Metal yorgunluğu, tedavisi mümkün olmayan bir illettir. Hem metallerde ,hem de insanlarda görülen bu durumun varlığı, bir felaketin habercisidir aslında anlayana. Metal yorgunluğunu hisseden, felakete doğru gidişe karşı kısmen önlemler alabilir ama, felakete doğru gidişi durduramaz. Bu bir feryattır aslında. Adından da anlaşılacağı gibi, metallerin yapılarında yaşanan yapısal bozukluklara metal yorgunluğu diyorlar. Sürekli yük altındayken yüksüz bırakılma ya da hiç yük almıyorken yük altına alınma, ani soğuma ani ısınma, kimyasala maruz kalma, sürekli esneme, titreme, çekme gibi durumlarda metalleri oluşturan atomların aralarındaki bağlarda oluşan gevşeme. Sürekli aynı yükün altında kalan metallerin istenilen dayanım özelliklerini yitirmesi, ya da sürekliliğin bozulması olarak ta tanımlanabilir. Buna genelde köprü örneği, uçak örneği verilir. İçten içe yıpranan köprünün yıprandığını fark etmek oldukça zordur. Çok zorlu şartlara uzun süre dayansa bile, bir gün bakmışsınız durduk yere, yere yığılıvermiş. Metal yorgunluğunun acı sonuçlarından biridir bu. Uçakta böyle. Dünyanın teknoloji harikası uçaklar da ilk yapıldığında hatasız tıkır tıkır çalışır, belli bir zaman sonra görüntü hala pek güzel olduğu halde, metallerdeki gevşeme onu iş göremez hale getirebilir. Kullanılan malzemeler sağlam görünse bile sökülüp yenilenmesi gerekir. Pervaneler, iniş takımları, kanatlar vs gibi parçaların değişmesi lazım. Sürekli tekrarlanan hareketler ile titreşim ve kapasitesinin üzerinde yüklerin yüklenmesi yorgunluğun baş sebebidir. İnsanlardaki metal yorgunluğa gelince; Hastalanmadıkları, herhangi bir fiziki değişikliğe uğramadıkları halde çok başarılı olan insanlar dahi eski performanslarını kaybedip gönül yorgunluğuna teslim olabiliyorlar. insan en sevdiği işte büyük gayretlerle ve severek çalışmaya başlayınca, etraftan büyük takdir toplamaya başlar, her işe kendisi koşar ve yanlış yapmayacağına inanır. Çevresi onu uyarsa bile yanlışını görmediği gibi çevresini ve uyarıları düşmanca görmeye başlar. En ufak eleştiriye tahammül edemez. Çevresini çok kolay kırar. Çok çabuk sinirlenir, küfürler edip kalp kırmaktan çekinmez. İşte bu dönemde ego denilen şey büyümüştür. Büyüyen ego büyüdükçe büyür ve ruh patlaması denilen şey meydana gelir. Artık eski performans gitmiştir. Çevresi ile uğraşayım derken, iş yapmaya vakit dahi bulamaz. İşler yürümeyince eleştiriler gelmeye başlar. Gelen eleştiriler kızgınlıkları artırır. İşte kişi iflah olamayan metal yorgunluğunun pençesine düşmüştür. Bu durumun farkında olan büyük şirketler, ceo dedikleri baş yöneticicilerini, genel müdürlerini, banka müdürlerini, 4-5 yılda bir değiştirirler. Kerameti kendin menkul zannetmeye başlayan insan, fıtratındaki zaaflarına yenik düşmeye başlar. Önceleri yaptığı işleri olağanüstü yetkinlikle yapan insan, metal yorgunluğa yakalandığında işler iyi gitmeyince eski başarılarından bahsetmeye başlar. Yapılan eleştirilere tahammülü olmadığı gibi kıskanıldığı şeklinde yorumlar. Kimseyi gözü görmeyen tek parti iktidarlarında “kudret zehirlenmesi” diye tabir edilen şeyde bu metal yorgunluğunun tipik bir örneğidir. Bu hastalığa yakalanmamak için Gazi Mustafa Kemal´in Serbest Fırkayı kurdurduğu, İnönü´nün Demokrat Partiye yol verdiği söylenir. Yorgunluğun sonu gaflettir. Her tedbiri aldığını zanneder insan, lakin sivrisineği unutuverir. |