İnsanı insan yapan akletmesi ve irade etmesidir. Bu, insanları yaptığı eylemlerinin temel belirleicisidir. Toplumsal bir varlık olan insanın diğer insanlarla kurduğu ilişkiler kimi zaman olumlu kimi zamanda olumsuz davranışlarla karşılaşmasına sebep olmaktadır. Burada belirleyici unsur ise, kişinin ahlak anlayışıdır. Güzel ahlak insanların birbirini kırmadan ilişkilerinde doğru bir tutum geliştirmesini sağlar. Ahlak, toplumun en küçük üyesi olan bireyden başlayarak, aile, mahalle, şehir ve insanlığın tümüne şamil önemli bir unsurdur. Sağlıklı bir toplumun oluşumunda en önemli rol, aslında birey ve aileye düşmektedir. Eğer bizler aile yaşamımızda ortaya koyduğumuz değerlerle aile üyelerimize ahlaklı ve adaletli bir ortam oluşturabiliyorsak, bu, toplumun tümüne yayılacak düzgün tutum ve davranışların kazanılmasına vesile olacaktır.
Aile, ahlaki değerlerin korunması ve bunun nesilden nesile aktarılması noktasında önemlidir. Ancak günümüzde birey ve toplum ekseninde görülen hızlı değişim, yeni olgu ve sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunda şehirlileşmenin artması ve çekirdek aile yapısının hâkim olmasıyla geleneğin bir takım unsurlarının hayatımızdan çıkmasının etkisi büyüktür. Tüm bunlara ilave bir şey de teknoloji ve hayatın içindeki hızın insanları birbirinden ayırmasıdır. Bu, çekirdek ailenin çekirdek formlara bürünmesi sorununu doğurdu. Bunun sonucu olarak aile üyeleri, birbirleriyle iletişimleri kopuk, farklı dünyalarda yaşayan, aynı çatı altındaki birbirinden habersiz kişiler haline geldiler. Çekirdek ailenin fertleri olan anne, baba ve çocuk arasındaki iletişim bozukluğu, aile bireylerinin hayata bakışlarını, beklentilerini, sosyal ve psikolojik problemlerini kendi dünyalarında yaşamaları nedeniyle ailede olması gereken birlik ve destek unsurlarını da azaltmıştır.
Bunu evlerimize baktığımızda görebiliriz, bu yeni aile tipinde ortak vakit geçirmenin yerini, futbol maçı izleyen bir baba, dizi izleyen bir anne ve bilgisayar başında vaktini harcayan bir çocuk almaktadır. Bu, bizlere iletişimsizlik sorununun büyüklüğünün en önemli göstergesi olarak gözükmektedir. İnsanların bir arada bulunması birbirlerinin fikirleri ve düşünceleri üzerinde mutabakatları olmasa dahi onlara büyük kazançlar sağlamaktadır. Ailecek izlenecek bir programda herkes kendi bakış açısıyla değerlendirmelerde bulunacaktır. Bu sayede çocuk ve ebeveyn, kendilerini geliştirecek bir takım hususları birbirlerinden kazanabileceklerdir. İfade edildiği üzere, çift taraflı bir etkileşim sağlamak ailenin birbirlerinin duygularını anlamalarına vesile olmaktadır. Çocuğunun ne yaptığını bilmeyen bir anne baba, çocuğu tarafından getirilen bir problem karşısında duygusal bir bağ kuramamakta bocalamakta ve yanlış çözümlerle çocuğu daha da kötü bir noktaya taşıyabilmektedir. Aynı şekilde ebeveyniyle duygusal bağ kuramayan bir çocuk da ailesinin bir takım kısıtlamalarını ya da birtakım hususlarda kendisine verilen özgürlük ortamını anlayamamakta ve hatalı durumlara meyledebilmektedir.
İşte tüm bunların temel sebebi aile içi etkin bir iletişimin olmamasıdır. Bizler öncelikle kendi varlığını tanıyan daha sonra etrafındaki insanların, eşinin ve çocuklarının gereksinimlerinden haberdar olan bireyler olmalıyız. Bu çok önemli, çünkü bizler ebeveynler olarak kendini tanımayan, eşiyle etkileşim kuramayan bir kişi olduğumuzda, bunun doğal sonucu olarak, çocuklarımız önünde dağınık bir görüntü vermek zorunda kalırız. Bundan sonra çocuklarımızdan bizleri anlamalarını beklememizde mümkün olmayacaktır.
Aile içinde birbirimizle olan iletişim eksikliğinin bir diğer sonucu da, toplumsal yaşamda kendisini gösteren fiziksel ve psikolojik şiddetin artmasıdır. Aileden başlayarak sağlıklı iletişim ve ilişkilerin geliştirilmesiyle bu tür durumların zamanla ortadan kalkabileceğini düşünüyoruz. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, sağlıklı bir aile yapısı, sağlıklı toplumun da başlangıcıdır. İnsanlık tarihinin yirminci yüzyıla kadar yaşadığı tarihe ve son yüz yılda yaşananlara baktığımızda, aile, çocuk ve ahlak eğitimi üzerinde daha dikkatli düşünmemiz gerektiğini kanaatine varıyoruz. Bugün bizler malumat yığınları içinde iletişim araçlarının yaygın, ancak insanlar arası duygusal iletişiminin çok azaldığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu sorunların giderilmesi için ahlakla ilgili okumalara yeniden ağırlık verip toplumsal etkileşimin olumlu bir çerçeveye oturtulması hususunda çalışmalıyız.
Bu çabanın gerçekleşmesi öncelikle geleneğimizdeki fikri alt yapıyı kavramaktan geçmektedir. İslam ahlak felsefesi sahasında yapılan çalışmalar bu anlamda bizim için önem arz eder. Zira İslam felsefesi sahasındaki çalışmalara baktığımızda, filozofların çalışmalarında değer eğitimine büyük önem verdiklerini, bu noktadan hareketle aile ve çocuk terbiyesini felsefi düşüncelerinin bir parçası olarak ortaya koyduklarını ifade etmemiz gerekir. (İslam felsefesinde değer eğitiminin temel konuları olan ahlak, siyaset ve ev idaresi gibi ilimler “ameli/pratik hikmet/felsefe” kısmında incelenmiştir).
Bu kanaatimizce önemli, zira İslam felsefe geleneğinde olaylara çözüm aranırken tikel olarak olayın çözümlenmesinden ziyade hayata bütüncül bir bakış önemsenmiştir. Bu da varlık, bilgi ve değer merkezli kapsamlı bir bakış açısını gerektiriyordu. Geçmiş düşünürlerin kafalarındaki bütüncül yapı hayata aksettiğinde ortaya çıkacak olan aksaklıkların çözüm yolları da daha kolay bulunabiliyordu.
Bizde düşünce geleneğimizde değerler eğitimi konusunun nasıl ele alındığını İslam Ahlak felsefesinin önemli filozoflarından İbn Miskeveyh’i (ö. 1030) merkeze alarak incelemeye çalışacağız. Filozof, İslam ahlak felsefesi sahasında Tehzibu’l-Ahlak/Ahlakı Olgunlaştırma (Büyüyenay Yay., İst. 2013) adlı çalışmasıyla dikkat çeken bir düşünürdür. Makalemizde İbn Miskeveyh’in ailede değerler eğitimi konusundaki fikirlerinin nazari/teorik ve ameli/pratik yönlerini ortaya koymaya çalışacağız. Bu çerçevede filozofun konu hakkındaki yaklaşım biçiminden örnekler vererek bizlerin bugünkü sorunlarına yönelik çözüm önerilerini tartışmaya açmak istiyoruz. Filozofun bu konuda söylediklerinin anlaşılabilmesi için öncelikle nefis anlayışının bilinmesi gerekmektedir. Biz de bir sonraki makalemizde insanın ahlaki eylemlerinin temel hareket sebebi olarak görülen nefsin mahiyeti ve eğitimi konusunu değerlendirerek devam edeceğiz.
[Aygün Akyol, “İslam Ahlak Felsefesinde Değerler Eğitimi”, Muhafazakâr Düşünce Dergisi –Degerler Sayısı-, yıl: 9, sayı: 36, Nisan, Mayıs, Haziran 2013, ss. 42-66]
Yrd. Doç. Dr. Aygün Aygün Akyol
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İslam Felsefesi Anabilim Dalı