Osmanlı döneminde tarihe not düşmek, önemli olayları kaydetmek ve duyguları dile getirmek için sütunların bileziklerine kazınan yazılar, İstanbul genelinde 18 camide, 5 türbede ve Topkapı Sarayı’nın çeşitli bölümlerinde yer alıyor. Dönemin bir bölümünü anlattığı değerlendirilen bilezik yazılarıyla ilgili konuşan Araştırmacı-Yazar Nazif Arıman, “Sütunlarda bulunan bileziklerde tarihi birçok önemli olayın üzerlerine yazılmasıyla adeta açık hava arşivi niteliği taşıyor” dedi. Bilezik yazılarının bulunduğu Şehzade Camii havadan görüntülendi.

Osmanlı döneminde camilerin, türbelerin sütunlarında bulunan bilezik yazıları tarih hakkında bilgi veren kaynaklardan biriydi. Önemli olayların kaydedildiği ve duyguların ifade edildiği bilezik yazıları, İstanbul genelinde 18 camide, 5 türbede ve Topkapı Sarayı’nı çeşitli yerlerinde bulunuyor. Osmanlılar, dönemin olaylarını ele aldığı yazıları rastgele değil özellikle padişahların yaptırdığı, kalabalığın daha çok olduğu cami avlularında bulunan sütunların tunç, bronz ve pirinçten yapılan bileziklerine yazıyorlardı. Duyuru niteliği taşıyan yazılar, ahşap ya da mermer yapılar üzerine çelik kalem ve tokmakla yazı kazıyan ‘hakkaklar’ tarafından 16. ve 18. yüzyıllar arasında kamusal alanda toplumu bilgilendirmek adına yapılmıştı. O dönemde eğitimli kişilerden oluşan hakkaklar bilezik, mühür, kitabe, mezar taşı gibi zeminleri kazıyarak sanatlarını icra ediyorlardı. Hakkaklar tarafından kazınan üzerlerinde yangınların, tayinlerin, vefatların, duaların, nasihatlerin bulunduğu sütunların, dönemin bir haber kaynağı olduğunu gösteriyor.

“Tarihi birçok önemli olayı üzerlerine kaydedilmesiyle adeta bir açık hava arşividir”

Camilerin sütun bileziklerinde bulunan tarihi yazılar hakkında konuşan Araştırmacı - Yazar Nazif Arıman, “Sütun bileziği, sütunların kaideleriyle beraber birleşme noktalarına monte edilen tamamen estetik görünüm maksatlı kullanılan mimari yapı elemanlarıdır. Bunlar ekseriyetle pirinç, tunç ve bronzdan imal edilmişlerdir. Temel maksatları, sütunun kaideyle birleşme noktasındaki çirkin görüntüyü ortadan kaldırmak ve oraya estetik bir görüntü vermektir. Osmanlı bunu mimari üslubundan ve genel maksadından hariç olarak farklı bir alanda daha kullanmış. Sütunlarda bulunan bileziklerde tarihi birçok önemli olayı üzerlerine kaydedilmesiyle adeta bir açık hava arşividir. Yazılar, mahiyet açısından belli bir kategori içerisinde yer almıyor ne yazık ki çok farklı alanda ve geniş bir yelpazeye sahip olan yazı çeşitleri var. Bunların içerisinde dualar, temenniler, beklentiler, istekler aynı zamanda beddua var. Tayinler, atamalar, vefatlar, evlilik ilanları, İstanbul’da meydana gelmiş olan yangınlar, donanmanın çıkması, elçilerin şaha gönderilmesi, yine içinde özellikle Farsça ve Arapça özlü sözler, beyitler, nasihatler, ayetler ve hadisler yer almaktadır. İstanbul genelinde 18 cami, 5 türbe ve Topkapı Sarayı muhtelif kısımlarında toplam da 285 yazıyı topladım. Bunları müstakil bir eserde bir araya getirdim, eser 2018 yılında yayınlandı. Şu an son yapmış olduğum araştırmalarla yazılar 300 civarına ulaşmış durumda diğer yandan da Türkiye’nin tüm bilezik yazılarını topluyorum. Onlarda şu anki sürecimiz bitmek üzere İnşallah yakın bir zamanda yayımlanacaktır. Yapmış olduğum araştırmada en eski tarih 1506 tarihinde Beyazıt Camii’nde yine en son yazı da 1779 yılında yazılmış olan o da aynı camii de Beyazıt Camii’ndedir. En fazla yazı 17. yüzyılda Sultan 4. Mehmed döneminde yazılmıştır. Üzerinde tarih barındıran 14 yazı da Sultan 4. Mehmed dönemine aittir. Onun haricinde genel yelpazeye baktığımız zaman 16 ve 18. yüzyıllar arasında yaşamış olan ve sonra ortadan kalmış olan bir ekol olarak bakabiliriz” dedi.

“Şehzade Camii’ndeki yazıların büyük ekseriyeti Kasımpaşalı Osman Çelebi’ye ait olan yazılardır”

Tarihi olaylar hakkında bilgi veren sütun yazılarının, büyük ekseriyetinin Kasımpaşalı Osman Çelebi’nin yazdığını aktaran Arıman, “Yazılar, hakkak denilen bir meslek grubu tarafından çelik kalem ve tokmaklarla bileziklerin üzerine kazıma usulüyle yapılıyordu. Hakkak normalde hattatın yazmış olduğu yazıları, yazmakla görevli olan kişidir. Aynı zamanda bir kazıyıcıdır. Sadece bilezik yazısı değil, mühür kazıyıcısı, mezar taşı kazıyıcısı ve kitabe kazıyıcısı da hakkak olarak nitelendirilir. Hattatın yazdığını, hakkak belirtilen objeler üzerine çelik kalemlerle ve tokmaklarla işler eğer hattat da hakkak da aynı kişi olursa bunlara ‘zülcenaheyn’ denilen ‘iki kanatlı’ manasına gelen bir unvan verilmekteydi. Buradaki sütun bileziklerindeki yazılarda da Evliya Çelebi özellikle Süleymaniye Camii’ni anlatırken oradaki bilezik yazılarından bahseder, vurgu yapar. Üzerindeki tarihlerin enteresan olması dolayısıyla hatta hayretini gizleyemediğini de belirtir. Oradaki yazılar dönem itibariyle baktığımızda Evliya Çelebi’nin anlatmasına göre vakıflar tarafından tutulan tarihçi hakkakların olduğundan bahsediyor. Yani tarihçi hakkakların vakıflar tarafından özel olarak tutulduğunu ve önemli olayların onlar tarafından bileziğin üzerine kazındığını haber veriyor. Süleymaniye Camii’ndeyse bahsetmiş olduğumuz bilezikler Kasımpaşalı Osman Çelebi’ye en fazla yazı zaten kendisine ait ve en güzel yazı da kendisine aittir. Şu an içinde bulunduğumuz Şehzade Camii’ndeki yazılarında büyük ekseriyeti yine Kasımpaşalı Osman Çelebi’ye ait olan yazılardır” ifadelerini kullandı.

Kutsal topraklara gönderilen Kabe oluğu Şehzade Camii’nin sütununa “Altın oluk işlendi sene 1021” şeklinde yazılmış

Şehzade Camii sütunlarına kaydedilen olayları okuyan Arıman, “Burada Osman Çelebi’nin yazmış olduğu yangın tarihi var. ’İslambol’da ateş vaki oldu. Rebiülahir’in 11’inde’ diye kazınmış. Osman Çelebi’nin özellikle İstanbul’u, İslambol olarak yazması burada dikkatlerden kaçmayan bir detay. Diğer bilezikte ise bahsetmiş olduğumuz evlilik ilanlarından bir tanesi var. ’Sultan Murat Şah, Fatma Sultan’ı İbrahim Paşa’ya verdi. Cemaziyelahirün evvelinde. Sene 993’ Kaynaklar da Sultan 3. Murat’ın kızı olan Fatma Sultan’ı değil farklı bir hanım sultanın İbrahim Paşa’ya verildiğine dair kayıtlar var. Dolayısıyla hakkakın burada hatalı bir isim kazımış olabilecek olduğu varsayılmaktadır. Burada yine Osmanlı döneminde Surre-i Humayun alayları ile kutsal topraklara gönderilmiş olan hediyelerden bir tanesinden bahsediliyor. ’Altın oluk işlendi sene 1021’ Osman Çelebi’nin imzalamış olduğu bir yazı. Altın oluk, kutsal topraklara Kabe’ye monte edilmek üzere İstanbul’da yapılan ve oraya gönderilen hediyeden bize haber veriyor. Aynı yazıdan bir tane Fatih Camii’nde, bir tane de Yavuz Sultan Selim Camii’nde var. Altın oluğun bizzat tasarımını Katip Çelebi, Cihannümasında kendisinin yaptığını İstavroz Sarayı ( Beylerbeyi Sarayı) bahçesinde ise Kabe maketi kurulup oluğunu bizzat kendi eliyle makete yerleştirdiğini akabinde tamamlandıktan sonra da kutsal topraklara gönderildiğinden bahseder” şeklinde konuştu.

Kaynak: İHA