Ne olur?

Aradaki tireyi kaldırın!
Ne olur?
Zampara...
Halk arasındaki anlamı malum; hovarda, uçarı, her çiçekte bal arayan, gözü dışarıda, elinden uçanla kaçan kurtulan, vesair, vesair bir erkek tanımlaması…
Bu tanımlamaya muhatap olan erkek de toplum içinde kasım, kasım da kasılır ha…
Sanki bir marifetmiş gibi…
Geçelim.
Bilinen bir konudur ki; bir mala ya da bir hizmete ödenen karşılığın miktarını arttırmanın adı zamdır.
Genel olarak zam’ın birimi paradır. Başka bir söylemle zam demek, para demektir.
Zampara yani…
Zam, insanları bazen sevindirir; “zam almak” gibi mesela…
Ama bu sevinç çok kısa bir zaman sonra acıya dönüşür; sindirinceye kadar akla karayı seçersin…
Zammı veren gönülsüz, zorlanarak vermiştir de ondan…
Hemen geri alır, hem de misli, misli…
Günümüzde olduğu gibi…
Halkımızın bir kısmı, zammın oluşturduğu gazı atıncaya kadar bağırır çağırır, sonra da sönen balon örneği pörsür gider…
Bir kısmımızı da zam mam etkilemez; arabası yok benzinle derdi olmaz, kışları bulduğunu yaktığı için doğal gazı bilmez, dini sağlam Müslüman olduğundan alkol, malkol tövbeler tövbesi…
Bu nedenle zam onları hiç etkilemez; su gölden ekmek de hayır severden…
Hayırı yapan hayırseverin de bir beklentisi vardır elbet; ya öbür dünyada cennetin kapılarını ardı-na kadar açtırmak, ya da sandıkta oy…
Yok öyle “Beş Kuruşa köfte ekmek”.
Az kısa her şeyin bir karşılığı, bir bedeli olsa gerek…    
Her ne ise, esasa gelelim:
Gerçekten zam, hele son günlerdeki gibi dozu fazla gelmiş ise, yenilir yutulur bir şey değildir. Sabit gelir sahibi insanların yaşam düzenini bozar. Elindekiyle, kıt kanat geçinip dururken, böylesi büyük boyutta bir zam furyasına muhatap olunca feleği şaşar vallahi…
Hele çocuk falan okutuyorsa, “Yandı gülüm ke-ten helvası.” Arpacı kumrusu gibi düşünür durur… E tabii, zammı koyanlara da diliyle de olsa…
Öte yandan:
Ülkeyi yöneten, ya da yönettiğini sanan iktidar sahipleri de, hangisi olursa olsun zam yapmaktan keyif almazlar; kendilerine çok puan kaybettireceği-ni bilirler…
Ama mecburdurlar; ülkeyi daha büyük felaketle-re sürüklememek için, yani yara küçükken sarma yoluna giderler. Şimdiki yapılan zamlar da bundandır…
Kendimi bildim bileli her gelen iktidar, muhalefetteyken eleştirdiği zamları yapmak zorunda kalır…
Siyaset yapmanın gereği yani…
Ama:
Kimsenin görmediği, beklide aklına getirmediği bir konu var:
Günlerce, haftalarca, hatta aylarca meclis salonlarında kavga gürültü tartışıp, sonunda kanunlaştırdığımız bir bütçe vardır. Buna da, Bir Yıl uygulan- ması gereken, BÜTÇE KANUNU deriz.
Bu kanunda:
Her türlü olasılıklar düşünülerek: Toplanması gereken gelirler, buna karşılık olağan ya da olağan dı-şı giderler bir, bir kayda geçirilmiştir...
Kanundur bu; uyulması gerekir, aksi, cezalara muhatap kılar insanı…
Burada keyfilik olmaz…
Hiç kimse sormuyor:
“Ya kardeşim, elinde kanun var; neden buna uymadın da bu zam felaketini insanların başına bela ettin?” diye…
Öyleye canım:
Kanun ön gördüğü vergileri toplayamadın mı?
Devletin giderlerinde kanun hazırlanırken düşünülenin dışında bir artış mı oldu?
Keyfi, kendi imajınızı yüceltmek için, kural dışı, sağa sola millet kesesinde ulufe mi dağıttınız? Örneğin Suriyeli mültecilere harcananlar ve harcanmaya devam edilecekler gibi…
Ne yaptınız ne ettiniz de yılın yarısında, bütçe açık verdi de, bunu kapatmak için milleti zam ateşinin içine attınız?                              
Çıkardığımız yasalara uymuyor, gönlümüzce “har vurup harman savuruyorsak”, bunca hapiste yatanların günahı ne?

Bu anlayış, bu gidiş: Halkın sırtına zammı yükleyip, paralanmak ve yasa masa bilmeden har vurup harman savurmak yani zampara olmak…

Nasıl olsa Milli İrade kimseye hesap falan sormaz; yürü koçum kim tutar seni!