Bu yıl LGS (Liselere Geçiş Sınavı)’dan sonra velilerde ciddi bir karışıklık ve heyecanlı bekleyiş hâkim. Nedenine gelince daha önce TEOG Sınav Sisteminde 6-7 ve 8. sınıfın sınıf geçme notlarının ortalaması, iki aşamalı yapılan TEOG 1 ve TEOG 2 sonuçlarının ortalamalarının ayrı hesaplamalara göre değerlendirildiği, merkezi sistemle yerleştirilen sınav sonuçlarına göre okuyacakları lise belirleniyordu. Bu sene ise, TEOG sınavı kaldırıldı ve ardından mahalle mektebi adı altında adrese dayalı eve en yakın okul ve nasıl yerleşeceği net anlaşılır olmayan bir sistem uygulamaya geçti. Yeni sistemin ilk tercihleri yapılarak, 31 Temmuz yerleştirme sonuç günü veliler tarafından heyecan ile beklenmeye başlandı. Bu bekleyiş sonucunda öğrencilerin hayalleri, velilerin beklentileri muhtemelen gerçekleşmeyecek. Çünkü yerleştirmeden anlaşılan toplam 90 sorudan 10 tane doğru yapan ile 10 tane yanlış yapan aynı sınıfa yerleşecek gibi bir kaygı var. Bu durumun nasıl sonlanacağı konusu başta biz eğitimciler olmak üzere veliler ve öğrenciler tarafından merakla beklenmekte. Yerleştirmenin sonucu ne olursa olsun velinin; yerleştirme sonucuna, okula, okul müdürüne, öğretmene, sisteme ve siyasete endişeli, kaygılı ve kayırmalı bakışı devam edecek. Çocuğun: hakkı olan bir eğitim kurumuna yerleşmediğini, yerleşenlerin ise hakkının olmadığını düşünecek, hatta felaket tellallığını yaptığımı düşünmeden dayak yiyen öğretmen, müdür ve siyasetçi olacak. Ama unutulan bir konu var ki kendi çocuğumuzun psikolojik durumu. Çocuklarımızın psikolojisinin ve gelişiminin her şeyden önemli olduğu, bakışımızın çocuk odaklı olması gerektiği, yetişkin birey olarak geleceğe hazırlamamız gerektiğidir. Sorunlu değil sorumlu birey yetiştirmemiz gerektiğinin bilincinde olup hayatı hazırlamalıyız.
Yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk bu problemi gördüğü için sınav sisteminin değişeceğini müjdeledi. Hatta ‘oyun ortasında kural değişmeyecek’ ifadesini kullanarak eğitim ile ilgili yapılan hataların kısa sürede etki edeceğini yani eğitimin uzun sürede inşa edilen ama kısa sürede zarar gören bir kurum olduğunu dile getirdi.
Umarım 2006 yılından beri tanıdığım Ziya Hocam, düşüncelerini uygulamaya geçirir ve yıllardır yazboz tahtası olan eğitim sistemimizi uzun vadeli, adına yakışır milli bir eğitim politikasıyla Büyük Önder Atatürk’ün dediği gibi Çağdaş Medeniyetler Seviyesine çıkartır.