Yıl 1922, Ağustos’un 26’sı…

Bakınız! Bu günü, Şair ve yazar, Yusuf Ziya Ortaç nasıl özetlemiş…
“26 Ağustos, gece sabaha karşı, Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı…
Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar;Alt üst oldu siperler, eridi demir ağlar.
Fırtınadan yeleli yıldırımdan kanatlı, Alevlerin içinden geçti binlerce atlı…
Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı köşe bucak;Savruldu gökyüzüne kafa, kol ve bacak.
Rüzgarlarla at başı yarıştı bu akın, Şimdi yakınlar uzak, uzaklar yakın.
Akdeniz ayaklarının altında ordumuzun;Mavi bir atlas gibi serpilmişti upuzun.
Çekti Kadife Kale al bayrağını yine;Güzel İzmir büründü eski rengine.
Süngüler ilk amaca tam On Dört günde vardı, O gururlu adımlar, yere düşüp yalvardı.”
Ya! İşte böyle…
Şair, O Büyük Zaferin özetini gözlerimizin önüne nasılda sermiş?
Tabii anlayana…
Beyninde, yüreğinde ve tüm benliğinde; köleliğe, uşaklığa isyan etmiş, özgür yaşamayı en büyük onur saymışlara…
Bir başka şairimizde destanlaştırdığı “Kuvayı Milliye”de bakın ne diyor:
“…Nal sesleri yükseliyordu perde, perde; Atlılar kayboluyordu, güneşin battığı yerde.
Akın var, güneşe akın!…
Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın…………”
Evet!
Zapt edilecek güneş: Düşman çizmesiyle kirletilmiş ve Büyük Şair Nazım Hikmet’in dizelerinde ete kemiğe bürünmüş Anadolu dur…
Ne diyor Şair?
“Kopup gelip uzak Asya dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan,Bu ülke bizim.…….”
İşte Azizler ve Azizeler!
Tam Doksan Yıl önce bu günlerde, atalarımızın bir Milenyum evvelinde, kan dökerek, can vererek bizlere vatanlaştırdığı bu kutsanmış topraklarda, yeniden ölüm pazarı kurulmuştu…
Dış kaynaklı işgalciler bir tarafa, onların güdümünde, henüz cenin halindeki Ulusal Güçlere karşı ayaklanan; Delibaş, Çapanoğlu, Bolu, Düzce, Kuvayı İnzibatiye ve en sonunda talihsiz Çerkez Ethem Vb gibi iç isyanlara rağmen:
“Ya devlet başa konacaktı; ya da kuzgun leşe…”
Önce yerli hainler dersini aldı, sonra da kuzgunlar; hepsi tepelendi ve “Devlet başa kondu”…
Ama:
Emperyalistler durmadı; önce Şeyh Sait’i ayaklandırdılar 1925’de, sonra da 1938’de Şeyh Rıza’yı…
Emperyalistlere haddini bildirip, içteki hainleri tepeleyerek Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, bu eşkıyalara da meydanı boş bırakmadı… Henüz fidan halinde, dal budak sarıp güçlenmeden, kıt olanaklara rağmen Onların da kafalarını koparıp, gereken dersi verdi ve vatanı bölünmekten kurtardı…
Boyu devrilesiye emperyalizm boş durmuyor ki: Otuz Yıla yakın bir süredir PKK’yı başımıza bela etti. Nedeni malum; yalnız ve yalnız kendilerine bağımlı bir Kürt Devletini kurdurup Asya Coğrafyasında söz sahibi olmak…        
2002 den önce ülkemizi yönetenler, her türlü eleştiriye açık olsalar dahi, PKK Terörünü belirli ölçüde sıfırlamışlardı…
Ya şimdi?
Tam On Yıldır ülkemizde gözyaşı dinmiyor…
Terör hiç hızını kesmiyor ve cüretini arttırarak insanlarımızı acılara boğuyor…
Bizleri yönetenler, öğünerek yaptıkları hizmetleri ayyuka çıkarıyorlar…
Doğrudur!
Dünyanın güçlü, sözü dinlenen örnek devletlerinden biriymişiz…
Bravo!
NATO’nun en güçlü ordusuna sahipmişiz…
İyi güzel de:Toplasan insan gücü Altı Bini geçmeyen bir PKK’ nın karşısında, laf üretmekten başka hiçbir varlık gösteremiyoruz…
Geçmişte: Kıt olanaklarda iç ve dış düşmanlarını alt ederek devleti kurup, koruyanların yanında, her türlü geliştirilmiş güce sahip bir devletin acizliğine ne diyeceğiz?
Benim Başbakanım iyi bir hatiptir; konuştukça ağzından yağla bal akar. Eh! Ne de olsa mektebinde okumuştur…
Ara, ara kullandığı meşhur bir deyim vardır: Neredeeeen nereye…
Öyle değil mi?
26 Ağustos Hücum Emri ve en büyük bayram olan 30 Ağustos Zafer Bayramımız milletimize kutlu olsun…