“Hayatınızda çaresizliği tatmamışsınız...” dedi genç kız, buğulu, titrek sesiyle..

“Hayatınızda çaresizliği tatmamışsınız...” dedi genç kız, buğulu, titrek sesiyle..

Oysa uzun zamandır hiç olmadığı kadar mutlu ve büyük umutlarla açmıştı gözlerini yeni güne...

Dilek, kanser hastasıydı ve tedavisi için gerekli olan ilaçları maddi yetersizlikten temin edemiyordu.

Heyecandan kalbi durmak üzereydi. Haksızda sayılmazdı, Devletin Bakanı tüm heybetiyle bulunduğu şehire Edirne’ye gelmişti ve Dilek’in derdine derman olacaktı?...

Bayram çocukları kadar şen, güle oynaya çıktı evden. Az sonra Bakanın yanında hazır bulunacak, onunla kısa bir esenleşmenin ardından hastalığından, alamadığı ilaçlarından bahsederek yardım talebinde bulunacaktı.

Devletin Bakanı da genç kızın sözünü kesmeden dinleyecek, sonrasında baba şefkatiyle hastalıktan dolayı kazıtılan saçlarını okşayarak elinden gelen yardımı yapacağına dair söz verecekti...

Ah şu umut dünyası, insanlara nede güzel hayaller kurduruyor.

Ve nihayet Dilek kurtarıcısı olacağına inandığı Bakanın yanındaydı. Geçen bir saniye bile Dilek için çok önemliydi. Bu yüzden hiç vakit kaybetmeden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yanına yaklaşarak Eczanelerde bulamadığı ilaçlarını, yurt dışından da getirtemediğini anlatıp, bu konuda yardım istedi.

Bir an durdu ve etrafına bakındı,hiç kimse Bakan dahil onu duymuyor, hatta dinlemiyordu bile. Büyük bir hayal kırıklığıyla, konuşmasını yarıda keserek geri dönmeye karar verdi.

Tam o sırada Bakan, genç kızın cebine para koyarak sakın düşürme diye de uyardı.

Devletin Bakanı tarafından kendisine dilenci muamelesi yapılmasına çok kırılan Dilek Özçelik, Bakan ın camiden çıkmasını bekledi ve parayı iade ederek, “Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” diyerek hızla uzaklaştı.

Bakanın başının, gözünün sadakası olarak verdiği parayı Dilek sağlam yüreğiyle geri çevirmiş, bu ülke insanın dilenci olmadığını bir kez daha kanıtlamıştı.

Osmanlı bu halkı “kul” etti, Mustafa Kemal Atatürk “efendi”, günümüz iktidarı da “dilenci...”

Bu millet dilenci değildir. Devletin görevi, başta sağlık, eğitim, güvenlik olmak üzere, Sosyal Devlet Sistemi’ni her konuda hayata geçirmektir.

Medya ordusu önünde kendini yüceltip, vatandaşı ezerek cebine para koyması değil..

Vatandaşının kapısının önüne, kömür çuvalı, ya da erzak yığmakta değildir.

Sevgili Bakanım; illaki bir yardımda bulunmak istiyorsanız İslamiyetin bu konuya ilişkin bir takım önerilerini dikkate almanızı tavsiye ederim.

Sağ elin verdiğini sol elin görmesin. Birine yaptığın iyiliği gizli tut. Herkesin gözü önünde yaparsan, yardım yaptığın kişiyi incitebilirsin. Onun da bir onuru vardır, bil...

Dinimiz olan İslâm’da zekât ve sadakaların verilmesinde bu gizliliğe uymayı emretmiştir. Aslolan kişinin kendini gösterip övdürmesi değil, kendini göstermeden yardım yapıp yoksulu sevindirmesidir.

Bu millet, dilenci muamelesi görmeyi hak etmiyor.