“DEPREM BİLİNCİYLE HUZURLA YAŞA”
Yaşadığımız büyük depremlerde çok sayıda can kaybının ve maddi hasarın önüne maalesef geçilemediğini ifade eden Özgür Öztürk, “1999 Gölcük depremi sonrasında ağızlara pelesenk olmuş bir slogan vardır bilirsiniz. "Deprem öldürmez, bina öldürür." Bu cümlenin kitleleri harekete geçiren bir motivasyona yol açmaktan uzak olduğunu anlamamız gerekir. Daha çok karamsarlığa ittiğini de söyleyebiliriz. Oysa, “Deprem bilinciyle huzurla yaşa.” gibi bir mesajla yola çıksaydık ve o yönde sağlam adımlar atsaydık daha olumlu bir noktaya gelirdik diye düşünüyorum” diye konuştu.
“SEBEPLERDEN ÇOK SONUÇLARI İNCELİYORUZ”
Deprem bilinci için eğitimin şart olduğunu söyleyen Öztürk açıklamalarını şöyle sürdürdü;
“Nereden başlayalım sorusuna verilecek en iyi cevap kanımca şudur. Deprem bilinci oluşturma çalışmalarına çocuklarla başlanmalı. Anaokulundan liseye kadar olan süreçte çocuklar şartlı refleks seviyesinde ne yapması gerektiğini idrak etmelidir. Sonra bu bilinç çocuklar aracılığıyla ev ortamına taşınmalıdır. Bugünün çocukları yarının yetişkinleri olunca zaten deprem esnasında ne yapmasını bilmeyen birey kalmamış olur. Bu şuur inşallah ülke sathına yayılınca göreceksiniz ki, gezegenimizdeki en yıkıcı ve en tahmin edilemez güç olan depreme karşı Türkiye, sağlam bina talep etme ve sağlam bina inşa etme noktasında bir Japonya örneği kadar mesafe almış olacaktır. Yanlış konulara odaklandığımızı da ifade etmek isteriz. Evimizdeki taşıyıcı sistemdeki çatlakları görmeyip faylardaki çatlakları daha çok merak ediyoruz mesela. Sebeplerden çok sonuçları inceliyoruz. Zelzele öncesine az, zelzele sonrasına çok hazırlanıyoruz. Prof. Dr. Naci Görür’ün ifadesiyle “Afet yönetiminden ziyade risk yönetimini benimsememiz gerekir.” Yani deprem gelmeden muhtemel zararları öngörüp, önleyici veya zararları azaltıcı tedbirleri almalıyız.
“İNEGÖL’ÜN SİYASİ, TEKNİK VE MADDİ GÜCÜNDEN İSTİFADE EDİLMELİDİR”
“Arama-kurtarma ekip sayılarının giderek artması ve kurumsallaşması, bazı kamu binalarının yenilenmesi, okulların güçlendirilmesi ve kaçak yapılaşmanın sıfıra yakın olması İnegöl’ümüz adına olumlu durumlardandır. Buna karşın kalan yapı stoku için kısa vadede yapılabilecek en etkili iş ise risk potansiyeli olanların incelenmesidir. Göçme riski taşıyan zayıf binaları da böylece tespit etmiş olacağız. Daha sonra tespit edilen bu binalar için büyük bir seferberlik başlatmalıyız. Bazılarını alacağımız tedbirlerle, bazılarını güçlendirerek, bazılarını da yenileyerek bu sıkıntılı süreçten kurtulabiliriz. Bu sürecin ortak akılla planlanması ve tatbik edilmesi için İnegöl’ün siyasi, teknik ve maddi gücünden istifade edilmelidir. Orta vadede ise mahalle bazlı kentsel dönüşüm süreçleri, şehrin bütünü gözetilerek ele alınmalıdır. Emniyetli yapılar ve sağlıklı şehirleşme hedefine ulaşmak hayal değildir. Bu vesileyle 6 Şubat depremlerinde ve önceki depremlerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızı yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Böylesine büyük acıları tekrar yaşamamayı ümit ediyorum.”