Atrial fibrilasyon tedavi edilse de inme riski yüksek olmaya devam eder. Birmingham Üniversitesi araştırmacıları düzensiz kalp atışının tedavi edilmesinin yüksek embolik olay riskini ortadan kaldırmadığını tespit etmiştir.
Atriyal Fibrilasyon Nedir?
Atriyal fibrilasyon , kalbin atriyum, yani kulakçık bölgelerindeki ritminin kaotik olmasıdır. Bu durum, söz konusu bölgede kan pıhtıları oluşmasıyla, kalp yetmezliğiyle ve kalp ile ilgili başka komplikasyonlarla veya inme gibi embolik olaylarla sonuçlanabilir.
Atriyal fibrilasyonlu kişiler kalp çarpıntısı hissedebilirler. Kalplerinin hızlı attığını hissedebilir ya da ritim bozukluklarını fark edebilirler. Bazı vakalardaysa hiçbir belirti görülmez. Atriyal fibrilasyonlu bazı insanlar, kalp ritimlerinin bozuk olduğunu hiç fark etmeyebilir.
Kişi atriyal fibrilasyonu hissetmese dahi, inme gibi embolik olaylarla ya da kalbi ilgilendiren başka sorunlarla karşılaşma riski yüksektir.
Kalp her bölgesinde eşit bir biçimde kasılmadığında ya da çok hızlı kasıldığında bir odacıktan diğerine kanı pompalayamaz. Pompalanamayan kan odacıklarda birikir. Böylece kan pıhtıları oluşabilir. Kalp bu pıhtıları vücudun farklı organlarına, örneğin beyne gönderebilir ve kan pıhtıları bu organlardaki damarları tıkayarak inme olayının gerçekleşmesine neden olabilir.
Atriyal Fibrilasyon Tedavi Edildikten Sonra Hangi Riskler Devam Eder?
Bazı durumlarda atriyal fibrilasyon tedavi edilebilir ve kalp yeniden düzenli bir ritimle atmaya başlayabilir. Bu noktada sorulması gereken soru, atriyal fibrilasyon tedavi edildikten sonra hastanın pıhtı önleyici ilaçları bırakmasının güveni olup olmadığıdır.
British Medical Journal’da yakın zamanda yayınlanan bir çalışmada atriyal fibrilasyonları tedavi olan hastaların inme geçirme risklerinin düşmediğine dair bulgular elde edilmiştir. Araştırmacılara göre bu hastaların pıhtı önleyici ilaç tedavisine devam etmeleri gerekir.
Birmingham Üniversitesi Uygulamalı Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nden Dr. Nicola Adderley, bir basın toplantısında şunları söylemiştir: “İnmenin en ender görüldüğü grubun hiç atriyal fibrilasyon yaşamamış insanlar olduğunu ve atriyal fibrilasyonu tedavi olmuş insanlar arasında çok daha sık görüldüğünü tespit ettik. Dahası, geçtiğimiz yıllarda, inmenin atriyal fibrilasyonu tedavi edilmiş insanlar arasında neredeyse atriyal fibrilasyonu devam eden insanlar arasında olduğu kadar sık görüldüğünü bulduk. Buradan, atriyal fibrilasyonu tedavi edilmiş hastaların inme geçirme risklerinin yüksek olmaya devam ettiği sonucunu çıkarabiliriz.”
Atriyal Fibrilasyon Nedenleri
Cleveland Clinic’e göre atriyal fibrilasyonun belirli bir nedeni olmamakla birlikte, kalp ameliyatları, kroner arter hastalığı, kalp kapağı hastalığı ve hipertansiyon gibi hastalık ve durumlarla ilişkisi vardır. Öte yandan yaşam tarzı, beslenme, uyku bozuklukları, enflamasyon ve genetik yatkınlığın da bu durumun gelişmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca atriyal fibrilasyon geliştirme riski yaşla birlikte artmaktadır.
Atriyal fibrilasyonu tetikleyen durumlara çeşitli biçimlerde müdahale edilebilse de enflamasyon, kalpteki fonksiyon bozukluğu ve skarlaşmış dokuların etkileri devam edebilmektedir.
Ayrıca inme gibi olayların atriyal fibrilasyon dışında, örneğin yüksek tansiyon veya beyni besleyen damarlarla ilgili çeşitli sorunlar gibi başka nedenleri de vardır.
“Tedavi olmuş”, “bütünüyle iyileşmiş” demek değildir.
Birmingham Üniversitesi Uygulamalı Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nden Profesör Tom Marshall aynı basın toplantısında şu yorumda bulunmuştur: “inme riskinin atriyal fibrilasyonu tedavi olmuş insanlarda da yüksek olmasının muhtemel bir açıklaması, atriyal fibirilasyonun aslında ortadan kalkmamış olmasıdır. Atriyal fibrilasyon bir gün kendini gösterip ertesi gün kaybolabilen bir durumdur. Dolayısıyla bir hastanın bütünüyle iyileştiği sonucuna varmak hatalı olabilir. Ayrıca ortadan kalktığı düşünülen atriyal fibrilasyon tekrar edebilir. Birçok insan atriyal fibrilasyonu olduğunu fark etmez bile; atriyal fibrilasyon, hastaya ya da onu takip eden doktora kendisini hiç belli etmeden tekrar edebilir.”
Atriyal fibrilasyon geliştirmiş insanların, atriyal fibilasyonları tedavi edildikten sonra bu durumu tekrar geliştirme riskleri yüksektir. Dolayısıyla “tedavi edilmiş” bir hastanın “bütünüyle iyileştiği” söylenemez.
Araştırmacılar, tedavi kayıtlarını incelediklerinde kronik atriyal fibrilasyonlu hastaların çoğunluğunun pıhtı önleyici ilaç almaya devam ettiğini, atriyal fibrilasyonu tedavi edilmiş hastalarınsa ilaç kullanımını bıraktığını görmüşlerdir.
Dr Krish Nirantharakumar ise şuna işaret etmiştir: “Araştırmamız, atriyal fibrilasyonu tedavi edilmiş hastaların, yüksek inme riskine rağmen pıhtı önleyici ilaç almadığını ortaya koymaktadır. Asıl endişe verici olan, bu durumun giderek yaygınlaşmasıdır. Araştırmamız artan sayıda hastanın atriyal fibrilasyonu tedavi edildi olarak kayıtlara geçirildiğini göstermektedir ve büyük olasılıkla bu hastalara pıhtı öneyici ilaç verilmemektedir.”
Aslında söz konusu araştırma, atriyal fibrilasyon hikâyesi olan hastaların tedavi sonrasında da yakinen takip edilmesini içeren mevcut tedavi pratiğini desteklemektedir. Pıhtı önleyici ilaç kullanımının bırakılması, durumu enine boyuna değerlendirdikten sonra, hasta ile uzman hekimin birlikte alması gereken ciddi bir karardır.