Kalktık, aynı güneş içimde hala insan sevgisi var. Ben hala aynı ben, şükür değişmemişim. Balkona çıkıp güzel diyorum, ağaca kuş cıvıltısına karşıdaki papatyaya. Çiçek açan ebegümeci çiçeğine rengi hiç bu kadar güzel olmamıştı. Sevdiklerimden uzak olduğum, yanına gidemediğim geliyor aklıma susuyorum. Burnumun direği sızlıyor. Annem orda yalnız. Gidemiyorum yanına, karşılıklı kahvemizi içmek için. Sahi bu hastalık salgın nerden çıktı?
Oysa benim işim gereği ekonomiden, değerlerden, verilerden haber vermem gerekir. Dedim ki ekonomi, bu onu yorumlayan var. Başka değerlerde var hayatımıza yön veren etik ve ahlaki değerler. Bunlar daha çok önemli şu an. Üretime katkıda bulunan işçinin işini kaybetmesi bir çocuğun süt bulamaması, şeker alamaması. Babanın evine ekmek götürememesi. Dur dedim o ekonomiyi başkası yorumlasın. Mesleki deneyimlerini konuştursun, ekonomiyi düzeltsin. Değer verdiklerimize dokunamadıktan, onların o cennet kokularını içine çekemedikten sonra, ne işe yarar nefesi içine çekmek. Yine de şükür ediyorum, aldığım nefese, yaşadığım güne diyorum ki geçen seneyi düşün daha iyisin, sen güçlüsün dünya dokunamıyor sevdiğine, sen yaşadığına şükür et, aldığın nefese. Biliyorsun ki bu hastalık sevgisizlikten oldu. Kimse kimseye saygı duymadığından, hak yediğinden. Çiçeği, böceği, ormanı sevmediğinden, en önemlisi ailesini sevmediğinden. Para hırsı bürüdü insanı, gözünü bürüyen hırsa yenik düştü. Oysa ne oldu şimdi? İşte evdesin hele hele bir de kronik rahatsızlığın varsa, dört duvar arasındasın. Ne o AVM’ye gidemedin mi, ya lüks restoranlarda yediklerini paylaşamadın mı? Aldığın cicilerle hava atamadın? Şimdi kapıda duran o lüks arabanla şöyle ağız tadıyla selfi yapamadın. Daha 3 ay önce kayak merkezinde selfin vardı, bak şimdi? Ölüm korkusu nasıl bir şeymiş? Anladın mı? Lafa gelince ölümde neymiş korkmazdın. Ama şimdi o pahalı parfümler bir köşeye, elinde kolonya ile dolaşıyorsun. Ne kadar basit değil mi yaşamak? Şimdi uyumadığın kadar uyuyorsun. Evdesin, ölüm korkusu sarmış seni, o plazadan veya ofisinden yönettiğin işini evinin masasına kurduğun home ofisten yönetiyorsun. Hayatını basite indir, ey insanoğlu…
Yaşamak çok güzel, ölümü hatırla. Ölüm sana nefes kadar yakın. Düşün düşün nefes almak senin için hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. İllaki yapacaksan yarış bir ağacı koru, yetimi koru, yoksulu koru, hak yeme, kul hakkı ölümden de beter…
Haaa diyeceksin ki sen?
Ben ölüme çok yaklaştım. Sevdiklerimi buldum yanımda, erkek kardeşimi, kız kardeşimi, kızımı ve annemi ve dost bildiklerimi, değer verdiklerin uğruna kol kırıkların yanında olmaz, zoru gördü mü kaçar tıpkı şimdi... Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, şimdi yarın yok, bu gün var, şu an var, o nedenle ki,
Kendini sev. Çünkü sen, kendine değer verdiğin kadar insansın,
Kaçırma gözlerini hayattan,
Hep hayatın içinde olsun bakışların.
Hep kendi içinde.
Baktığın kadar varsın bu hayatta.
Hatta sadece bakmakla da yetinme. Görmen de lazım.
Görüp de bilmen, bilip de sevmen lazım.
Hayatı kendi içinde, kendini hayatın içinde.
Bir nefeslik molaları çok görme kendine.
Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın, sakın pes etme..!...
Çekil kendi kabuğuna bir süre. Sadece içine bak.
Kendi aydınlığın senin içinde. Ara ve bul..!
Gerçeğin düşlerle bölünmesine, düşlerin gerçeğin altında ezilmesine izin verme.
Özüne dön ey insanoğlu. Teknolojiyi iyi yönde kullan, hep üret üret ki arkanda bıraktığın bir eser olsun, tarlan varsa sür, ek, biç. Özüne dön, bak kimse kimsenin ne yaptığına bakmıyor artık. Elinde kolonya, kalbinde eli sana gerçek selam veriyor yüreğiyle…