Son yıllarda hiç evlenmeyen insanların, boşanmaların, evlilik dışı ilişkilerin ve aldatmaların sürekli arttığı bir dünyada yaşıyoruz.

Özellikle geçtiğimiz 20 senede modernite ve küreselleşmenin de etkisiyle mutlu aileler iyice azalmaya başladı. Atalarımızın on binlerce yıldır yaşadığı bu dünyada yirmi sene insanlık tarihi için ve insanın değişmesi için çok kısa bir zaman. Gelin kadın erkek ilişkilerini sosyolojik olarak birlikte inceleyelim:

Son 5 yılda yapılan evliliklerde boşanma oranları ortalamada neredeyse yüzde 50’lere yaklaşmış durumda. Üstelik büyükşehirlerde bu oran yüzde 50’nin de üzerinde. Boşanmalar incelendiğinde boşanmak isteyen tarafın yüzde 76 oranla daha çok kadınlar olduğu ortaya çıkmış. Boşanmaların en büyük sebeplerinden biri olan aldatmalar ise sosyal medya yüzünden çoğalmış durumda. Aldatma oranlarında ise erkekler eşlerini kadınlardan çok daha fazla aldatmaktadırlar.

Bir erkeğin bir yılda teknik olarak 1000 tane bile çocuğu olabilirken, bir kadın eğer ikiz doğurmadıysa bir yılda ancak bir çocuğu olur ve emzirme döneminde de kolay kolay tekrar gebe kalamaz. Erkek tüm hayatı boyunca çocuk sahibi olabilecekken, bir kadının ortalama 400 tane yumurtası vardır ve ergenlik sonrası 400 ay yani 33 sene gibi çocuk sahibi olabilir. Bu durum tarih boyunca belirli yaş aralığında kadınları daha seçici ve değerli kılmıştır ama günümüzde yazının ileriki kısımlarında değineceğim üzere durum değişmektedir.

Yapılan genetik incelemelerde, şu ana kadar dünya üzerinde yaşamış erkeklerin sadece yüzde 36’sının çocuk sahibi olduğu ve yüzde 64 erkeğin hiç çocuk sahibi olmadan öldüğü bulunmuştur. Kadınlarda ise çocuk sahibi olma oranı yüzde 85’lerdedir. Bize son 200 senede absürt gelse de hemen hemen bütün kültürlerde güçlü ve lider erkekler tarih boyunca çok evlilik yapmışlardır ve erkeklerin yarısından çoğu hiç çocuk sahibi olamamıştır.

Günümüz dünyasında çok evlilik sosyolojik ve etik açıdan mümkün değildir. Ancak kadının sınırlı çocuk imkânı var demiştik, bu yüzden kadınlar en iyi babayı aramaktadırlar. Bu durumda kadınların hepsi, kendi özellikleri ne olursa olsun, en statüsü yüksek, en yakışıklı, en güçlü erkekler ile evlenmek istemektedir. Kadınlar için erkeklerin yüzde 60’ından fazlası opsiyon bile değildir, görünmezdir. Kadının kendi durumu ne olursa olsun en iyi erkeği aramaya çalışmasına hipergami diyoruz. Ancak bu güçlü erkekler kısıtlı olduğu için ve sadece bir kadınla evlenebileceği için, toplumun birebir eşleşmesi mümkün olmamakta, statüsü yüksek az sayıda erkek çok fazla kadının ilgisini almaktadır. Bu durum, o lider erkeklerin de çok seçici olmasına veya evlilik düşünmemesine neden olmaktadır.

5 erkek ve 5 dişi şempanzeyi bir kafese koyarsanız 5 tane çift elde etmezsiniz. Kafesteki en güçlü şempanze 5 dişinin de eşi olur ve diğer 4 erkek şempanze çoğalamaz.

Günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle insanların ilişki yaşaması çok kolaylaşmıştır. Yapılan araştırmalara göre bir kadın evlilik öncesi erkeklerle hiç yakınlaşma yaşamadan evlenirse evliliği sürdürme ihtimali yüzde 85 in üzerindedir. Her yakınlaşma yaşadığında bu oran düşmektedir. 5 farklı erkekle yakınlaşmış bir kız için evliliği sürdürme ihtimali yalnızca yüzde 15’e düşmektedir. Bu araştırmaya göre erkeğin de evlilik öncesi ilişkileri, kadınlar kadar olmasa da evlilikten yaşayacağı tatminsizliği ve boşanma oranını arttırmaktadır. Yani evlilik dışı ilişki yaşamış ve sonra bir eş bulup evlenmiş kişilerde eşe bağlanma ihtimali düşmektedir. Üstelik son yapılan araştırmalara göre özellikle kadınların her ilişki yaşadığı erkekten düşük oranda da olsa gen aldığı ortaya çıkmıştır. Yani kadın her ilişkiye girdiği erkeğin DNA’sını taşımaktadır.

Seküler erkeklerin çoğu her zaman haz odaklı yaşadılar, günümüzde genç kızlar da onlara özendi ve hızlı yaşamaya başladılar. Ancak bu kızlar örf ve adetleri de tamamen bırakamadılar, yaşları 30’a yaklaşınca evlenmek istediler ve zengin erkekleri kandırırız diye düşündüler. Zengin erkekler de durumun farkında olduğu için onları kullanıp bıraktı. Bu durum kızları çıldırttı, daha da teşhirci oldular ve ilişkiden ilişkiye koşarak beyaz atlı prenslerini aramaya başladılar. Fazla ilişki yaşadıkça da duygularını kaybettiler,  ruhsuzlaştılar, kimseye bağlanamaz hale geldiler ve erkeksileştiler. Erkekleşen, yaşı ilerleyen ve defterine pek çok erkek yazılmış bu kadınları kimse istemedi. Sonuç olarak da evinde bir sürü kedi yavrusuyla yalnız yaşayan depresif, arabesk bir kadın nesli ortaya çıktı.

Sosyal medyada ortalama bir genç kıza yüzlerce erkek her gün özel mesaj atmaktadır. Kızlar bu mesajlar dolayısıyla kendilerini, cinsel pazar değeri açısından, olduklarından çok daha değerli zannetmekte, bütün erkekler peşlerinden koşuyor yanılgısıyla yaşamaktadır. Ancak o mesaj yazan erkeklerden hiçbirisi yüksek değer erkek değildir ve bu kızlarla ciddi ilişki düşünmemektedir. Yani mesaj atan erkekler genellikle hem değerli erkek değildir hem de niyetleri evlilik değil, kısa ilişkidir.

Kadınların eş seçerken kriterleriyle erkeklerinki çok farklıdır. Kadınlara bir erkeğin fotoğrafını gösterip ne kadar çekici buldunuz diye soruyorlar. Kadınlar bu erkeğe 10 üzerinden ortalama 5,5 puan vermişler. Sonra yine aynı erkeğin fotoğrafını başka kadınlara gösterip erkeğin bir CEO olduğu ve aylık gelirinin 100 bin dolar olduğu fotoğrafın altına yazılmış. Bu sefer kadınlar aynı erkeğe 10 üzerinden 8,8 vermişler. Bu test tam tersi şekilde yapılmış. Bu sefer erkeklere bir kız fotoğrafı göstermişler erkekler 10 üzerinden 6.3 vermiş.  Sonra altına bu kızın CEO olduğu ve 100 bin dolar geliri olduğu eklenmiş ve tekrar başka erkeklere göstermişler. Bu kız altında CEO olduğu bilgisiyle farklı erkeklerden ortalama 6.2 almış. Yani erkeğin statüsü cinsel pazar değerini çok arttırırken, kadının statüsü erkeklerin umurunda olmamış. Erkekler öncelikle gençlik ve güzellik gibi özelliklere göre değerlendirme yapmışlar.

Farklı yaşlarda kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda kadınların kendilerinden büyük erkeklerden hoşlandığı ortaya çıkmıştır (ortalama 7 yaş). Aynı araştırma erkekler üzerinde yapıldığında erkek kaç yaşında olursa olsun 23 yaşında kızı en çekici bulduğu ortaya çıkmıştır. Kadınlar yaklaşık 23 yaşında doğurganlık olarak zirve yaşlarına ulaşırlar, bu yıllar geçtikçe düşer. Günümüzde kızlar kariyer derdinde olduğu ve erken olgunlaşmadığı için evliliği ertelemektedirler ve kolay kolay evlilik sorumluluğu ve olgunluğuna ulaşamamaktadırlar. Ancak evlilik için kendilerini hazır hissettiklerinde 30 yaşını geçmiş olurlar, bu sefer de yüksek değer erkekler kendilerini tercih etmezler. Yine de istisnalar vardır. Kıvanç Tatlıtuğ kendinden yaşça büyük ve evlenip boşanmış bir kadınla evlenmiştir.

Amerikan sinema endüstrisi Hollywood’da başrol oyuncuları ve yaptığı kontratlar üzerinde yapılan araştırmaya göre erkek başrol oyuncuları en yüksek kontratları 40 yaş civarında yaparken, kadın başrol oyuncuları için en yüksek kontrat yaşı 25’dir. Kadın başrol oyuncuları için özellikle 30 yaş üzeri kontratlar hızla düşmektedir. Titanik oyuncuları Kate Winslet ve Leonardo Dicaprio’nun kariyerleri bu duruma örnektir.

22 yaşında çok yakışıklı bir erkek ve çok güzel bir kız hayal edin. İkisi de lise mezunu olsun. Bu durumda kız cinsel pazar değeri açısından erkeğin çok üzerinde olacaktır. Şimdi ise aradan 15 sene geçtiğini bu kişilerin 37 yaşında olduğu ve Nobel ödülü aldıklarını hayal edin. 37 yaşındaki Nobel ödülü almış bu erkek, 37 yaşındaki Nobel ödülü almış kızdan cinsel pazar değeri açısından çok daha değerlidir. Bu erkek 22 yaşındaki lise mezunu halinden de çok çok daha değerlidir. Yani cinsel pazar değeri için güzel bir kızın genç olması yeterliyken, bir erkeğin bu değeri kendini geliştirerek kazanması gerekmektedir.

Evlilik müessesesi tarihsel olarak kadın haklarını korumak için kurulmuştur, dolayısıyla evliliğin kadına pozitif ayrımcılık yapması bir yere kadar kabul edilebilir. Fakat günümüzde evlilik anlaşması kadınlar lehine aşırı pozitif ayrımcılık içermektedir. Erkek aleyhine o kadar çok kanun maddesi vardır ki, erkekler evlilikten kaçınmaktadır. Hemen hemen bütün gelişmiş hayvanlarda ve insanlarda eş seçimini yapan dişiyken, son yıllarda özellikle yüksek değer erkekler tek eşlilik ve evlilik kanunları yüzünden aşırı seçici olmuştur. Erkeğin aşırı seçici olması fıtrata ters bir durumdur. Normalde kızın seçici olup erkeklerden en iyisini seçmesi gerekir. Günümüzde evlilik kanunları boşanan kadınları adeta ödüllendirmektedir. Bu yüzden boşanma oranları da çok artmıştır.

Türk halkının çoğu kendisi için değil, millete gösteriş yapmak için yaşar hale gelmiştir. Bu yüzden çoğu zaman kız tarafının zoruyla çiftler kendi bütçelerinin çok çok üzerinde harcamayla borçlu olarak evlenmekte ve evlendikten sonra senelerce borç ödemektedirler. Bu da boşanmaları çok arttırmaktadır.

Kadınlar kendilerinden daha uzun boylu, daha statüsü yüksek, daha zengin, daha tahsilli, daha güçlü erkeklerden hoşlanırlar. Çok zengin ve kariyerli bir erkek CEO bir market kasiyerine âşık olup evlenebilirken tam tersi bir durum neredeyse imkansızdır. Günümüzde özellikle diziler ve medya yoluyla kadın ve erkeğin her koşulda eşit olması gerektiği yutturulmaya çalışılmaktadır. Ancak kadınlar kendisiyle eşit statüde bir erkekten hiç hoşlanmazlar. Erkeğin ilişkiye liderlik etmesi ilişki için çok daha sağlıklı bir durumdur. Kadınlar da bu liderliği yapabilecek saygı duyacağı erkeklere çekim duyarlar. Çoğu kız için eşleri statü göstergesidir.

Günümüzde küresel güçlerin cinsiyetsizleştirme projesi vardır. Bu güçler medya, yapay gıdalar ve mikro plastikleri kullanarak zihnimizi ve hormonlarımızı bozmakta; bu sayede kadınları erkekleştirmeyi erkekleri ise kadınlaştırmayı amaçlamaktadır. Böylece hiçbir problemi çözemeyen, liderlik özelliği olmayan, mızmız, güçsüz, depresif erkekler yetiştirmektedir. Bu erkekler topluma zararlıdır. Sağlıklı hiçbir kadın onlara saygı duymaz ve çekici bulmaz. Bu erkekler “sevgilim bana emoji atmadı” gibi saçma sapan bir şey için bile depresyona girmekte ve sürekli mağdur olmaktadır. Yine bu güçlerin dezenformasyonu etkisi altında kalan kadınlar ise kavgacı, erkeksi, baskın olmaktadır. Erkeksi özellik gösteren anneler ve kadınsı özellik gösteren babalardan sağlıklı bir evlilik ve sağlıklı çocuklar çıkmaz. Baskın anne ve ezik babaya sahip olan çocuklarda eşcinsel eğilimlerin görülme olasılığı çok çok daha fazladır.

Günümüz dizilerinde herkes birbirini aldatmakta, birbirine yalan söylemektedir. Yabancı dizilerde ise sürekli eşcinsellik propagandası yapılmaktadır. Fransız olimpiyatlarının o rezil açılışını yapan güçler, bizim en önemli kurumumuz olan aile birliğine sürekli olarak saldırmaktadır.

Sosyal medya ve müstehcen yayınlar da insanların mutluluğunu çok bozmaktadır. Telefonu eline aldığında estetikli ve filtreli Rus mankenleri gören erkeklerin güzellik algısı bozulmakta bu da normal insanları beğenmemelerine yol açmaktadır. Yine kadınlar özel uçağı ile Miami’ye tatile giden insanları görerek sıradan hayat yaşayan insanları monoton bulmaktadır.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda toplumsal olarak büyük bir çürüme yaşadığımızı ve gittikçe evliliklerin daha da bozulacağını ve aile kavramının her geçen gün ortadan kalkacağını düşünüyorum. Yine de elimizden geleni yapalım ve reçeteyi verelim. Reçetemiz geleneksel Türk aile yapısına dönüş ile olacaktır. Mutlu ailelerde yetişmiş insanlar bunu daha iyi anlayacaktır. Fiziksel, zihinsel ve maddi olarak güçlü olmaya çalışan, cesaret, disiplin ve erdem sahibi, koruyucu erkekler ile kadınsı özelliklere sahip merhametli, sadakatli, sıcak ve kapsayıcı kadınlar küresel güçlerin dezenformasyonlarından etkilenmeyecek, mutlu yuvalar ancak bu şekilde kurulacak ve sağlıklı gelecek nesilleri yetiştiren yine bu yuvalar olacaktır.