Mölln şehrinde, 23 Kasım 1992´de bir Türk ailesinin evi kundaklanması sonucu Aslan ailesinden üç kişinin, Bahide (51), Yeliz (10) ve Ayşe (14), yaşamlarını yitirdiğini burada tekrar hatırlayalım. Yaşanan facianın sorumlusu olarak iki Nazi´den birinin yaşı küçük olduğu için 7,5 yıl, diğerinin ise 15 yıl hapis cezalarının ardından serbest kalarak, yeni kimlikleriyle koruma altına alındığını da belirtelim. Almanya´da Türklere karşı yapılan ilk ırkçı kundaklama olarak kabul edilen Mölln faciasının üzerinden geçen 24 yılın ardından bugün, yabancılara yönelik ırkçı saldırılar artarak devam etmektedir. Ne yazık ki bu dehşet verici uyarılar görmezden gelinmiş, böylece ırkçı saldırıların kurbanları unutulmuşluğa itilmelerinin yanında yeni kurbanların oluşması için de elverişli bir zemin oluşmuştur. Geçmişte Mölln ve Solingen gibi ırkçı saldırılar Almanya´nın 60 yıllık göç tarihinde utanç vesikası olarak yerini almıştır. Demokratik güçlerin ırkçılığa karşı daha kararlı olmaları ve etkili önlemler almaları gerektiğini söyledikçe bizim abarttığımızı düşündüler. Ardından maalesef Mölln ve Solingen´de olduğu gibi yeni kurbanlar vermeye devam ediyoruz. Türklere karşı yapılan saldırılarda Almanya devleti her daim yetersiz ve sınıfta kalmıştır. Yenilerde Stuttgart mahkemesi tarafından 21 yaşındaki PKK´lıyı serbest bırakılan olay ise bunun ispatıdır. Bir camiyi kundaklama suçundan tutuklanan PKK´lı, 2 şahit bulunmasına rağmen, delil yetersizliğinden serbest bırakılması, inanılır gibi değil. Eğer söz konusu saldırı bir kilise veya Havra olsaydı mahkemeler kesinlikle adamı serbest bırakmazdı ve kamuoyunda çok ses çıkartırdı. Camilere yapılan saldırılar sadece insana ve binalara verilen zarar olarak görülmemeli. Bu zarar, o camiye mensup hatta o dine mensup olan tüm insanlara yapılan bir saldırı olarak görülür ve zarar bütün bu kimselere verilmiş, demektir. Bu olaylar, o Camia´ya “seni istemiyoruz” hissi vermektedir. Bu olaylar, o Camia´ya düşmanlık göstergesidir. Yani Müslümanlara. Yapılan saldırılarda havada uçuşan Molotof kokteyl mi ararsın, cami kapı ve duvarlarına sürülen domuz kanı ile asılan domuz kafası mı ararsın, hepsi var. PKK tarafından da camilere saldırı yapıldığından dolayı alman polis teşkilatı bu saldırıları ırkçı saldırı olarak saymıyor. Sivil toplum kuruluşları, alman polis teşkilatının bu tarz saldırıları kayda geçmediğinden dolayı, kendileri kayda geçiyor ve bu tarz olayların tutanağını kendileri tutuyor. Ne kadar acı bir tablo değil mi? Sana yapılan saldırıların tutanağını kendin tutmaya mahkûmsun. Bir misal verecek olursak: 2015 yılında 99 saldırı saptanırken, almanlar tarafından kayda geçirilen sadece 24 saldırıdır. Üstelik bunun sadece 5´i sonuçlandırılmıştır. Kamuoyu bunlarla ilgili değil de Türkleri kötüleyen haberler ile donatılmakta. Bu camilerin ve Türk kuruluşların, Erdoğan´ın arka bahçesi olduğuna ve Ermeni Soykırım yasasını kabullenmedikleri ile alakalı, haberleri duyarsınız. Algı operasyonun daniskası. Bu son zamanlarda, özellikle Almanya´nın Türkiye´ye karşı tutumu, bardağı taşıran son damlalara yaklaşıldığını söyleyebilirim. Avrupalı Türkler çok şeye sessiz kalmıştır. Lakin Camilere yapılan saldırılarda Türkler´in birlik olabileceğini Almanya hesaba katmamıştır. Hele ki bu saldırıları görmezlikten gelmeye çalışmaları, Türkleri tek bir ağızdan „Kendimizi yaktırmaya gelmedik”, dedirtmeye başladı. Almanya, kendisine güvenen ve sadık olan bir Türk Milletini kaybetmiş durumda. |