Apo yakalanmıştı iade edilecekti. Dayatmalar başladı, “İdam kalkacak”.
İdam cezası olduğu müddetçe AB´ye giremezsiniz sesleri yükselmeye başladı. İdamı kaldırdık. 30 bin kişinin katilini cezalandıramamakla birlikte koca bir adayı boşaltıp, Terörist başına mesken ettik. (Avrupa bize aferin dedi mi? Hayır!)
“İnsan hak ve özgürlüklerinde eksiklikler var” diye dayatıldı, orda gevşeklik burada gevşeklik yaptık, HDP (PKK´nın meclisteki sesi) hortladı. Adamları ta meclise kadar soktuk. (Avrupa bize aferin dedi mi? Hayır!)
Zamanında gümrüklerimizi açtık, elini kolunu sallaya sallaya ülkemizde Avrupa iş adamları fink atıp köşeyi döndüler lakin biz ne ülkelerine ne Avrupa birliğine, girebildik. (Ben İstanbul´da iken bir İngiliz iş adamı ile, isim önemli değil, görüşmüştüm. Yıl 1999. Adam bana demişti ki, “Gümrük birliğinden sonra İstanbul´da Tekstilcilik yapmaya karar verdim. İngiltere´de 2 yıllık malzemeyi İstanbul´da 2 ay ´da sattım.) Varın siz düşünün ve karar verin ne demek istediğimi.”)
1963 yılından beri Türkiye olarak, Avrupa´ya girme hevesi ile taviz üzerine taviz verdik. Sonuç olarak bizi şimdiye kadar ne kabul ettiler ne de teşvik ettiler. Bunun aksine her fırsatta yerdiler, küçük gördüler ve istediklerini yaptırdılar. AB Türkiye´ye karşı hiçbir zaman dürüst olmadı. Her zaman ikili oynadı. Ne kesin ve net şekilde üyeliğin olmayacağını söyledi, ne de bütün şartlar yerine getirilmiş olmasına rağmen kapı araladı. Çok daha sonradan başvuran ülkeler, ekonomik ve siyasi şartları Türkiye´den çok daha gerilerde olmasına rağmen sırf Hıristiyan oldukları için kolaylıkla üyeliğe kabul edilirken, bizi oyaladılar ve kapıda beklettiler.
Avrupa´da yaşayan Gurbetçiler olarak, asırlardır Avrupa Birliği diye tutturduğumuz bu Sevda´nın bize yarar getirmeyeceğini söylememize rağmen sesimizi duyuramadık gitti. AB´nin bizi hiç bir zaman kabul etmeyeceğini, Avrupa´da bize gösterdikleri tavır ve yaptıkları muamele ile belli ediyorlardı. Bunu anlamak daha yeni nasip oldu.
Asırlardır AB bizimle böyle oynadı. Darbe girişiminin başarısız olması sonrasında AB´nin arsızca Türkiye karşıtı görüşü ve tutumlarını açıkça sergilemesi aslında çaresizliğinden başka bir şey değildir. Darbeci FETÖ´ye ve PKK´ya bütün hücreleriyle koltuk çıkmalarından bunu açıkça görebiliyoruz.
Darbe girişimi başarılı olmasını içtenlikle istedikleri verdikleri tutumları ile de göstermiş oldular. Biz Türklerin de anlayamadığı daha doğrusu kabullenemediği olay bunların darbe girişimine olan tutumu değil mi?
Kan gövdeyi götürmüş, erkek-kadın demeden katledilmiş, meclisimizde, hava alanımızda, sokaklarımızda, kamu alanlarımızda, basın ve televizyon kurulumlarımızda oluk gibi kan akıtılmasını görmezden gelen, sözde demokrasi bekçisi Avrupa´nın ses çıkarmaması, bıçağı kemiğe dayatması olmadı mı?
Bedeli çok ağır da olsa, bu Hristiyan kulübünün bizi kabul etmeyeceğini artık kabullenmişizdir.
Türkiye´de darbe girişimi başarılı olmadı diye karalar bağlayan AB, yıllardır savunduğu “kriterleri, değerleri” bir kalemde çiğneyerek ülkemize adeta ekonomi darbe yapmaya çalışarak bizi yalvarta yalvarta özür diletmeyi hedefliyor. Açıkça bize savaş açmaktan başka bir şey değil bu.
Pervasızca bu gidişatını sürdürüp bir de utanmadan müzakerenin dondurulması için karar aldılar.
Avrupa Parlamentosu´ndan çıkan karar, Türkiye´nin terör örgütleriyle başarıyla mücadele ediyor olmasından duydukları “ciddi rahatsızlığı” açık etmiştir. Terör örgütlerini silahlar ile besleyen Avrupa, biten ve mağlup olan teröristlere silah satamazsa ne yapmasını bekliyorsunuz? Teröristleri durduran ülkeyi elbette boykot edecekler. Çözümler üretip bizi durdurmaları gerekiyor ki, pazarlıkları devam etsin. Ya da bizi öyle şeyler ile tehdit edecekler ki, Avrupa Birliğinde kalabilmek için boyun eğeceğiz. Hedef bu.
Mademki AB´nin yapmak istediklerini ve sebeplerini anladık artık yeni ama ciddi adımlar atılmalı. Alttan almanın, şartları yerine getirmek için çırpınmanın bir şeyi değiştirmediği ortadadır. Artık kararlı bir şekilde bir tavır alınmasının zamanı çoktan gelmiştir. Mevlana´nın sözü bu noktaya uyduğu için zikredelim: “Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım”
AB TÜRKİYE´YE MUHTAÇ
Hiç kimse Türkiye´yi hafife alamaz ve kendi menfaatleri için kullanamaz. Akıl ve izan sahibi herkes Türkiye´nin AB´ye ihtiyacından çok AB´nin Türkiye´ye ihtiyacı olduğunu görür. Türkiye nüfusuyla, ekonomisiyle, dinamizmiyle, yetişmiş insan gücüyle ve Avrupa´da yaşadığı gurbetçilerin sayısı ile, Avrupa´nın geleceğidir. Eninde sonunda bizi kabul etmek, hatta yalvararak kabul etmek zorunda kalacaklar. Bu durumda Türkiye´nin teslim olmak yerine, daha onurlu ve kararlı bir duruş ortaya koyması çok daha isabetli olacaktır ve yakın gelecekte, işimizi kolaylaştıracaktır. Bütün mesele bunu ortaya koyabilecek bir siyasi kararlılıktır ki, şu anda en çok ihtiyacını duyduğumuz şey budur.
SONUÇ
AB´nin Türkiye´ye karşı olumsuz tavrının altında yatan temel sebebi bizim Müslümanlığımızdır.
Ben eminim ki, bütün Türk milleti de böyle düşünmektedir ve AB´ye girmek uğruna daha fazla teslimiyet gösterilmesine kesin olarak karşı çıkmaktadır. Bunu sandık koyarak tek tek sormaya gerek yok. Zaten gelen tepkiler, medyaya yansıyanlar, sokakların dili bunu söylüyor. Daha fazla alçalıp rezil olmadan, hemen harekete geçmek lazım.
Şimdiye kadar Cumhurbaşkanımız güzel cevaplar verse bile artık bu söylediklerini bir planın içine alma vaktidir. Artık sıkıcı olmaya başladı ikide bir aynısını duymak. Üzerine basa basa, darbe girişiminden beri aynı şeyler söylenip duruluyor. “Avrupa 3 milyar Euro söz verdi, daha 600 kusur milyon anca ödeme yaptılar”. Biz, ikide bir bunları söylemek yerine, elde tutulur bir B planı düşünmemiz lazım. Şunu-bunu yaparım demek yerine, nasıl yaparım´ın üzerine çalışılması lazım. Biz, şunu bunu yaparız tehdidini savururken adamlar bu olasılık hakkında planlarını yapıyor. Mesela, “mültecilere sınırları açarız” diyerek tehdit ederken Avrupa hemen masaya oturup bir B planı düşünerek İtalya ve Yunanistan´a nasıl destek verebiliriz konusu üzerine konuşuyorlar ve önlemler alıyorlar bile. Biz, onların tehditlerine sadece nasıl cevabını veririz diye çabalarken onlar önlem alıyor ve tren kaçıyor.
Bu nereye kadar böyle gidecek? AKP´den beklenen AB´ye karşı kesin bir tavır ortaya koymak ve sonuna kadar bunu devam ettirmektir. Kimsenin arka bahçesi, olmak zorunda değiliz.
Hükümetin AB konusunda çok daha tutarlı, kararlı ve inandırıcı olması gerekiyor. Bu kararlılık karşımızdakilerin kaypaklığını da frenleyecek ve daha dürüst bir yol izlemeye zorlayacaktır. Türkiye üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Bundan sonrası teslimiyet olacaktır ki, ülkeyi bu durumlara düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Arif Ağırbaş
https://www.facebook.com/Yazar.Arif.Agirbas