Geçen haftaki yazımda İslam ve Dünya tarihinde taassup nedeniyle yaşanan olaylara genel bir pencereden bakmıştık. Hristiyan dünyasındaki olaylardan, İslam dünyasındaki Cemel Vakası, Sıffin Savaşı ve Kerbela Olayından, 12 Eylül darbesinden bahsetmiştik. Bu yazımızda günümüz Müslümanlarının genel durumundan bahsetmek istiyorum. Geçen yazımızda bahsettiğimiz olaylar, tarihin yüzlerce binlerce defa tekerrür ettiğini göstermektedir. Fakat bunlar yine bize ders olmamaktadır. Günümüz dünya Müslümanlarında da taassubun değişik biçimlerini görmekteyiz. Dolaysıyla bu tüm Müslümanların öncelikli sorunlarındandır. Müslümanlar arası mezhep savaşları, Irak, Afganistan, Pakistan, Suriye ve daha pek çok yerdeki çatışmalar bunların en somut örnekleridir. Müslümanlar arasında taassup deyince sadece mezhepler arası çekişmeler akla geliyor. Fakat taassup aynı mezhep içinde olan Müslümanların bile yaşadığı ciddi sorunlardır. Cemaat, grup, tarikat, fikir çatışmaları da Müslümanları taassup dairesinin içine alıyor. Çünkü her grup ferdi, kendi grubunu diğer insanların üzerinde görüyor. Sözü geçen pek çok kişi de bu durumu görmezden gelebiliyor. Peki, Müslüman taassup içinde olabilir mi? Herkes taassup içinde olabilir ama Müslüman asla… Neden? Çünkü Cenabı Allah’ın şeytanı huzurunda kovma sebeplerinden biridir taassup. Çünkü Kur’an-ı Kerim bütün insanlığa inmiş, cihanşümul bir mesaj getirmiştir ve bu mesaj hiçbir mezhebin, grubun, cemaatin, şeyhin ve hocanın tekelinde değildir. Çünkü Müslüman fanatik değil, mutedildir. Çünkü Allah insanı farklı özelliklerde, donanımda ve istidatta yaratmıştır. Bazen bu özellikler dini algıyı da farklılaştırabilir. Çünkü Müslüman hakaret içermeyen farklı fikirle-re saygılı olmalı ve tahammül etmelidir. Daha pek çok unsurdan dolayı Müslüman taassuptan uzak durmalıdır. Aynı zamanda bu Müslümanlar arasında büyük bir fitneye, iftiraya, dedikodu- ya sebebiyet vermektedir. Bu bahsettiğimiz taassup içinde bulunanlar, bunları bilmiyorlar mı da bu fitneye sebebiyet veriyorlar? Evet, bence çok iyi biliyorlar, fakat saygı ve hoşgörü sözlerde var, uygulamada ise taassubun en katısını sergiliyorlar. Uygulamadaki taassubun referanslarını da yine İslam’dan alıyorlar. Tabi kendi bulunduğu grubun İslam’ı yorumlama biçiminden… Farklı fikirler kendi grubunun kriterlerine uymadığı zaman hemen gardını alıp savunmaya hatta iftiraya başlıyorlar. Yaptıklarının belki doğru olmadığını biliyor fakat bunu haklı çıkaracak argümanlar arıyorlar kendilerine. Bu argüman ise “Bu düşüncenin ehlisünnete uygun olmaması, itikadının bozuk olması, itikadı sapıklık vb.” Bu kişilere ardı ardına şu soruları sormak gerekir: Ehlisünnetten anladığın ne? Müslüman olan kişi ehlisünnetin dışında olabilir mi? Hem Müslüman olmak hem ehlisünnet dışında olmak bir çelişki değil mi? Bu kişiler diğer Müslümanları suçlamadan, kategorilere ayırmadan, dışlamadan, ötekileştirmeden, iftira ve dedikodu içine düşmeden bu sorulara doyurucu cevap vermelidir. Mezheplerin din gibi ayrıştırıcı, belirleyici olmadığını söyleyenlere “mezhepsiz”; Türbelerden medet ummayı, hurafeleri eleştirenlere “Vahhabi” ya da “Mutezile”; Kur’an’ın Türkçesini de okuyun dediğin zaman “mealci”; Hz. Peygamberin bir konudaki farklı uygulamalarından bahsettiğin zaman “Şii”; Geçmişte yaşamış âlimlerin, bilim adamlarının yaptığı yanlışları dile getirdiğin zaman “atalarına dil uzatan”; Kur’an’la, bilimle, mantıkla çelişen bazı hadislerin, bazı mucizelerin uydurma olduğunu söyleyenlere “hadis ve sünnet inkarcısı” gibi yakıştırmalar yapılıyor. Bir insanı olmadığı bir şeyle itham etmek iftira, ön yargı, dedikodu ve ahlaksızlık değil de nedir? Bu tip insanlar “Ben sana katılmıyorum, senin gibi düşünmüyorum.” deme cesaretini göstermektense bu tarz kulp takmayı tercih ediyorlar. Bu kişilerle oturup açık yüreklilikle konuştuğun zaman çok da büyük fikir ayrılıkları olmadığını da çoğu zaman görüyorsunuz. Konuşulmadığı zaman arada ufak tefek fikir ayrılıkları derinleştiriliyor ve “manşet” yapılıyor. Küçük fi-kir ayrılıkları da “manşet” yapıldığı zaman bir fitne unsuru teşkil ediyor. Ardında bu farklılıkları gören bazı kesimler bundan bir rant elde etme umuduyla bu incir kabuğunu doldurmayan meseleleri kaşıyarak büyütebiliyorlar. Müslümanlar farklı ortamlarda taassup belası yüzünde birbirlerine diş bilemektedirler. Bunun sebebi yine çıkar ve cehalettir. İnsanları çıkar ve cehalete sürükleyen de ilahi mesajı özümseyememesi, dinin hayatı kuşatamaması ve yönlendirememesidir.