-Eylül’de geldi mi, güzün ıslaklığı sarar dünyayı
-Bana ya Eylül’de gel, ya da hiç gelme. Çünkü ben güz seviyorum.
-Eylül’ü neden seviyorum biliyor musun?, Ağustos ayının yaktığı dünyayı, esintisiyle serinletiyor.
-Adımı Eylül koysalar keşke, bende meydan okusam yakan güneşe..
-Bak Eylül’de geldi, ben şimdi nasıl sevmeyeyim kendimi?
-Eylül’ün gelişini denizler bile kutluyor, bak kıyıya vuran dalgalar, nasılda alkışlıyorlar.
- En çok Eylül’de çıkarmış içimizde ki çocuk. Ben nasıl şımarmayayım şimdi?
-Tüm zamanların en büyük aşıkları hep güz ayında tutulur. Hoş geldin Eylül..
-Arabanın camı buğulanmaya başlamışsa, Eylül’ün serinliği kapıyı çalmıştır.
-Yaprakları bile uyutan Eylül, beni neden uyutmuyorsun?
-Hoş gelmedin be Eylül, dallarda ki yapraklar solgun, yürekler kırık, zaman acımasız, kelimeler bitik.
-Ağustos sıcaklığını toparlayıp gitti, Eylül’de gider bu gidişle. İnsan gibi gidiyor aylarda, mevsimlerde.
-Eylül gibi savrulacağım bundan sonra bende, kimse durmasın önümde.
-Sahi sence Eylül sadece bir ay mı? Bak nasılda renklendik biz senle.
-Biri sana “kaç mevsim benden aldın biliyor musun?” diye sormuşsa, muhtemelen aylardan Eylül’dür.
-Aylardan Ağustos’tu ama ruhum soğuktu. Şimdi aylardan Eylül, ruhum ısınır mı?
-Vay be Eylül!, gelişinle güneş bile geri adım attı.
-Eylül, toprağın uykusundan uyandığı mevsimin kapsıdır.
-Eylül’ün hayata tutunduğu gibi sende ellerime tutun.
-Bak Eylül bile açtı kapısını hazan mevsimine, ya sen?