Açık Denizler”

Açık denizler terimi teknik olarak kıyıdan 200 deniz mili mesafeye uzanan geniş su alanlarını ifade eder. Dünya sularının yaklaşık üçte ikisini oluşturmasına rağmen sadece %1’lik kısmı korunmakta. İklim değişikliği, aşırı avlanma, deniz taşımacılığının artışı ve plastik atıklar okyanus ve denizleri tehdit ederken buraları korumak için yaptığımız şeyler ise yok denecek kadar az. 

Ev sahipliği yaptıkları birçok türü göz önüne alacak olursak, açık denizlerin korunması hayati bir öneme sahip. Bu alanların korunmasında ülkelerin vurdumduymazlığının sebebi ise, kimsenin bununla ilgili bir çözüm ortaya atmaması ve kirlilikten rahatsız olan ülkelerin de tek başlarına ellerinden bir şey gelmemesiydi. Sonuçta ‘’Bir elin nesi var, iki elin sesi var.’’ diye boşuna demiyoruz.

Bu Sefer Pandemi Engel Oldu

Antlaşma uluslararası hukuka göre bağlayıcı olacak ve taslağın 25 Temmuz 2020’ye kadar hazır olması hedefleniyordu ancak içinde bulunduğumuz pandemiden dolayı bu konuda da gecikmeler yaşanıyor. Çok sayıda bilim insanı ve çevre gönüllüsü Birleşmiş Milletler’e konuyla ilgili önerilerde bulunuyor, korumanın en iyi nasıl yapılabileceğini müzakere ediyorlar.

BM son iki yılda bu konuda üç müzakere yaptı. Çevresel etkilerin nasıl değerlendirilebileceği, deniz kaynaklarının (petrol/doğalgaz) ülkeler arasında nasıl paylaşılabileceği, korumanın nasıl üst düzeye çıkarılabileceği gibi hususlar tartışıldı ancak henüz birçoğuna net bir çözüm bulunamadı.

Bu, açık denizlerde biyolojik çeşitliliğin korunmasına adanmış ve geçtiğimiz son 30 yıl hesaba katıldığında okyanusların korunmasıyla alakalı gerçekleşen ilk antlaşma. 

İşler uzlaşma bahanesiyle yeni bir petrol/doğalgaz savaşına dönmediği sürece bu antlaşmanın açık deniz ekosistemini olumlu etkileyeceğini söyleyebiliriz. 

Kaynak: Haber merkezi