Eskiden beri: Akşamları buluşup bencileyin iki tek atan sosyal demokratların sohbet konusu; “Ya! Ne olacak bu memleketin hali” olurdu. Şimdilerde de öyle ya… Oysa: Memleketin halinde, yani düzeninde değişen pek fazla bir şey yok. Düzülenler aynı. Onlar yiğit olanlar; bahçe belle-meye berdevam… Gıdaları: Azcık nohut, dıkıcık makarna, açlık sınırının çok, çok altında askeri ücret, O da aslanın midesinde; yakalayıp tutabilene aşk olsun… Onu da bulamayanlara bol soslu din iman sofrası… Ye Mehmet ye! Helal gıdadır çünkü… Düzenler ise çok farklı… Dün: Allı güllü, ensesi kalın mütegallibe soyluları düzenliyordu düzülenleri! Şimdilerde de: Koyu yeşilli, nar göbekli badem bıyıklılar halledi-yor bu işi…Hem de Allah’ın rızasıyla; karıncanın da-hi belini incitmeden… Helalinden yani… Ne varmış memleketin halinde ki? Her taraf güllük güneşlik, süt liman! Cümle alemimiz, ellerimiz havada dillerimiz duada; yüce Allah’ımıza şükredip duruyoruz, bizlere bu günleri yaşatanları yaratıp başımıza taç yaptığı için!… Düşünsenize: Daha onbir, oniki yıl evveline kadar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde Müslüman! Bir Başbakan, Müslüman bir hükümet ve dini bütün bir Cumhurbaşkanı görmüş müydü? Bazı münafıklar: Kıskanıyorlar, çekemiyorlar tabii. Neymiş efendim: “Ekonomi iyi yönetilemiyormuş.” Bu, nankörlüğün daniskası değil mi? Dün IMF’nin kapısında kul köle olanlar! Bu gün Onlara borç verir hale geldiğimizi! Görmek istemeyenlerdir... Ya… Ah şu faiz lobisi ah!... Şunu da mı bilmez oldu bu millet canım? Ülkemizdeki hukukun üstünlüğüne dayalı adalet mekanizmasını yürütmenin emrine alıncaya kadar verilen mücadeledeki başarıları… Hakim ve savcıların yanlışlıklarının hesabını, milli iradeye karşı kim veriyor? Yürütme, yani hükümetler değil mi? O halde: Hakim ve savcılar da yürütmenin emrinde olma-sı gerekmez mi!? Bir Başbakan, koskoca bakanlar mahdumlarıyla ilgili yolsuzluk kovuşturmasını medyadan mı öğrenmeli yani… Önceden fısıltıyla olsa bile, haber verilmesi gerekmez mi? Bu kumpasları kim ve kimler kuruyorsa, paraleliyle yamuğuyla ele alınıp düzeltilmez, dümdüz edilmezse: Ne hukukta, ne adalette, ne de yargıda ha- yır kalır mı? Memleketin Adalet Bakanı; bir yargıca, bir savcı-ya neyi nasıl yapacağına dair emir veremeyecekse, adaleti nasıl sağlayacak ki!... Bir de, dış siyasetimizi dolamışlar dillerine… Ne varmış ki dış siyasetimizde? Yıllardır bir avuç İsrail’in gölgesinde yaşanıyor-du; neredeyse Siyonizm’in uydusu haline gelmiştik! Bir “Van münit” çekince, yer gök sarsıldı görmediniz mi? Tekmil Arap Alemi sevinçten ayağa kalkıp bizleri baş tacı etmediler mi, Yahudiler sus pus olup bize aman deyip, özür dilemediler mi!? Şu Suriye’yi de mi görmezler. Adamları dünyanın gözü önünde paçavraya çevirip! Anasından doğduğuna pişman edip Esad’ı Esed’e döndürmedik mi!? Bizim garibanlar boynu bükük bekleşirken, Milyonu aşkın Suriyeli mültecilere kucak açıp, Anadolu’ yu kendilerine peşkeş çekip, tüm dünyanın taktirini! Üzerimizde toplamadık mı? Kuzey komşumuzun başkanı Putin’i kendi ülkesinde nasıl açmaza soktuğumuz hatırlansa, dış siyasette yahşi maharetimiz alkışlanacak!. “Bizi Şangay Beşlisine dahil edin.” deyince: Adamcık küçük dilini yutacaktı; korkudan sapsarı kesildi neredeyse!… Sadece sırıttı, ne anlama geliyorsa… Dış siyasetimiz dünya genelinde ön planda, istik-rarımız dillere destan, ihracatta zirvede, ithalatta kaviyiz! Fabrikalarımız işçi bulamadığı için üretim dur- ma noktasında; neredeyse dışarıdan işçi ithal edecek haldeyiz! Yalnız iki durum biraz kafamızı bozuyor. Birincisi: FED. Amerika Merkez Bankası yani… Ayağı hep dolar freninde; bize karşı komplo kuruyor!. İkincisi: Barak Obama. Amerika Başkanı yani… Elinde bir beyzbol sopası; bizimle konuşurken hep kaldırıp indiriyor, ne demekse… Ama ne gam: Yurt dışından memleketi ziyaret için geldiğimiz-de! Karşılayanlar “Türkiye sizinle gurur duyuyor!” diye bizleri yüceltmiyorlar mı: Eh işte! Bunlar bize yetiyor; ötesi ne ki… Eee! Halen “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kadeh kaldırmaya devam mı? Sizi gidi dini kırıklar sizi!