Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, "Eşinin ameliyatı sırasında yeteri kadar ilgi göstermemek ve eşini üstlerine karşı şikâyet etmek, boşanma sebebi sayılabilir." şeklinde bir görüş belirtti.

Davanın detaylarına göre, davacı tarafın avukatı, müvekkilinin Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olduğunu ve davalının da aynı kurumda memur olarak görev yaptığını ifade etti. Davacı, davalının kendisini astlarının yanında aşağıladığını, eşinin ruhsal ve fiziksel bağlarını kestiğini, sinüzit ameliyatı geçirdiği sırada üç gün hastanede yattığı halde davalının kendisini ziyaret etmediğini öne sürdü. Tarafların yaklaşık 14 aydır ayrı yaşadığını ve davalının asılsız suçlamalarla üst makamlara şikayetlerde bulunduğunu belirterek boşanma ve çocuğun velayetinin kendisine verilmesi talebinde bulundu.

Davalı tarafın avukatı ise müvekkilinin davacının baskıları nedeniyle çocuğunu aldırmak zorunda kaldığını, müvekkilinin sürekli şiddet gördüğünü iddia etti. Davalı, davacının sadece kendi ailesiyle görüşmesine izin verdiğini, ortak çocuklarının ağır hastalandığını, müvekkilinin davacıyı CİMER'e şikayet etmediğini belirtti. Ayrıca, müvekkilinin elindeki silahı göstererek ölümle tehdit ettiğini iddia etti. Tarafların tekrar bir araya gelmesinin mümkün olmadığını ifade ederek boşanma ve çocuğun velayetinin kendisine verilmesi talebinde bulundu. Ayrıca, tedbir ve yoksulluk nafakası taleplerinin yanı sıra maddi ve manevi tazminat istedi.

İlk Derece Mahkemesine göre davacı erkek daha ağır kusurlu

İlk Derece Mahkemesi'nin verdiği karar, taraflar arasındaki durumu ve çatışmaları kapsamlı bir şekilde ele almıştır. Karara göre, taraflar arasında bir çocuk bulunmakta olup, çocuğun da taraflar arasındaki sık sık yaşanan anlaşmazlıkları mahkeme huzurunda ifade ettiği belirtilmiştir. Davacının işinde yoğun çalıştığı ve vücut geliştirme amacıyla spor salonuna gittiği, bu amaçla besin ve vitamin takviyeleri kullandığı, ancak eşi ve çocuğuna yeterli vakit ayırmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca, davacının eve geç geldiği ve maddi konularda davalı eşini haberdar etmeden bazı kararlar aldığı da mahkeme tarafından vurgulanmıştır.

Tanık ifadelerine dayanarak, davacının davalı eşi üzerinde baskı kurduğu, tehdit ettiği ve hatta hakaret içeren sözler sarf ettiği ortaya çıkmıştır. Bu durum, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan faktörlerden biri olarak değerlendirilmiştir. Mahkeme, taraflar arasındaki kusurluluğunun farklı düzeylerde olduğunu tespit etmiş ve bu çerçevede davacının daha ağır kusurlu olduğu sonucuna varmıştır.

Bu kapsamlı inceleme sonucunda, İlk Derece Mahkemesi dava dosyasında bulunan deliller ve tanık beyanları doğrultusunda kararını vermiştir. Mahkeme, davayı kabul ederek tarafların boşanmasına, çocuğun velayetinin annede kalmasına, tedbir nafakasının belirlenmesine ve maddi-manevi tazminat taleplerine hükmetmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesine göre kadın eş ağır kusurlu

Bölge Adliye Mahkemesi, davayı ele alırken tanık ifadelerini değerlendirmiş ve kadın eşin erkek eşi birçok kez hakaret ettiğini, erkek eşin sinüzit ameliyatı geçirdiğinde refakatçiye ihtiyaç duyduğu bir dönemde yanında olmadığını, hatta "Ne hali varsa görsün" dediğini belirlemiştir. Ayrıca, kadının tanıklar aracılığıyla beyan ettiği üzere erkeğin maddi borçlarının bulunduğu, eve geç saatlerde geldiği, bu nedenle tarafların arasında tartışmalar yaşandığı ve kadının iş yerinde erkeği üstlerine birden fazla kez şikayet ettiği ortaya çıkmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi, bu olaylar sonucunda kadının ağır kusurlu olduğuna ve dolayısıyla tazminata hak kazanmadığına hükmetmiştir.

Ancak, bu karara karşı davalı tarafın vekili temyiz başvurusunda bulunmuş ve dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ne gitmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararını değerlendirirken, gerçekleşen duruma göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesi'nin hatalı bir kusur belirlemesi sonucu kadının ağır kusurlu kabul edilmesinin doğru olmadığını ve bu nedenle kararı bozmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunu belirtirken, bu kusurlu davranışların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, kadının da yararına TMK'nın ilgili maddesi gereğince tazminat takdir edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Buna rağmen, Bölge Adliye Mahkemesi önceki kararında direnme kararı vermiştir. Karara karşı davalı tarafın vekili temyiz isteminde bulunmuş ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na taşınmıştır. 

Karar verildi 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, konuyla ilgili dosyayı inceledikten sonra, verdiği kararda erkek eşin davranışlarını ayrıntılı bir şekilde değerlendirmiştir. Bu bağlamda, erkek eşin evde geç kalması, ailesiyle yeterince ilgilenmemesi, maddi borçlarının bulunması, sinirli tavırlar sergilemesi, eşine hakaretlerde bulunması ve tehdit etmesi gibi kusurlu davranışlarının tespit edildiği belirtilmiştir. Kadın eşin ise eşine hakaret ettiği, eşinin ameliyatı sırasında yeteri kadar ilgi göstermediği ve eşini üst makamlara şikayet ettiği vurgulanmıştır.

Bu kusurlu davranışların bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kadın eşin davranışlarının ağır kusurlu olarak değerlendirilemeyeceğini ve boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu noktasında net bir görüşe sahip olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, dosya kapsamına uygun düşmeyen ve kadının ağır kusurlu olduğunu kabul eden önceki kusur belirlemesinin hatalı olduğunu ifade etmiştir.

Buna bağlı olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kadın eşin tazminat taleplerinin reddedilmesi kararının yasal düzenlemeler ve ilkelere uygun olmadığını vurgulamıştır. Bu çerçevede, kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabul edilmesine dayalı olarak verilen kararın düzeltilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Editör: Berfe KURT