Osmanlıda dini hayat deyince ilk akla gelen Şeyhulislamlık kurumudur. Osmanlı şeyhulislamları içinde ise Ebussud Efendi parlayan bir yıldız gibidir. Esas ismi Muhammed olan bu büyük alim,1490 yılında İskilip/Çorum veya İstanbulda doğmuş ve 1574 yılında 84 yaşında İstanbulda vefat etmiştir.Fatih camiinde kılınan cenaze namazı aynı anda Haremeyn de (Mekke ve Medine)de gıyabında kılınmıştır.

Osmanlıda dini hayat deyince ilk akla gelen Şeyhulislamlık kurumudur. Osmanlı şeyhulislamları içinde ise Ebussud Efendi parlayan bir yıldız gibidir. Esas ismi Muhammed olan bu büyük alim,1490 yılında İskilip/Çorum veya İstanbulda doğmuş ve 1574 yılında 84 yaşında İstanbulda vefat etmiştir.Fatih camiinde kılınan cenaze namazı aynı anda Haremeyn de (Mekke ve Medine)de gıyabında kılınmıştır.
Yirmidokuz yıla yakın şeyhulislamlık makamında oturan bu büyük alim gerek devlet ricali/adamları ve gerekse halk tarafından ilme ve ilim adamlarına verilen gerçek değeri hak etmiş ve karşılığına almıştır. Halk ona “Müfti’i enam, Ebu Hanife’i Sani, Sultanü’l müfessirin  gibi daha nice ünvanları münasip görmüştür. Daha 30 yaşında iken İnegölümüzde İshakpaşa medresesine müderris olarak tayin olunmuştur.(D.İ A10/365.)
Ebessud efendi zamanına kadar 200 akçe maaş alan Şeyhulislamlar onunla birlikte hem itibar kazanmış hem de maaşları artırılmıştır. Hele, “İrşadü’l-akli’sselim isimli tefsirini yazdıktan sonra cihan sultanı Kununi Sultan Süleyman onun  maaşının iki  defada 600 akçeye çıkarmıştır. Tam dört padişah zamanında kesintisiz  görev yapmış olan bu büyük alim, İslam ve Osmanlı  hukuk alanında bir çok önemli meselelerde günün, zamanın ihtiyaçlarına göre ‘fetva’ lar vererek, Hanefi mezhebi içindeki farklı görüşlere değişik yorumlar getirerek, “meselede müctehit” ünvanını çoktan hak etmiş bulunmaktadır. On bin kadar meselede ‘fetva’ verdiği arşiv kayıtlarından tesbiti mümkündür. (M.E.Düzdağ) 
Gelelim esas konuya; Günümüzde olduğu gibi Ebussud efendi zamanında da tasavvuf ve tarikatlar bir hayli yaygındır. Şeriatın/İslam hükümlerinin zahire/ilmin görünen yüzü) göre izah edilmesi açıklanması esastır. Fakat cahil sofular, “Zahir ilmi zehir ilmine dönüşür” şeklinde bir deyimden hareketle insanların iç dünyaları ile alakalı meseleleri esas alarak, toplumda bir takım ayırımcılıklara /tefrika, gitmek sureti ile hem dini hayatı, inanç ve itikadı hem de sosyal düzeni bozacak şekilde yanlışlara kapı açabilmektedirler.
İşte Ebussud merhum böyle aşırılıklar karşısında şeyhulislamlık yetkisi ile, toplumu yanlış inanç ve itikada sevk ettikleri sabit olan şeriata aykırı görüş ve faaliyetlerinden  dolayı üç tarikat şeyhinin idamına fevte vermiş bu üç kişi idam edilmiştir.
Tarih ve arşiv belgelerine göre bu kişiler; İsmail Maşuki, Muhyiddin Karamani ve Hamza Bali’dir. Bu zatlardan İsmail Maşuki, Oğlan Şeyh diye bilinen, görünüşte çok güzel vaazlar veren bir çok müridi olan fakat yanlış inanış ve hareketlerini  müritleri ile gizli toplantılarda (hatme) paylaşıp yaydığı sabit olduğundan on iki müridi ile beraber idam edilmişlerdir. Hamza Bali’de bu zatın görüşlerinde olduğu, diğer zat Muhyiddin Karamani ise “Vahdeti Vücut, Allah’ın varlığı ile eşyanın varlığını bir kabul edip Yüce zatın eşyaya veya insanlara ‘Hulül’ ettiği inancında olup bunu yaymakta olduğundan (Muhiddi’nü Arabinin yolu) dolayı idam edilmiştir. D.İ.A 10/367..
Bu bilgilerin ışığı altında günümüzde ki tasavvuf/tarikat gruplarına baktığımızda çoğunun aynı inanç ve usullerle çalışmakta olduğu görülmektedir. Bu gruplar Ebussud Efendi gibi fetvaları ile kadıların, hakimlerin karar verdikleri bir ortamın olmamasına ne kadar şükretseler azdır. Bunlardan bir kısmının Ebessud Efendiyi hiç sevmediklerini de biliyoruz.
Bu büyük İslam aliminin  o dönemde verdiği bir fetvasını da size nakledelim;
SORU: Şeyhlerden ve sofilerden  bazısına “siz neden namaz, oruç zekat gibi zahir ilimleri tahsil etmezsiniz?” denilince; “İlmi zahir ilmi batının örtüsüdür. İlmi batın ile meşgul olunca ilmi zahir kendiliğinden açılır/öğrenilir” diye cevap verseler bunlara ne lazım gelir..
EL CEVAP: Onlar mülhidlerdir (Hak yolundan yüz çevirip küfür yollarından birine sapanlar) zındıklardır. (İlahi hikmeti kabul etmeyen inkarcılar) onların hükmü mürtedlerin hükmü gibidir. Eüer bu batıl inançtan tevbe edip dönmezlerse idamları gerekir. (Fetvalar 354. fetva s.68M.E.D)