Anne”… Beş harfli bir kelime. Ama içine sığan duygular bir ömre yetiyor. Bu kelimeye yüklenen anlamı, belki de hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Ta ki seni daha yakından gözlemleyene kadar…

Sen, benim yapıtaşım oldun. Mucizem, dayanağım, sığınılacak en derin limanım…

Seninle bakmayı öğrendim, seninle yürümeyi, seninle sevmeyi…

Çocukken anlayamamışım ne kadar güçlü olduğunu. O narin ellerinle bizi tutarken, aslında içindeki koca bir dünyayı da taşıyormuşsun. Ben, senin iki parmağını tutmaya yettiğim günlerden geçip de bu duygu yüklü yıllara vardığımda anladım: İnsan büyüdükçe büyümek istemiyormuş.

Ben büyüdüm. Sen yaş aldın. Ama fark ettim ki; beni büyütürken kendinden çok şey eksiltmişsin. Hayat seni yormuş, incitmiş. Tıpkı gökyüzünde özgürce süzülen bir kar tanesinin yere düşüp erimesi gibi… Ama sen erimedin anne. Çünkü anneler erimezmiş. Her sarsıntıda, çocukları için yeniden ayağa kalkarlarmış. Bu gerçeği seninle hiç konuşmadan, sadece yaşayarak öğrendim.

Kim bilir, bizim bir gülüşümüzle hayata tutunduğun kaç an var…

Kaç geceyi biz göğsünde uykudayken, sessizce ağlayarak geçirdin…

Ve kim bilir, kaç kere o kar tanesi gibi yok olmamak için içten içe savaştın ,bembeyaz kalabilmek için…

Bugün artık daha net görüyorum:

Sen yalnızca benim annem değilsin.

Sen bir kahramansın.

Sana her baktığımda, zamanın izlerini değil; fedakârlığının gücünü görüyorum. Kırışan ellerini değil; o ellerin tuttuğu hayalleri, koruduğu sevgiyi görüyorum. Çünkü anneler, bin kere yıkılsalar da çocukları için hep dimdik kalırlar.

Ve bugün… Senin doğum günün.

Seninle büyüdüm, seninle güçlendim, seninle sevdim.

Nice yaşlara değil, nice sevgiye doğasın…

Gülüşlerin hiç solmasın, ellerin hep sıcak kalsın.

Ve bil ki anne…

Senin doğum günün, benim şükür günüm.

İyi ki varsın.

İyi ki doğdun benim kahramanım.

İyi ki annemsin.