Allah-ü Taala´ya hamd-ü sena, Rasulü´ne salat ve selam olsun. Kıymetli dostlar, malümdur ki, Yüce Allah, en değerli varlık olarak insanı yaratmıştır. Onu yaratmadan önce, yaşaması için gerekli olan şeyleri yaratmış, her şeyi onun istifadesine sunmuş, ona değer vermiş, muhatap almış, yaradılış amacına uygun olarak yeryüzünü imar ve idare etmesini istemiş, dağları, taşları ve tüm varlıkları ona itaat edecek şekilde yaratmıştır. Şayet insanlar dürüst olur, usulünce çalışır, haklara riayet eder ve adil bölüşüme razı olurlarsa aralarında huzursuzluk, sataşma, kavga, harp-darp vb. olmaz, huzur içinde, insanca, onuruyla yaşar, mutlu olur, Allah´ın rızasını da kazanırlar. Allah´ın yaratmış olduğu nimetler hepisine yeter. Fakat bazılları haklarına razı olmaz, başkalarının haklarına göz diker ve hak etmediği şeylerle üstünlük taslamağa, zulme kalkışırlarsa huzur bozulur, huzursuzluklar başlar, kavga ve savaşlar baş gösterir. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. Günümüzde bazı ülkelerde, özellikle İslam ülkelerinde devam eden harp, darp, fitne, sömürü, işgal, ihtilal vb. bu aç gözlülüklerin, haddini bilmezlik ve aşırılıkların devam ettiğini göstermektedir. Osmanlı devleti, hiç gereği yok iken, bazı maceracı çevrelerin marifetiyle savaşa sokulmuş, Müttefikler savaştan çekilince, meşhur tabiri ile, tek başımıza yedi düvelle savaşmak zorunda kalmıştık. Savaş sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi gereğince ordularımızın ekserisi terhis edilmiş, silah ve cephaneyle birlikte yurdun büyük bir kısmı düşman kontrolüne girmiş, onlar da ülkemizi aralarında bölüşme plan ve haritaları hazırlamışlardı. Fakat tarihte hiç esir kalmamış olan Müslüman Türk´ün bunu hazım etmesine imkan yoktu. Vatanını kurtarmak ve düşmanı kovmak için galeyana gelen Anadolu insanı Milli bir kıyama kalktı, vatanını, namus ve bağımsızlığını korumak-kurtarmak için ne yapılması gerekiyorsa onu yaptı ve zafere ulaştı. Allah-ü Taala emeği geçenlerin cümlesinden razı olsun, mekanlarını cennet eylesin. Amin ! Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı dediğimiz, 30.10.1918 tarihli Mondros mütarekesinden sonra başlayan, askeri yönden 11.10.1922 de Mudanya Mütarekesi ile, siyasi yönden 24.7.1923´te Lozan Antlaşması ile son bulan bu Milli kıyam, direniş hareketi Milli Mücadele / Kurtuluş savaşı olarak tarihe geçmiş, esir milletlere de örnek olmuştur. Mondros Mütarekesinden sonra Sadrazam Ahmet İzzet Paşa yayınladığı tebliğde, mütarekenin çok ağır hükümler taşımadığını, İmzalayan Rauf Orbay da devletin istiklalinin ve saltanat hukukunun kurtarıldığını söylüyor, öyle sanıyorlardı. Fakat gerçek hiç de öyle değildi. Mütareke şartlarını istedikleri şekilde yorumlayan İngilizler 5 Kasımda Musul´u işgal etmiş, Fransızlar Trakya´ya çıkmışlardı. Daha önce Mehmetçiğin destanlaşan kahramanlıkları sayesinde geçilemeyen ve 18 Mart Çanakkale Zaferi diye Tarihte yerini almış olan Çanakkale boğazı gibi İstanbul da maalesef işgal edilmiş, Müttefik donanması Osmanlı yönetimini kontrol altına almıştı. İngiliz ve Fransızlar Güneydoğu Anadolu ve Çukurova´yı, İtalyanlar da Antalya´yı işgal etmiş, onların des-tekleyip ayarttıkları gayrı Müslimler de Müslüman halka saldırmaya başlamışlardı. Fransızlar 11 Aralıkta Dört-yol´u işgal edince Ermeniler de tecavüzlerini artırdılar. Mahalli halk bunlara silahlı direnişle karşılık verdi. Direnişle karşılaşan İngilizler de Maraş, Urfa ve Antep´i Fransızlara bıraktılar. Mütareke gereğince Ordunun büyük kısmı terhis edilmiş, stratejik noktalar ve silah depoları müttefiklerin kontrolüne geçmişti. Hükümet yorgun ve ümitsizdi. İtilaf devletlerin insafına sığınarak işgallerin genişlemesini önleyebileceğini sanıyor, sükunet çağrısında bulunuyordu. İngilizlerin baskısıyla 21 Aralıkta Meclisi Meb´usan fesh edildi, Teslimiyetçi ve tavizkar politika taraftarı olan Damat Ferit Paşa sadrazam yapıldı. Kars´ta kurulmuş olan geçici Milli hükümet 14.04.1919 da dağıtıldı, üyeleri Malta´ya sürüldü. Kars Ermenilere, Ardahan ve diğer bazı yerler de başka ülkelere verildi. Bunun üzerine Anadolu insanı galeyana geldi, Vatanını, devletini, namusunu, dinini ve mukaddes değerlerini kurtarmak için harekete geçti, yurdun hemen her yerinde Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak cemiyetleri kuruldu. Anadolu´daki bu ayaklanmaların bastırılması için 21 Nisanda muhtıra verildi. Hükümet bunu fırsat bilip ‘asayiş ancak orduyla sağlanabilir´ dedi ve tecrübeli subayları birliklerin başına gönderdi. Bu cümleden olarak M.Kemal Paşa´yı da 9. ordu müfettişi olarak, çok geniş yetkilerle Anadolu´ya gönderdi, O da 19 mayıs günü Samsun´a vardı… İzmir´in 15 Mayıs´ta işgali üzerine halk infiale gelmişti. Damat Ferit Paşa da Paris Konferansına nota gönderip İzmir´deki Yunan işgalinin kalkacağı, Anadolu ve Trakya´nın Türk idaresinde kalacağına dair açıklama yapılmasını istemşti. Tabii bu açıklama yapılmadı ve Hükümetin de arzu ettiği şekilde Yunanlıları protesto mitingleri artarak devam etti, 19 Mayıs´ta Balıkesir Müdafaa-i Hukuk ve Reddi ilhak Cemiyetinin tertip ettiği kongre ile Milli Mücadele´nin meş´ale´si yakılmış oldu. Yunanlılara karşı ilk cephe Ali Çetinkaya başkanlığında 29 Mayıs´ta Ayvalık´ta kurulmuş oldu. Bergama´nın işgali üzerine Soma, Ödemiş, Nazilli, Aydın ve Salihli yörelerinde bazı asker, aydın, din adamı ve efe´lerin öncülüğünde mahalli teşkilatlar, milis örgütleri kuruldu, milli müdafaa faaliyetleri başlatıldı. Hükümet, müttefikleri kızdırmamak, daha büyük zararlara yol açmamak için teslimiyetçi politika izleme taraftarı idi. Fakat milli mücadele öncüleri ve Anadolu halkı öyle düşünmüyor, düşmanın anacak silahlı mücadele ile kovulabileceğine inanıyordu. Silahlı direnişle birlikte temsili örgütlenme faaliyetleri de hız kazandı. M.Kemal Paşa ve arkadaşları 22 Haziranda yayınladıkları Amasya Tamimi ile: Vatan ve milletin tehlikede, Hükümetin baskı altında olduğu, milletin mukadderatını yine milletin azim ve gayretinin kurtaracağı, Milli teşkilatın kurulması, Milli kongrenin toplanması gerektiği, bunun için de her ilden üç delegenin Sivas´a gönderilmesi vb. kararlarını açıkladılar. Bu gelişmeler üzerine İngilizler baskılarını artırdı ve M.K.Paşa azl edildi, fakat Anadolu´daki faaliyetler hiç durmadan devam etti ve 23 Temmuz´da Erzurum Kongresi toplandı… İngilizler M.K.Paşa´ya asi muamelesi yapılmasını istediler. D.Ferit Paşa, Barış mücadelesine zarar veriyor diye Kuvayi Milliyenin faaliyetlerini kısma-kesmeye kalkıştı, Fakat 16-25 Ağustosta Alaşehirde toplanan kongre´de buna şiddetle karşı çıkıldı. Yayılan Yunan işgali ve tecavüzlerine karşı tüm cephelerin kumandası Kara Vasfi Beye verildi. Tüm engellemelere karşı 4-11 Eylül´de Sivas Kongresi toplandı. Buna göre : M.K.Paşa, artık Osmanlı hakimiyetinin sona erdiğini, Ülke yönetimini Temsil heyetinin üstlendiğini ilan edip Ankarada toplanacak olan Meclise üye gönderilmesini istedi. Yapılan baskılar sonucu Hükümetin isteği ile Şeyhül İslam Dürrizade Abdullah efendinin hazırladığı fetvada; ‘Kuvayı Milliyecilerin kafir olduğu, öldürülmelerinin vacip olduğuna kararı verildi. Fakat bu meş´um fetvaya Anadolu´nun hemen her tarafından karşı fetvalar gecikmedi. 16 Nisan´da Ankara müftüsü ve T.C.´nin ilk D.İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi ve 19 arkadaşının hazırladığı, ilk etapta 153 Müftünün de imzaladığı Karşı fetvada, İşgal altındaki Hükümetin ve Ş.İslam´ın hazırladığı o fetvanın geçersiz olduğu, Vatanın kurtarılmasının vacip olduğu belirtiliyor, halk Kuvayı Milliye etrafında kenetlenmeye davet ediliyordu. M.K.Paşa ve arkadaşlarını fesat çıkarmak ve kanunsuz olarak asker toplamakla suçlayan İngilizlerin isteği ile Damat Ferit Paşa hükümeti Atatürk´ün idamına dair karar aldı. Padişah bu kararı, ‘Yakalandığı takdirde yeniden yargılanmak kaydıyla´ diye çok önemli-anlamlı not düşerek imzaladı.(24.5.1920) M.Kemal Atatürk´ün önderliğinde gerçekleşen, kısaca özetlemeğe çalıştığım Milli mücadeleye, eksik bilgi, ümitsizlik, değerlendirme hatası vb. sebepler dolayısıyla her sınıftan bazı kişiler ve art niyetli kesimler karşı çıkmış iseler de her bölge, sınıf ve meslekten tüm Anadolu insanı destek olmuştur. Milli mücadelenin halk tarafından benimsenmesi ve iştirakin sağlanmasında İlmiye sınıfına mensup hoca Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Denizli yöresini galeyana getirmiş, halkı milli müdafaa cemiyeti etrafında organize etmişti. Çal müftüsü Ahmet İzzet Efendi ve Acıpayam Müftüsü Mehmet Hikmet Hulusi efendiler de kendisine destek olmuşlardı. Maraş´ta Müderris Vezir Hoca, Müftü Mehmet Tevfik Efendi, Bahçe müftüsü Mehmet Salim efendi, yine bu bölgede Çetecilere yol gösterip komuta eden Karaisalı Müftüsü Mehmet Efendi, Tarsus havalisinde Nazif ve Ahmet Hocalar, Antalya´da Müftü Çil Ahmet Efendi, Antep çarpışmasına katılanlardan Hafız Tevfik ve Hacı Hamza Efendiler, Antepli Bülbül Hoca, Hacı Abdullah efendi, Sütçü İmam vb.nin teşvikleriyle Güney cephe-sinde Milli kıyam gerçekleşmiş, destansı kahramanlıklarla Şanlı ve Kahraman ünvanlı şehirler ortaya çıkmıştı. Zonguldakta Müftü İbrahim Efendi, Bartın Müftüsü Rıfat Efendi, Sinop Müftüsü Salih Hulusi ile eski müftü İbrahim Efendiler, Erzurum mebusu Hoca Nusret efendi, Müderris Hüseyin Efendi, İstanbul Kadıköy´de ilk milli teşkilatı kuran Şeyh Muhib efendi, oğlu Yusuf Efendi, Üsküdar Özbekler tekkesi şeyhleri vb. ilmiye mensubu hoca efendiler kendi bölgelerinde halkı Milli mücadeleye ciddi olarak teşvik etmişlerdi. Bitlis Müftüsü Abdülmecid efendi, Hizan Müftüsü A.Mecid Zeki Efendi, Silvan Müftüsü Abdurrahman Efendi, Uşak müftü vekili Ali Rıza efendi, Eşme Müftüsü Ahmet Nazif Efendi, Çine Müftüsü Ahmet Zühtü Efendi, Balya müftüsü Hüseyin Efendi, Niksar Müftüsü Mustafa Fehmi Efendi, Yozgat Müftü vekili Mehmet Şükrü Efendi, Seydişehir Müftüsü İsmail Hakkı Efendi, Bursa Müftü Müsevvidi Ahmet İzzet Efendi, Mut eski müftüsü Mustafa Kasım Efendi, Burhaniye eski müftüsü Mehmet Bey, Sivas Müftüsü Hoca Rauf Efendi, Şarki karahisar eski Müftüsü Mustafa Asım Efendi, Manisa eski Müftüsü Asım Efendi de Milli mücadeleye gönül İşgal altına olan İstanbul´da İngilizlerin baskısıyla kaleme alınan fetvaya karşı Anadolu´nun hemen her tarafındaki hoca efendilerin ve mahalli Müftülüklerin yayınladığı, kurtuluş savaşının değil de İngilizlerin baskısıyla kaleme alınan o meş´um fetvanın geçersiz olduğuna dair fetvalar da Milli mücadelenin filizlenmesinde, halka mal edilip desteklenmesinde ilmiye mensubu hoca efendilerin önemli katkı sağladığını kanıtlamaktadır. Milli Mücadeleyi desteklemek için halkı galeyana getirmek üzere Milli / dini konuları işleyenler elbette, sadece ilmiye mensubu hoca efendiler değildi. Bu hususa gönül veren hemen herkes dinden, imandan, vatan sevgisinden, bağımsızlığın öneminden ve şehitliğin kutsallığından, birlik ve beraberlikten söz ediyordu. M.K. Atatürk de 07.02.1923 tarihinde Balıkesir Paşa Camiinde bu amaçla halka hitap etmişti. Yine Ege yöresinde Celal Hoca takma adıyla Celal BAYAR, gazeteci H.Basri ÇANTAY ve nice isimsiz kahramanlar da bu doğrultuda faaliyet göstermişlerdi. Çanakkale zaferi ve İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü nedeniyle, Tüm gazi ve şehitlerimizi, vatanın kurtarılmasında, geliştirilmesinde, ülkemize, insanımıza, kültürümüze ve dinimize hizmeti / emeği geçen herkesi rahmet, minnet ve saygıyla yad ediyor, ölenlere Allah´tan rahmet, sağ olanlara hayırlı ömürler ve mutluluklar diliyorum. |