Bu bir şarkı sözü; 1950 lerin Abdullah Yüce’si çok güzel okurdu… “Bu ne sevgi ah, be ne ıstırap; Zavallı gönlüm ne kadar harap… Nasibim olsun bir yudum….(sansür) Sun da içeyim o yar elinden. Ah, o yarin eli ah! Kimisine sevgi, kimisine de, sevgi kadehinde ıstırabı dağıtır… Sevginin kaynağı o yar kimdir? Bilinmez. Ama: Istırap tohumlarından ölüm üretecek laboratuar asistanlığına özenen, hatta özlem duyan insanlar biliniyor… Bunların sevgisi ve sevgilileri başka… Hepimiz biliyoruz, daha Üç Yıl bile dolmadı; Sıfır sorunla, muhabbet içinde sarmaş, dolaş, tüm dünyayı kıskandıracak dozda kardeşliğimizi ilan ettiğimiz Suriye Lideri Esad, ne oldu da düşmanımız olu- verdi? Hangisine inanalım? Düne mi, bu güne mi? Hangisine? Şimdi denecek ki: “Suriye Halkına karşı değiliz; onlar bizim kardeşlerimiz, biz halkına çile çektiren Esad’dın bozulmuşu, Esed’e karşıyız. O halkına zu-lüm yapıyor.” İyi de: Dün yapmıyor muydu? Gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır mıydı? Dün demokrat bir lider miydi de şimdi zalim bir diktatör oldu? Ne oldu, ne değişti de; bizler Suriye Halkının hamiline soyunmaya kalktık? Ülkemizde, kendi halkımızın tüm dertlerini sona erdirdik de sıra Suriyeli insanların sorunlarını çözmeye mi geldi? Esad’a karşı iç savaşı başlatanlar kimler? El Kaide ve El Nursa değil mi? Her ikisi de koyu Müslüman ve koyu Sünni… Orta Doğu Coğrafyasında kimler onlara her türlü savaş desteği veriyor? Katar Emirliği Ve Suudi Arabistan Krallığı. Tabii her ikisi de demokrasi ile yönetilen insan haklarına saygılı ülkeler, mesela! Bu bab da maşallahları var hani! Üstelik her ikisi de koyu Sünni… Birde: Doksan Yıllık yaşamında; “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle, özellikle sınır komşularıyla sorunsuz barış içinde yaşamayı sürdüren Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin günümüzdeki yönetim kadrosu… Kuşkusuz onlar da koyu Sünni… Ya Suriye’yi yönetenler, Yani Esad ve takımı? Onlar Şia temelli Şii… İran’ın Şia sı gibi olsalar Eyvallah… Bunlar öyle değiller tabii… Eh! Sünni yönetimlerin hakim olduğu Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye üçgeninin ortasında Şii bir devlet rejiminin işi ne? O halde: Esad Rejimini yıkıp, yerine El Kaide ve El Nusra’nın hakim olacağı demokratik! Ve Sünni inanç temelli bir yönetim kurmak için gereğini ne ise, onu yapmaktan başka çare yok… O çare de, askeri müdahale! Özgür Suriye Ordusu namıyla oluşturulan, toplama güçlerin yarattığı karmaşa ile Esad’ın gideceği yok… Bunu batı Hıristiyan alemine, anlata, anlata dilimiz damağımız kurudu; “Ey! Amerika dedik.” Tınmadı; “Eyyy! Birleşmiş Milletler diye bağırdık.” Kulak veren olmadı… Eğer sesimizi duyurup, onları ikna edebilseydik; Hıristiyanlardan oluşacak koalisyon güçleriyle, Suriye’ye girecek, Müslüman halkı yok edecektik. Ta ki, Esad’ı darağacında sallandırana kadar; Müslüman olduğumuz için… Tıpkı: Saddam Hüseyin gibi… Ama olmadı: Biri baştan: ”Ben yokum.” Dedi. Almanya yani… Ötekisi; “Kem, küm edip,” ortada kaldı. Fransa mesela… İngilizler; Avam Kamarasına danışmaya git-ti… En güvendiğimiz Amerika da; “Senatoma sorup yetkimi güçlendirmek istiyorum.” Demez mi? Allah, Allah! Ne biçim Demokrasi ya? Bunlar, he-nüz ileri Demokrasiyi bilmiyorlar herhalde! Ah Amerika ah! Sevgimiz ıstıraba karıştı; hevesimizi kursağımız-da bıraktın… Oysa, bir işaretin yeterdi. Bizler, koalisyonun Bir Numaralı gönüllüsüydük; her türlü planımızı yapmış, Esad’ın koltuğunu başına geçireceğiz diye sınırda bekliyorduk… Halen de bekliyoruz… Eh! Amerika Senatosu, bu işe okey diyecek belki ama, Başkan Obama kararlı; Esad’a dokunmayacak, şöyle ihtar atışı birkaç vüze gönderip, göz dağı verecekmiş. O kadar işte… Eeee! Ne olacak şimdi, biz ne yapacağız? Boşuna mı yığdık en ucuz olan ihraç mallarımızı sınıra; Mehmetleri yani… Ülkemizi yöneten kodamanlarımızın çocukları Mehmet olamadıkları için, başka cephelerde cepleşirken, bizim Mehmetler Niyazi olma sevdasına sınır boyunda elleri tetikte beklemekte… Hayırlara vesile olur inşallah! Ama…