Şuan okumakta olduğunuz bu gazete, herhangi bir düşüncenin bağımlılığı altında değildir.

Şuan okumakta olduğunuz bu gazete, herhangi bir düşüncenin bağımlılığı altında değildir.

Her türlü düşünceye ve her görüşe açık, talep sahiplerine sütunlarını çekinmeden açabilen, engin bir hoşgörü ve demokrasi perspektifi içinde yayın hayatını sürdürüp gelmektedir…

Kanıtı benim.

Ben:

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, O’nun tüm ilke ve devrimlerine sadakat ile bağlı, bu uğurda tavizsiz bir karaktere sahibim…

Cumhuriyetçiyim, Sosyal Demokratım; sizler solcu da diyebilirsiniz…

Dinsel bilincin ön gördüğü kişisel inanç kutsiyetinin, özgürlüğünün yanındayım ve savunucusuyum…

Tüm dinleri yüzeysel olarak algılayabilmekle birlikte, kendi inandığım din olan İslam’ın Kur’an öğretisine bağlı olarak bilen ve yaşayan bir kişiyim…

İnanç dünyamda rehberim Allah, Kur’an ve Peygamberimizdir…

Bunun dışındaki aracılara, ruhbanlara, sokma akıl-la din hakkında ahkam kesenlere asla kulak vermem.

İşte:

Böylesi bir kişiye On Yıla yakın bir zaman diliminde sütunlarında yer veren Yıldırım Gazetesi ve O’nun sorumlularına, düşünceye saygı açısından gösterdikleri hoşgörüyü, taktire şayan bir davranış olarak değerlendiriyorum…

Mustafa Güngör:

Elinizdeki bu gazetenin temel taşlarından biri, alın teri ve göz nuru ile yılmadan çalışan emekçisi…  

11 Mayıs 2012 Günlü Yıldırım Gazetesinde “Bunlar hiç değişmeyecek?” başlıklı bir yazı düşenmiş ki: Breh, breh, breh!

Ateş mi ateş! Bencileyin ulusalcıları, kendi deyimiyle “Sözde Cumhuriyetçileri.” Yerden yere vurmuş; akla gelebilecek tüm olumsuzlukları sırtımıza yükleyerek kendisini rahatlatmış…

Rahat ol Sayın Güngör, sen rahat ol!

Ama:

Bir nokta var ki gözünüzden kaçmış olabilir; bilginize sunmak isterim:

Zatıalinizin küçülterek konu yaptığınız biz ulusalcılar ve yine sizin tanımlamanızla “Sözde Cumhuriyetçiler…” Hiçbir ortamda, ister askeri, isterse sivil olsun asla darbeleri savunmaz savunmamıştır.

Üstelik bu darbelerden en çok zarar görenler de, sizce hafife alınmaya çalışılan, ulusalcılar ve Cumhuriyet aşıklarıdır…

Bakın!

1957 Genel Seçim Sonuçları, açıklandığı gece, Rahmetli Menderes’e saç baş yoldurmuş, kendi deyi-mi ile “Allah bana bir daha böyle bir gece yaşatmasın.” derken seçimi güç bela kazanmıştı…

Şayet Amerika destekli 27 Mayıs Devrimi yapılmasaydı; 1961 Genel seçimlerini “Sözde Cumhuriyetçiler” kazanabilirdi…

12 Mart 1971 Muhtırası, tamamen ulusalcılara karşı yapılmış, sayın Demirel’in deyim ile “Tespih çekenlere” dokunulmamıştır…

Keza:

12 Eylül 1980 günü, beceriksiz seçilmişlerin yeteneksizlikleri sonucu, tüm yurtta oluk gibi akan kanlar, birden durdurulmuş olmasına karşın, sonraki uygulamalar özellikle Solcuların, aydınların ve Milliyetçilerin köküne kibrit suyu dökerken “tespih çekenlerin” sırtları sıvazlanmıştır…

Şimdi:

Konu ettiğiniz “Ulusalcılar ve sözde cumhuriyetçiler” darbeleri neye sevsin, darbecileri niçin korusun ki?  

Öte yandan:

Savunma Bakanının parafı, Başbakan’ın teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atanarak Tam İki Yıl görev yapan ve Dokuz Yüz Kişilik bir güce komuta eden bir Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan suçlanarak hapse atılıyorsa, bunun hakkını savunmak bir insanlık görevi değil mi? Bunun apolet parlatmak, postal bağlamakla ne ilgisi var?

Bu komutan, emrindeki muazzam gücün yanı sıra, yetinmeyip bir de terör örgütü kurarken, seçilmiş sorumlular uyuyor muymuş?      

Milli Savunma Bakanı bilmiyor, Başbakan görmüyor, Cumhurbaşkanımız da duymuyor; herkesin gözü önündeki bir komutan, emrindeki uçağı, topu, tüfeği ile devasa bir güçle yetinmiyor, ayrıca da bir terör örgütü kuruyor!...

Emekli olur olmaz da küt içeri…

Sayın Güngör!

Bu işe sizin gönlünüz yatıyorsa, ne edelim düşüncenize saygı duyarım.

Saygı ve selamlar Sayın Güngör…