Tek Mekanda Geçen Filmler

Toprak Altında (2010) – Yeraltına Gömülü Bir Tabut

Tabutta hapsolmuş bir adamın cep telefonu ve zippodan başka bir şey kullanmadan çıkış yolunu bulmaya çalıştığı bir filmdir. Yönetmen Rodrigo Cortés, Ryan Reynolds’u toprağın 2 metre altına gömüyor ve 98 dakikalık serüven başlıyor. Birçok zorlukla karşılaşsa da Reynolds, çoğu oyuncuyu korkutacak olan bu rolde inandırıcı ve etkileyici bir performans sergiliyor.

Şeytan (2010) – Asansör

Bir grup insan, bir gök delenin asansör kısmında mahsur kalıyor. Tek sorun bu değil elbet, asıl sorun aralarından birinin şeytan olduğunu henüz bilmiyorlar olmaları. M.Night Shyamalan’ın bir öyküsünden uyarlanan filmin yapımcılığını da yine Shyamalan üstleniyor. Bol klostrofobi içerir!

Andre ile Akşam Yemeği (1981) – Bir Restoran Masası

İki eski arkadaş bir restoranda bir araya gelir ve konuşur, konuşur… sadece konuşur (yemek, seks, deneysel tiyatro, kişisel geçmişleri ve hemen hemen her şey hakkında). Wallace Shawn ve Andre Gregory’in başrolleri paylaştığı film, tek mekanda geçen filmler arasında en iyilerden biri şüphesiz.

12 Öfkeli Adam (1957) – Jüri Müzakere Odası

Usta oyuncu Henry Fonda’nın aldığı ve Sidney Lumet’in ilk filmi olan 12 Öfkeli Adam (12 Angry Men), 1957 yılında yayımlandı. Renkli film imkanı bulunsa da, dram konusunu daha iyi işleyebilmek için siyah beyaz olarak çekilen film; tek bir mekanda geçiyor olsa da eleştirmenlere göre dünyanın en güzel filmlerinden biridir. On iki jüri üyesinin bir sanık ile ilgili bir karar almak üzere girdikleri yerdeki tartışmaların işlendiği film, hukuk sistemi, idam cezası ve ırkçılık gibi konuları eleştirirken aynı zamanda adaleti uygulama hakkı tanınmış kişilerin psikolojisini, karakterlerini, ön yargılarını, mantıksak bakışlarını ele alıyor. Aynı zamanda, kaliteli bir iş ortaya çıkması için milyon dolarların ödenmesi gerekmediğinin ispatıdır.

Panik Odası (2002) – Bir Oda

Kocasından yeni ayrılmış olan bir kadın olan Meq Altman, eşinden aldığı nafaka ile oldukça eski bir ev alır. Ev turu yaptığı sırada eşsiz ve özel güvenlik önlemleriyle donatılmış bir oda fark eder. Odada bulunan monitörler, evin her yerini görebilmesini sağlamaktadır. Meg ve yanında yaşayan kızı, tehlike anında bu odaya sığınabilme imkanına sahiptir.

Arka Pencere (1954) – Jimmy Stewart’ın Oturma Odası

Arka Pencere, komşusuyla alakalı korkutucu bir gelişmeye şahit olan bir adamın hikayesini anlatıyor. Fotoğrafçı L.B. Jeffries’ın geçirdiği bir kazanın sonucu olarak bacağı kırılır. New York’taki apartman dairesinde zorunlu ev istirahati sırasında arka penceresinden teleskopla çevreyi izlemekle vakit geçirir. Jeff yine bir seyir esnasında, komşusunun karısını öldürdüğünden şüphelenmeye başlar ve olayı araştırmaları için fotomodel sevgilisi Lisa ve arkadaşı Stella’dan yardımcı olmalarını ister. Tek mekanda geçen filmler yazımızın başyapıtı diyebiliriz.

Davet (2015) – Bir Akşam Yemeği Partisi

Sevgi dolu bir çift olan Will ve Eden’ın ilişkisi, yaşanan trajedik bir olay sonucunda çocuklarını kaybetmeleri ve ardından Eden’ın ortalıktan kaybolması ile biter. İki yıl sonrasında Eden, farklı bir kadınla birlikte geri döner. Bir akşam yemeği daveti düzenlenir. Eski arkadaşların toplandığı bu davette Eden ve sevgilisinin dışında, Will ve sevgilisi de yerini alır. Davet oldukça iyi başlamış olsa da bir süre sonra Will, Eden ve David’in tuhaf davranışlar sergilediğini düşünmeye başlar. Gece ilerledikçe gariplikler devam eder ve bu da, Will’in ciddi bir tepki ortaya çıkarmasına neden olur. Tüm bu düşünceler Will’in paranoyaklığı mı, yoksa gerçekten garip giden bir şeyler mi var?

Dehşet Odası (2015) – Bir Bar

Bir rock grubu olan The Ain’t Rights barlarda konser verdikleri bir dönemde son dakika kararıyla Oregon’un ormanlık alanındaki barda sahne almak için anlaşırlar. Burada her şey yolundadır ve konser sorunsuz bir şekilde tamamlanır. Ancak konserin ardından, sahne arkasında bir kadın cesedine rastlarlar. Barın sahibi, olayın tek şahidi olan grubun ortadan kaldırılmasını ister. Müzisyenler, o ve adamlarının ablukada tuttuğu odada yaşam savaşı verirler.

Dogville (2003) – Bir Kasaba

Amerika’da 1930 yıllarının karanlık sakinliği yaşandığı sıralarda, peşindeki mafyadan kaçan güzel bir kadın olan Grace, korunmak ve barınmak düşüncesiyle bir kasabaya sığınır. Buradaki insanlar kadının geçmişini dinlerler ve ona kucak açarlar. Köydeki ilk günlerin güzel olmasının ardından kadın, zamanla bir şeylerin değiştiğini fark eder. Kadının varlığı, köy halkı için bir tehdit olmaya başlamıştır ve köy halkı bu duruma karşı temkinli davranmaya karar verir. Grace, zamanla bu kasabanın karanlık yönünün farkına varır.

Kaynak: Murat Avcı