Beraberlikler, dostluklar, duygu alışverişi, siyasal, sanatsal tartışmalar, atışmalar sanal mecraya taşındığından bu yana, tadımız kaçık. Hepimizi; duvarları olmayan ama aynı zamanda da kısıtlayan, geniş ama aslında daracık, hareketli ama aslında durağan, eylem içerisinde ama aslında eylemsizliğe hapseden bir odaya tıkıp, üzerimize de kapıyı kilitleyip, hep beraber burada delirin der gibi, ıvıl ıvıl, usul usul bir uyuşturucunun etkisiyle yaşayan ama aslında ölü bireyler formunda, tımarhane ayarında bir yerde yaşamaya alıştırdıklarından bu yana tepkilerimiz biçim değiştirdi. İstenilen bu muydu? Tartışılır.
Birkaç hafta önce sayın Erdoğan'ın sosyal medyada güçlü bir etkinin var olabilmesi adına yaptığı birlik çağrısı, bir anda sosyal medya hesaplarının tek çatı altında birleşme hareketlerine vesile oldu. İnsan sormadan edemiyor; bunca zaman neden aklınıza gelmedi? İllâ istikâmeti Erdoğan mı belirleyecek her konuda? Kafalar neden çalışmıyor ve biz birbirimize neden bu kadar uzağız? Madem sanal mecralar ses olabilmek adına devrin en gerekli aracı; o hâlde amacına uygun biçimde, temiz, titiz, güçlü seslerin bir araya gelmesi, neden bu kadar geçe kaldı? Bir yalanı parlatıp gözleri kör edecek seviyeye getirmişken yalan işçileri, bin tane doğru varken bu kadar sönük kalmasının tek sorumlusu biz değil miyiz?
Müthiş bir propaganda aracı olarak radyonun kullanıldığı Hitler dönemi ile kıyas edersek durumumuzu; o dönem herkesin evinde radyo olması bile mümkün değilken, propagandayı yine de buna rağmen en güçlü biçimde gerçekleştiren bir zamandan, buralara kadar gelerek; herkesin, her kesimin, her yaş grubunun elinde patlamaya hazır bir el bombası mevcut, ya da sis bombası. Öyle ya, yalanları örten bir sis tabakası ve bir parmak hareketiyle herkesin algısını altüst edecek güce sahip değildi radyo. Geldiğimiz nokta daha dikkat isteyen bir ortam sunuyor bize. Yine de gücümüz istenilen boyuta ulaşmış değil. Eleştirel bakarsak eğer duruma, ego savaşlarımız bitmiyor bir türlü. Kendimizi ifade etmede yol olarak seçtiğimiz sanal ortamlar, karşı cenahın niyeti doğrultusundan baktığımızda, en sinsi ve amacına uygun biçimde kullandıkları aşikâr. Bizde ise durum benlik savaşları modunda ilerliyor. Kasıntıyız ve birbirimizi çürütme peşindeyiz. Çürüte çürüte yol alıyoruz. Kendimizi çürütüyoruz, davayı çürütüyoruz, kardeşimizi çürütüyoruz, niyetimizi çürütüyoruz. Bize dirlik, birlik aşısı gerek artık. Teknolojik böylesi bir fırsatın nelere kadir olabileceğini hâlâ keşfedemedik. Modernizmle hiç tanışmamış kabilelerin, ilk defa televizyon görmesi gibi bir tavra sahibiz. Kumandayı elimize alıp eviriyoruz, çeviriyoruz, ağzımıza götürüp ısırıyoruz, birbirimizin gözüne sokup silah olup olamayacağını test ediyoruz. Dışarıdan inanın böyle görünüyoruz. Bunu icâd edenler eğlenmemiz için mi dizayn ettiler sanıyorsunuz? Televizyon, radyo gibi, internet de tipik propaganda ve zihin kontrolü amacıyla hayatlarımıza sokuldu. Onlar düzenliyor, biz dâhil oluyoruz. Bu zamana kadar hep böyle ilerlemişken, son zamanlarda kaydettiğimiz ilerlemenin farkında değil misiniz? Söz sahibiyiz artık. En başından beri olması gereken, dinin bize emrettiği dünya dizaynının sadece Müslüman'ın elinde şekillendiğinde anlam ve huzur bulacağı bir zamana doğru yol alıyorken, bizi istikâmetten ayıran nedir? Zihinlerimiz acıya acıya, gözlerimiz ağlaya ağlaya geldiğimiz bu zafer yokuşunda, yönü ve yolu artık bizim çizeceğimizin arifesinde iken nedir bu rahat, şımarık tavırlar? Zaferin sahibi verdiği gibi, almasını da bilir. İllâ bizi üniversitelere sokmayacak, ibadetlerimizi özgürce yaptırmayacak, insanca yaşamamıza engel olacak kafaların gölgesinde bir ülke mi gerek harekete devam etmemiz için? Pas tutuyoruz farkında mısınız? Rahata erdikçe paslanıyoruz. Neyi unuttuk? Ne içindi mücadele? Ortada dayanışma gösterecek bir mevzu kalmayınca birbirimize mi dönecek gücümüz?
Biz; sistemde söz sahibi olmak için değil, sistemi topyekûn değiştirmek için var olduğumuzu unutuyoruz. Söz sahibi olmayı dilemek, hâkim bir unsurun varlığını kabul etmektir. Çarkın işleyişindeki bir dişin düşünü kurmak...Nereye evrildik? Nereye evriliyoruz? Müslüman;
ayağa kalkmadığı müddetçe; açlık, zulüm, adaletsizlik, fuhuş, nefret, öfke, savaş asla bitmeyecek ve dinmeyecek. Sen yeryüzünün dengesisin ey Müslüman. Bütünün bir parçası değil, sen bütünün kendisisin. Her iyilik senin çabandan, her kötülük de senin umursamazlığından sadır olacak. Bunun için de herkesten daha çetin olacak hesabın, unutma...Sadece sende bulunan ve bununla tüm kâinatın ayağına serileceği, bütün hazinelerin, bilgilerin kapısını açacak iyilik mekanizmasını çalıştırmadığın müddetçe, kâfirin kötülük mekanizmasının işleyişine buğzetmeye hakkın yoktur. Evet, çok heyecanlıyız, müthişiz, harika aforizmalarla heyecanımızı körükleyip sanal cihat ile kendimizi hoş ediyoruz fakat şunu unutuyoruz; altı boş bir heyecan, Müslüman'ı bir anda tepetaklak ediverir. Aklın ve uyanık bir idrakin temelinde duyulan heyecan, Müslüman'ı her zaman zafere götürür. Bizim heyecandan anladığımız din adına pasif bir hayat yaşayıp savaş ve kaos meydanlarına çılgınca koşmak ise; bu altı dolu bir heyecan değil, ahmaklıktır. O meydanda gösterilen heyecanı yaşam alanının her ânında duymuyorsak, biz bir şeyleri yanlış anlıyoruz demektir. Rutin yaşamı küçük cihad algılayıp, savaş meydanlarını büyük cihad sanıyorsak eğer; Efendimiz'in Tebük savaşı dönüşünde sarf ettiği cümleyi derin düşünmemiz gerekir. Ne zaman ki kalbimizdeki ateşin büyüklüğü, dilimizdeki söylemin büyüklüğünü aşarsa, işte o zaman zafer bizimdir.
Müslüman; şekil alan değil, önce kendisine, sonra çevresine, sonra da kâinata şekil verendir. Eciş bücüş hâlimizle birbirimize şekil vermeye çalıştığımız, birbirimizin hamuruna su katarak vıcık vıcık, yapış yapış bir hâle düştüğümüz şu sanal meydanda serseri mayın gibi başıboş gezmeye devam ettiğimiz müddetçe; herifler bizi şekilden şekle sokacak, fitneden fitneye atacak, bizi birbirimizle uğraştırıp yine ülkeyi istedikleri şekle getirerek yol alacaktır. Şekil alma değil, şekil verme zamanı ve sırası bizdedir efendim. Gücümüz, aynı zamanda zaafımız da olmasın. Şuurlu iletiler ve bildirimler diliyorum.
Saygılar...