Bir can, iki insandır. Birincisi: Mustafa Kemal Paşa’dır ki: “Savaş mecbur kalınmadığı sürece cinnettir.” diyebilen, ama: Ülke topraklarının savunması söz konusu olduğunda, harp sanatının tüm inceliklerini dahiyane bir ön sezişle kullanabilen, kişilik sahibi… Yani: Komutan Mustafa Kemal Paşa… Buna kimsenin itirazı yok: Çanakkale de düşman yenilmiş; Osmanlı’nın tahtı ve başkenti korunmuş-tu… Güneyde: Suriye ve Irak topraklarında düşmanın ilerlemesi durdurulmuş, Mondros Anlaşmasına ka-dar, kuzeye doğru, Anadolu Topraklarının işgali engellenilmişti… Keza: Mondros tan sonra Anadolu; bölge, bölge: İngiliz, Fransa ve İtalyanlarca zapt edilmiş, destek verdikle-ri Yunan Orduları: 15 Mayıs 1919 da İzmir den başla-mak üzere, Ege ve Marmara havzalarını kirli çizmeleriyle çiğneye, çiğneye ta Ankara önlerine kadar gelmişlerdi… Geldikleri gibi gittiler tabii… Bu tarihsel başarıların arkasındaki tek otorite, Mustafa Kemal Paşadır… İkincisi: Atatürk’tür: Paşalık bitmiş, Mustafa Kemal Atatürk gelmiştir… Her ne kadar, Atatürk deyimi: 21 Haziran 1934 de TBMM tarafından yasa ile soy ad olarak kendilerine layık görülmüşse de: O’nun Atatürklüğü, Saltanat sahibinin yurt dışına kaçması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başlar… Cumhuriyet’in ilanından sonra ölümüne kadar geçen On Beş Yıllık kısa bir dönemde: Tarihte örneğine pek rastlanmayan atılımla, hayata geçirdiği devrimler, çağdaş bir devletin doğup, gelişmesinde en büyük etken olmuştur… Ne acıdır, ne gariptir ki: Mustafa Kemal Paşa ismine ılımlı davrananlar, Atatürk deyince, küplere binerler… Ve hatta bu günlerde kendi yayın organlarında:” O olmasa da biz yine olurduk…” diye O’nu, akıllarınca küçültmeye çalışmaktadırlar… Elbette olurlar-dı. Yüce yaratıcının hükmü her şeyin üstündedir. Bu- na kimsenin itizarı olamaz. Allah yine onları da, bizleri de yaratırdı amma velakin, adımız ne olur idi, babamız kimdi bilemezdik… Bunlara en güzel yanıtı, yine Mustafa Kemal Atatürk veriyor… Okuyalım: “Efendiler; Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin…” “Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır… Mensup olduğum Türk Milleti’nin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır, asla başka değilim.” “Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı ho-ca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil dimağladır” “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insanda mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Müm- kün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” “Bu millet bağımsızlıktan yoksun yaşamamış-tır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” “Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir. Sizler onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.” KEMAL ATATÜRK NOT: Okuduğunuz metin; İstanbul Barosu Başkanlığının ilanlarından alınmıştır. Hey Koca Mustafa Kemal Atatürk hey! Senin ruhun şad, mekanın cennet olsun; rahat uyu! Türk Ulusu, emanet olarak bıraktığın Türkiye Cumhuriyetini koruyacak ve “ilelebet payidar kılacaktır.”