İtalya denince akla ilk gelenlerden biri “Rönesans”, “Rönesans” denince de Floransa’nın gelmesi tesadüf değil. Dünyanın üç büyük sanat galerisinden birine ev sahipliği yapan, müzeleri, heykelleri, dar sokakları, görkemli mimarisi, köprüleri ve meydanlarıyla herkesi kendisine hayran bırakan, sanatseverler için adeta buram buram sanat kokan bir rüya şehri Floransa. Gezilecek, görülecek yerler açısından oldukça zengin olan bu kent için, ziyaret edeceklere rehber niteliği taşıyabilecek önemli bilgileri bu yazımızda toplamaya çalıştık.

Floransa’da Görülmesi Gereken Yerler

Her şey bir yana, bugün Floransa’nın bu denli sanat ve mimariyle özdeşleşmesinde en önemli rolü ünlü Medici ailesi üstlenmiştir. Sıradan bir aileyken, ticaret ve bankacılık alanında yaptıkları ataklarla son derece güçlü bir hanedan konumuna gelen Medicileri diğer zengin ailelerden ayıran en önemli özellikleri sanata verdikleri önem ve destekti. Özellikle de Leonardo da Vinci, Michalengelo, Boticelli gibi dehaların yetişmesinde verdikleri maddi manevi katkılar, o dönemlerde Rönesans’ın temellerini oluşturmuş ve Floransa her daim bir “sanat üssü” olarak anılmıştır.

Ponte Vecchio- Vecchio Köprüsü

Arno Nehri üzerinde yükselen zarif kemerli Vecchio Köprüsü, çoğu insan için Floransa dendiğinde ilk akla gelen resim olabilir ama şehrin iki yakasını birbirine bağlayan bu köprü aslında ünlü Medici ailesinin evleri ve iş yerleri arasında gidip gelmelerini kolaylaştırmak için inşa edilmişti. İsminin anlamının “Eski” olması da, yaşının oldukça fazla olmasından ileri geliyor.

Nehir kenarında yürüyüş yaparak bu eski köprünün muhteşem manzarasını izlemek bir yana, köprü boyunca dizilmiş Ortaçağ tarzı el sanatları dükkanlarını ziyaret etmek ve alışveriş yapmak da iyi bir tercih gibi görünüyor. İtalya’da bir zamanlar yaygın bir inanışa göre de eğer köprünün bir yerine bir asma kilit asılıp anahtarı da suya atılırsa sonsuz aşka davetiye çıkarılmış oluyordu ancak sayıları giderek artan bu asma kilitler köprünün yapısına zarar vermeye başlayınca bu gelenek yasaklandı.

Palazzo Vecchio – Vecchio Sarayı

Eğer Floransa’yı ziyaret ettiyseniz yolunuz bir şekilde mutlaka Signoria Meydanı’na düşmüştür. Floransa’nın tam merkezindeki meydanda yer alan, 13. yüzyılda inşa edilmiş bu kale görünümlü saray, tarih içinde her dönem şehir yönetiminin merkezi olmuştu. Medici ailesi tarafından hem ev hem de yönetim alanı olarak kullanılan Vecchio Sarayı asıl ismini, Mediciler yeni sarayları Pitti’ye taşınınca almış, bu kale “Vecchio” yani “Eski” olarak adlandırılmaya başlanmıştı.

Vecchio Sarayı’nı gezenlerin adeta zamanda yolculuk yaptıklarını hissetmelerini sağlayan en önemli etken, hem Roma, hem Ortaçağ hem de Rönesans dönemlerinin etkilerini hala yaşatıyor olmasıdır. Kapının girişinde sizi Michalengelo’nun meşhur David heykelinin kopyası ile Baccio Bandinelli’nin iki eserinin kopyaları karşılıyor. Avluda başladığınız ziyaretinizde bronz “Yunuslu Putto” çeşmesini geride bıraktıktan sonra, 21 metre tavan yüksekliği ve Medici’lerin paha biçilmez sanat eserleriyle kaplı Salone dei Cinquecento’ya girdiğinizde ise sizi bekleyen sürpriz Michalengelo’nun Genius of Victory (Zafer Heykeli) Heykeli oluyor.  Zamanında konseye üye olanların sayısı beş yüz olduğu için, bu oda da “Beş yüzler Salonu” olarak adlandırılmış.

Sarayın içerisindeki odalarının her biri farklı isimlerle ayrılmış ve her biri ziyaretçilerine bambaşka sürprizler sunuyor. Örneğin Beş yüzler Salonu’nun hemen yanında Studiolo di Francesco I denilen odada Vasari, Cavalori, Portelli gibi ünlü sanatçıların eserlerini görmeniz mümkün. Yine aynı kattaki Leylaklar Odası’na girerseniz de sizi Donatello’nun ünlü “Judith ve Holofernes” eseri karşılayacak.

 Üst kata çıktığınızda Sala dei Gigli ve Medici Daireleri gibi fresklerle ve zengin oymalı tavanlar ile bezeli odaları gezebilir, yorulduğunuzda terasa çıkıp manzaranın tadını çıkarırken soluklanma imkanı bulabilirsiniz. Vecchio Sarayından, Dante’nin ölüm maskesinin sergilendiği salonu ve Arnolfo Kulesini gezmeden ayrılmayın.

 Floransa Katedrali (Duomo)

Tam adı Cattedrale di Santa Maria del Fiore ancak İtalyanların zaman zaman bu ismi kısaltarak sadece “Duomo” dediklerine tanık olabilirsiniz. 13. Yüzyılın sonlarında kentin giderek artan önemini yansıtacak bir katedral inşa etme ihtiyacı doğduğunda, Giotto ve Pisoni gibi ünlü mimarlar yüzyıl kadar çalışarak, bugün dünyanın en çok ziyaret edilen katedrallerinden biri olan Floransa Katedrali’nin temellerini attılar. 1420-1436 yılları arasında bir yarışmayı kazanarak kubbeyi yapmaya hak kazanan Brunelleschi’nin çalışmasını tamamlamasının ardından, nihayet 25 Mart 1436 tarihinde Papa IV. Eugenius tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır. Latin haçı şeklindeki planında, haçın kollarının kesiştiği noktada katedralin kubbesi yükselmektedir. Floransa’nın silueti için oldukça önemli bir yere sahip olan konik formlu ve kırmızı tuğlalar ile örülü bu kubbenin, çağdaşlarının ilk örneği olması amaçlanmıştır.

Katedralin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri, 15. Yüzyılda Paolo Uccello tarafından yapılan ve hala çalışan güneş saatidir. Gotik tarzını hala koruyan iç mekanda dikkatleri çeken en önemli detaylardan biri, Hz. Meryem’e ait kabartmalar oluyor. Floransa’daki yapıların tamamında görmeye alışkın olduğumuz şekilde, bu katedralde de ünlü freskler ve sanat eserleri karşımıza çıkıyor. En ünlülerinden biri de, Vasari’nin “Last Judgement” (Kıyamet Günü) freskidir.

Ana binadan bağımsız olan 414 basamaklı çan kulesine çıktığınızda sizi gotik mimarisi ve süslemeleriyle büyüleyecek ve aynı zamanda panoramik manzaranın da tadını çıkarabileceksiniz.

Piazzale Michelangelo

Floransa’da gezerken yolunuz sık sık meydanlara düşecektir. Ziyaretçilerin gezilecek yerler listesinin başlarında gelen bu meydanlardan en ünlüsü de Piazzale Michalengelo’dur. İsminden de anlaşılacağı gibi, ünlü sanatçı Michalengelo’nun önemli eserlerini bu meydanda görebilir, tüm Floransa’ya hakim konumuyla manzaranın tadını çıkarabilir, içine girip büyülendiğiniz binaların mimarilerine farklı bir açıdan bakma imkanı bulabilirsiniz. Bol bol satın alınan ve üzerinde katedralin görüntüsü olan kartpostalların çoğunun çekildiği alan da burasıdır. Turistler tarafından en çok akşamüstü vakitlerinde gün batımını izlemek için tercih edildiğini de söylemeden geçmeyelim.

Uffizi Palace and Gallery – Uffizi Sarayı ve Sergi Salonu

Gezip görmek için belki de bir tam günün yetmeyeceği, çok ünlü sanat eserlerinin sergilendiği salonu ile Uffizi Sarayı gerçekten bu ilgiyi hak ediyor. Raphael, Michalengelo, Botticelli, Leonardo da Vinci, Rembrant,  Mantegna ve Rubens gibi sanatçıların bugüne dek sanat tarihi kitaplarında gördüğünüz eserlerini çıplak göz ile izleyebilecek, yüzden fazla odası olan bu “U” biçimli binanın her bir köşesinde heyecanlanacaksınız.

1560 yılında Toskana Grandükü Cosimo de’Medici’nin emriyle inşaatına başlanan Uffizi Sarayının bürokratlar için bir ofis olarak kullanılması amaçlanmıştı. Saraya İtalyancada “ofis” anlamına gelen “Uffizi” isminin verilmesinin sebebi budur.

Neptune Fountain – Neptün Çeşmesi

Floransa’nın merkezinde yer alan Piazza della Signoria (Signoria Meydanı)’daki, Bartolomeo Ammannati’nin 1565’te tasarladığı bu heykel, yapımında kullanılan mermerinin parlaklığıyla “Büyük beyaz” olarak da adlandırılıyor. Sekizgen bir planın üzerine konumlandırılan deniz tanrısı Neptün’ün heykeli, mermerden yapılmış atların çektiği bir arabanın üzerindedir ve etrafında deniz kızları ile erkek deniz tanrıları betimlenmiştir ancak buradaki odak figür Neptün’ün kendisidir.

Floransa’da isimlerini duymaya alışık olduğumuz Medici ailesinin üyelerinden Cosimo I de’ Medici’nin yüzü, sanatçı tarafından Neptün’ün yüzünde canlandırılmaya çalışılmıştır.

Battistero di San Giovanni (Baptistery of St. John) – Aziz Giovanni Vaftizhanesi

Ünlü Duomo meydanındaki bu tarihi bazilika, 12. Yüzyılda inşa edilmiştir. Gates of Paradise (Cennet kapıları) olarak bilinen bronz kapıları, mermer cephesi, sanat eserleri ve Ortaçağ mozaikleriyle, Floransa’daki Katoliklerin vaftiz mekanı olan bu yapı, Floransa’da gezilecek yerler listenizin en üst sıralarında olmayı kesinlikle hak ediyor.

Accademia Gallery – Sanat Okulu

Avrupa’nın 1784 yılında kurulan ilk güzel sanatlar okulu olması açısından çok önemli bir yeri olan Accademia, bugün hala dünyanın en ünlü galerilerindendir. Floransa’da adım başı karşınıza çıkan David heykelinin orijinali bir tek burada görme şansına sahipsiniz. Elbette ki David heykeli Accademia’nın tek eseri değil. Michalengelo’yu çalışırken görebileceğiniz tek yer de yine Accademia. Sandro Botticelli’nin Madonna’sı, Pacino di Bonaguida’nın The Tree of Life (Yaşam Ağacı)’ı da bu müzede görmeyi isteyeceğiniz eserlerden.

Santa Croce Bazilikası

“Stendhal sendromu”nu daha önce hiç duydunuz mu? Peki ya “Floransa sendromu”nu? Eğer Floransa’daki müzelerde nefes kesici sanat eserlerini seyrederken gerçekten nefesinizin kesildiğini, başınızın döndüğünü, hatta bayılacak gibi olduğunuzu hissettiyseniz, siz de farkında olmadan bu sendroma yakalanmış olabilirsiniz. Bu sendromun keşfedilmesinde bilim insanlarına ilham olan, “Stendhal” mahlaslı yazar Marie-Henri Beyle, bir Floransa ziyareti sırasında, tam da Santa Croce Bazilikasını gezerken kendisinde bir gariplik olduğunu hissetmiş; kalp atışları hızlanmış ve halsizleşmiş. Ziyaretçilerini “yüksek sanata maruz bırakan” bu bazilikada neler görebileceğimize bir göz atalım.

Her şeyden önce bu görkemli bazilika, sizi daha içine girmeden etkisi altına almayı başarıyor. Bir gotik mimari şaheseri olan binanın hemen ön cephesinde Dante’nin heykelini görebilirsiniz. İçinde Galileo, Michelangelo, Dante, Machiavelli, Foscolo ve Rossini gibi önemli kişilerin anıt mezarlarının bulunduğu bu yapı, 13. Yüzyılda Arnolfo di Cambio tarafından inşa edilmiş. Kutsal haç hikayesinin betimlendiği fresk başta olmak üzere birçok fresk, mozaik ve vitrayın da sergilendiği müzenin en etkileyici eserlerinden biri de, güney cephesindeki duvara Donatello tarafından resmedilmiş olan Hz. İsa portresidir.

Pitti Sarayı ve Boboli Bahçeleri

Floransa’yı gezerken yine bir tam günün size yetmeyeceği yerlerden birinde sıra. Medici hanedanlığının gücünü göstermek için 1500’lerde satın aldıkları bu saray günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Saray içinde gezintiye çıktığınızda görkemli kraliyet dairelerini gezebilir, neredeyse Uffizi’ye rakip olabilecek zenginlikteki sanat koleksiyonlarını görme fırsatı bulabilirsiniz.

Sarayı gezmeyi bitirdikten sonra hemen arka kısmında bir cennet bahçesi sizi bekliyor olacak. Avrupa’daki tüm kraliyet bahçeleri arasında en zengini olarak bilinen Boboli Bahçeleri, çeşmeleri, heykelleri, labirenti ve içinde gizli tarihi eserleriyle ziyaretçilerin gezmeyi en sevdiği yerlerden biri.

Kaynak: Haber merkezi