´İnanç azgınlığı´ tabiri rahmetli bilim insanı Yaşar Nuri Öztürk´e aittir.
Vasat, orta demektir. Vasat yol ise ´orta yol´, dengeli gidişat ve yaşantıyı ifade eder. Evrende istisnasız her şey yasalara bağlıdırlar. Hiçbir varlık evrende egemen olan yasaların dışına çıkamaz. Esasında düzen ve yasa evren için oldukça gereklidir. Aksi durumda denge bozulur ve evrendeki yaşam sürdürülemez duruma gelir.
İşte aynı düzen ve yasalar toplumların yaşamlarında da geçerlidir.

ORTA YOLU İZLEYİN
"Biz sizi, insanlar üzerine tanık olasınız, elçi de sizin üzerinize tanık olsun diye orta yolu izleyen, aşırıya kaçmayan bir millet yaptık. Bizim, üzerinde olduğun hedefi, stratejiyi açıkça belirtmemizin nedeni elçiye uyanları, çıkarları için inançlarından dönen kimselerden ayırmaktır. Bu hedef, strateji değişikliği Allah´ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten çok ağır geldi. Allah inancınızı boşa çıkaracak değildir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok merhametlidir." (Bakara/143)

Tarihte yaşamış olan Add, Semud, Eyke, Mısır, Lut, Hut gibi yüzlerce toplum var. Bunların bir kısmının başından geçen ders verici olayları Allah, Kuran´da anlatmıştır. Bu toplumlardan bir kısmı zulüm ve haksızlıkta, bir kısmı kamu malını gasp etmekte, bir kısmı ahlaki değerleri çiğnemekte, bir kısmı mazlumun hak ve hukukunu korumak yerine ekabirlere ve kodamanlara yağcılık yapmakta aşırı gittikleri için helak olmuşlardır, yok edilmişlerdir. Yok olup giden toplumların ortak özelliklerine bakığımızda doğru yolu, orta yolu, makul olan gidişatı bırakarak aşıraya kaçtıklarını, azgınlaştıklarını ya da pasifleşerek uyuşup kaldıklarını, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi tembel ve miskin hale geldiklerini görmekteyiz.
Bu milletlerin başlarından geçen olayları örnek gösteren Allah, insanlara "Orta yol"u izlemelerini öğütlemektedir. (Bakara/143) Vasat veya orta yol kavramlarıyla anlatılmak istenler şöyle özetlenebilir:
İnsanların hak ve hukuklarını koruyan, suçluyu ve haksızı cezalandıran bir adalet sisteminin egemen olduğu, zulüm ve haksızlığın, anarşi, terör ve savaşın baş gösterme olanağı bulamadığı, inanç, fikir, düşünce, öğrenme, sorgulama ve araştırma gibi temel hak ve özgürlüklerin teminat altında olduğu, özgür çalışma ortamının tesis edildiği, barış, sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir siyasal, sosyal ve ekonomik sitem içinde toplumun mutlu olarak yaşamasıdır.

ALLAH HER YERDEDİR
Allah her yerdedir. Doğu, batı, kuzey ve güney tüm yönler ve yerler Allah´ındır. Geceyi, gündüzü, mevsimleri, günleri ve ayları yaratan da Allah´tır. Şu halde Allah ile iletişim kurmak için, O´na yakarmak ve O´ndan taleplerde bulunmak için dünyanın, hatta evrenin her yeri ve zamanın her anı duğru ve uygun yer ve zamandır.Bu yer ve zaman oluguları herkes için farklılık gösterebilir. Zaten Allah indinde zaman yoktur. Zamanı Allah insanların iyiliği için ve insanlara kolaylık olsu diye yaratmıştır. Bunun için "Allah aylarıın sayısını 12 olarak belirlemiştir." (Tövbe/36)
"Doğudakiler de batıdakiler de Allah içindir. O halde nereye yönelirseniz yönelin Allah´ın yakınlığı oradadır. Çünkü Allah´ın ilmi geniştir. O ilmiyle her yeri kaplamıştır." (Bkara/115)
"Allah, doğudakilerin de batıdakilerin de Allah´ıdır; her şeyi kuşatandır. Allah, dileyen kimseyi dosdoğru yola yöneltir." (Bakara/142)
Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz sizlerin iyi bir birey, iyi bir toplum olduğunuzu göstermez. İyi birey ve toplum olmak o kişilerin hakkıdır ki, onlar: Allah´a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, elçilere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir. Bunları gerçekleştirmek için salatı ikame eder, sosyal destek kurumları oluşturur, zekatı öder, vergisini öder, söz verdiklerinde sözlerinde dururlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır makbul olanlar. (Bakara/177)

SINAV
İnsan yaşamı tekdüze değildir. Engeller, güçlükler, sıkınıtılar, inişler ve çıkıntılar, başarı ve başarısızlıklar içiçedir yaşamda. İnsan bu gerçekleri bilerek haret etmelidir:
"Dikkatinizi çekerim! Biz, bazen korkuyla, bazen açlıkla, bazen de can, mal ve ürün kaybettirerek sizi sınarız, imtihan ederiz. Sen sabredenlere, bütün bunların üstesinden gelebilmek için içtenlikle çaba harcayarak göğüs gerenlere müjde ver. O sabredenler, güçlüklere göğüs gerenler başlarına bir felaket geldiğinde "Biz Allah´a aitiz ve sonunda yine Allah´a döneceğiz." derler." (Bakara/155-156)

ALLAH KİMLERE LANET EDER?
Allah´ın insanlara ışık, rehber ve bilgi olarak gönderdiği ayetlerini, her ne sebeple ve gerekçeyle olursa olsun insanlardan şöyle ya da böyle gizleyenlere Allah lanet etmektedir. Allah´ı lanet etmesi ise, ayetlerinin gizlenmesine çok kızdığını gösterir. Çünkü Allah, ayetlerini insanların yararına olarak göndermiştir. Ayetlerden insaların yararlanabilmeleri için, insanların ayetleri okumaları ve bilmeleri gerekir. Ama bunlar birileri tarafından gizlendiğinde, insanlar ayetlerden haberdar olamayacaklar ve sonuç itibariyle de onlardan Allah´ın istediği şekilde yararlanamayacaklardır.
Peki ayetleri gizlemek, nasıl yapılmaktadır?
"Kuran´ı herkes anlayamaz!" ,"Çok iyi Arapça bilmeyen Kuran´ı anlayamaz!", "Kuran´ı ancak belli kişiler, Allah´ın sevdiği evliyalar anlayabilir!", "Kuran akıl ile anlaşılmaz, ancak ilham ile, rüya ile anlaşılabilir!", "Kuran´ın sadece mealini okuyarak ne demek istediğini tam ve doğru olarak anlamak ve ögrenmek mümkün değildir!", "Mezhep imamları, geçmişte yaşamış büyük ulema ve evliyayı kerim Kuran´ın ne demek istediklerini eksizsiz anlamışlar ve anladıklarını kitaplara yazmışlardır. Sonradan gelen insanlar onlar kadar Kuran´ı anlayamazlar. Sonrakilerin yapacakları şey, öncekilerin yazdıkları fıkıh, ilmihal, hadis kitaplarını okumaktan ibarettir!" sözler ve iddiaların aslında Allah´ın ayetlerinin gizlenmesi ve örtbas edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Çünkü bu tür iddialar ve görüşler hem insanları Kuran´ı omukattan, öğrenmekten ve Kuran üzerinde düşünmekten uzaklaştırıyor, hem de geçmişte yaşamış alimlerin ve mehzep önderlerinin bilerek ya da bilmeyerek yanlış ve hatalı anlamlandırdıkları ayetleri, sonraki gelen insanlar da doğru olup olmadıklarını araştırmaksızın aynen uygulamaya devam etmelerine neden oluyor.
"Müslüman dini geleneği Kuran üzerinde yoğunlaşacak yerde, Hz. Peygamber´in şahsı ve uygulamaları üzerinde yoğunlaşmıştır. Kuran´ı Müslüman tarihinin yükünden arındırmak zorundayız. Asıl İslam ya da saf İslam, vahiy yoluyla indirilen Kuran´ndır. Kuran´ın insanlar tarafından anlaşılması ve şekillendirilmesi veya tarihsel süreçteki yorumlar asıl İslam´a dahil değildir. Hadisçilik veya hadisleri önceleyen algı, Müslümanı Hz. Peygamber´e aidiyeti bile tartışmalı hadislerle oyalayan ve aldatan bir tahakkum ideolojisidir. Bu zihinsel yapı, Hz. Peygamber´den sonra ortaya çıkmış olup Kuran´i bir dayanağı da yoktur. Çünkü din Peygamber zamanında tamamlanmış (Maide/3) ve dinde hiçbir şey eksik bırakılmamıştır. (Enam/114, Fussilet/3, Araf/52, Hud/1, İsra/12) (1)
"İslam dininin yeğane kurucu meetni Kuran´dır. Kuran´ın mesajını tarihsel bağajlrından arındırmamız gerekir. Müslüman nesiller, Kuran´a giderek, kendi Kuran algılarını oluşturacak yerde, önceki neslin veya nesillerin Kuran algılarını esas almışlar ve yaşamı yakalayamamışlardırb Daha da vahimi, ölçüye göre kendilerini sürekli yenileme imkanını kaybetmişlerdir." (2)
"İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz olan mesajı; biz onu Kitap´ta insanlara ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder. Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti sınırsız olanım." (Bakara/159-160)

YANLIŞ YOLDA GİDENLERİN PEŞİNE TAKILMAYIN!
"Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helal ve temiz olan şeylerden yiyin, hak yoldan uzaklaştıranların arkasına düşmeyin. Kuşkusuz olanlar sizin apaçık düşmanınızdır. Hak yoldan uzaklaştıran kimseler size sadece kötülüğü, meşru olmayan şeyleri öğütlerler ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri O´nun adına söyleminizi önerirler." (Bakara/168-169)
"Allah´ın gönderdiği kitaptan; Tevret, İncil veya Kuran´dan bir şeyi gizleyip bunu çıkar elde etmek için yapanlar karınlarına ateşten başka bir şey yemiş olmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır da... Onlar için korkunç bir azap vardır."(Bakara/174)
"Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Şeytanın, egonun adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır." (Bakara/208)
"Size apaçık deliller geldikten sonra yine yan çizerseniz, şunu bilin ki Allah, tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir." (Bakara/209)
"Ey Elçi! İsraiiloğullarına sor: "Biz onlara açık-seçik ayetlerden ne kadar verdik?" Kim Allah´ın apaçık ayetleri kendisine geldikten sonra onları değiştirirse, kuşkusuz Allah onları çok ağır bir ceza ile cezalandırır. (Bakara/211)
"Allah´ın ayetlerini örtbas eden kimseler için dünya hayatı çekici gelir. Bu yüzden onlar dünya hayatına gereğinden fazla değer vermeyenlerle alay ederler. Ama sağduyulu davrananlar, diriliş gününde onlardan çok daha üstün konumda olacaklardır. Allah dileyen kimseye hesapsız rızık verir." (Bakara/212)

İNANÇ AZGINLIĞI
"İnsanlar tek bir milletti. Allah müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peşpeşe elçiler gönderdi. İnsanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleri kunaları çözsünler diye Allah o elçilere gerçeği içeren kitaplr da verdi. Fakat onlar, kendilerine apaçık buyruklar ve uyarılar geldikten sonra kendi aralarındaki azgınlklar, taşkınlıklar, inanç azgınlığı yüzünden onda görüş ayrılığına düştüler. Allah kendisine koşulsuz güven duyan kimselerin, üzerinde ihtilaf ettikleri şeyin gerçeğini anlamalarına yardım etti. Hiç kuşkusuz Allah dileyen kimseyi dosdoğru yola ulaştırır." (Bakara/213)
"Ey Allah´a koşulsuz güvenenler! Yoksa siz, sizden önce gelip geçen toplumların gösterdikleri gibi çaba harcamadan, sıkıntılara katlanmadan huzura kavuşacağınızı, cennete girivereceğinizi mi sanıyorsunuz? Halbuki onlar açlık, hastalık, can ve mal kaybına uğrama gibi öylesine yaptırımlara maruz bırakıldılar ki, adeta sarsıldılar, yıkıldılar ve hatta Elçinin yanındaki inananlar "Allah´ın yardımı ne zaman gelecek?!" diyerek feryat ettiler. Dikkat edin! Allah´ın yardımı kuşkusuz yakındır." (Bakara/214)
Ey Elçi! Senden önce ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişinin anısı dikkatini çekmedi mi? Onlar başlarına gelen sıkıntılar yüzünden ölüp ölüp dirilmişlerdi, çok acılar çekmişlerdi. Sonra Allah, onları çektikleri bu sıkıntılardan kurtarmıştı. Allah insanlara iyilik eder. Ancak insanların çoğu O´na karşılığını ödemez. (Bakara/243)
Hiç kuşkusuz içtenlikle iman edenler, Allah yolunda göç edenler ve çaba harcayanlar, Allah´ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Bakara/218)

DİNDE ZORLAMA VE TİKSİNDİRME YOKTUR.
Allah, elçiler ve kitaplar göndererek insanlara doğru ve yanlış yolu göstermiştir Bu yolların varacağı sonuçları da söylemiştir. Ama insanları, diledikleri yolu seçme hususunda tamamen özgür ve serbest bırakmıştır. Elçilere deonlarca Kuran ayetinde "Sizin görevin tebliğ etmekten ibarettir" (Ankebut/18, Maide/67) demiştir. Zorla inandırma yol ve yöntemine Allah izin vermiş olsaydı, sorumluluk ve ödüllendirme de anlamsız ve işlevsiz hale gilirlerdi. Bu cümleden olarak önce inanıp Müslüman olan bir kimse, daha sonra inkar ederek İslam´dan çıkarsa dünyevi bir cezaya çarptırılmaz. "Sizden, kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse,yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada sürekli kalacaklardır.” (Bakara/217) Dikkat edilirse bu Kuran ayeti, İslam´dan çıkan bir kişiyi cezalandırma yetkisinin sadece Allah´ta olduğunu hatırlatıyor.
"Dinde zorlama, baskı, tiksindirme, usandırma yoktur. Artık doğru yanlıştan, iyi kötüden, iman küfürden kesin olarak açıklanmıştır. Kim haktan uzaklaştıran tağutu reddeder, Allah´a koşulsuz güvenirse, o sapasağlam biir kulpa tutunmuş, şaşmaz ve dosdoğru bir yola girmiştir. Allah en iyi işiten ve en iyi bilendir." (Bakara/256)
"Allah kendisine koşulsuz güvenenlerin velisidir, koruyucusudur. Allah onları bilgisizliğin, cehaletin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarır. Allah´ın buyruklarını örtbas edenlerin evliyası, koruyucuları ise tağuttur, insanları haktan uzaklaştıranlardır. O da onları ..ilimin aydınlığından karanlığa, bilgisizliğe götürür. İşte onlar ateş halkıdır. Onlar sürekli sıkıntı içindedirler." (Bakara/257)

"ALLAH AZGINLIĞI SEVMEZ"
Azgınlığı, aşırıya kaçmayı, düzeni ve dengeyi bazanları, ölçü ve tartıda hile yapanları, toplumun ve insanların huzurunu bozanları, kargaşa çıkartanları, teröristleri, haksızlık yapanları, yalancıları, zulmedenleri, haksızlık edenleri, ikiyüzlüleri, aldatıcıları, riyakarları, sözünde durmayanları, emanete ihanet edenleri, insanlara saygısız davrananları sevmez. Allah, fetih için savaşmayı yasaklar, ancak vatanı ve milleti korumak ve savunmak amacıyla savaşa izin verir:
"Sizi öldürmek için size savaş açanlara karşı Allah´ın bildirdiği şekilde siz de savaşın. Ama sınırı aşmayın,haksız yere saldırmayın, savaşta aşırıya kaçarak zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor."(Bakara/190)
"Fitne kalmayıncaya; sizi inancınızdan döndürme ve yerinizden çıkartma baskısı son buluncaya kadar ve Allah´ın istediği içinde insanların özgürce ve insanca yaşayacakları bir düzeni sağlayıncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez." (Bakara/193)
"Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın. Allah´tan sakının ve bilin ki Allah, kendisinden sakınanlarla beraberdir." (Bakara/194)

ALLAH NELERİ EMREDER?
"Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden, edepsizliklerden, kötülükten, azgınlıktan, doymazlıktan ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor." (Nahl/90)
özsöz:
"Ey iman sahipleri! Allah´ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez. (Maide/87)