Uzun zamandır aşırı yorgunluk, anlayamadığım bir halsizlik vardı üzerimde... Parmağımı kıpırdatacak güç bile bulamıyordum çoğu zaman kendimde... Sürekli uyumak, yataktan hiç çıkmak istemiyordum. Beni ısrarla Doktora götürmek isteyen anneme “kansızlıktır, dinlenince geçer” diyerek atlatıyordum. Nihayet Annemin evlat acısı korkusu galip gelmiş ve beni kolumdan tuttuğu gibi en yakın hastaneye götürmüştü. Haftalarca süren tetkikler zaten yorgun olan bedenimi iyiden iyiye halsizleştirmişti.
Ve nihayet yapılan tüm tetkikler sonuçlanmış, bunun sevinciyle güle, oynaya doktorumun odasına koşmuştum.
Elimde bir yığın tahlil raporlarını Doktoruma uzatarak “oturabilir miyim” diye sordum.
“Buyrun oturun” dedi ve hiç vakit kaybetmeden çıkan sonuçlarıma göz atmaya başladı. Uzun bir sessizliğin ardından bana dönerek “bizi annenle yalnız bırakırmısın” dedi. İçime bir korku düşmüştü. “Ben çocuk değilim Doktor bey, ne varsa banada söyleyebilirsiniz” dedim ve oturduğum sandalyeye sırtımı iyice yaslayarak dinlemeye başladım.
Annem benden daha fazla tedirgin olmuştu, yüzü sapsarı kesilmiş, ağzından kelimeler zorla dökülüyordu. “Nesi var kızımın Doktor bey, kansızlık değil mi, o kadar da söylüyordum bakmıyorsun kendine diye ama dinletemiyordum...” Kansızlık mı? sorusu aslında duymak istediği tek cevaptı ve içinden ettiği dua kulaklarımı sağar edecek kadar içten ve yüksekti.
Doktor; “Sanırım daha ciddi bir sorunla karşı karşıyayız hanımefendi, lütfen güçlü olmaya çalışın kızımız çok genç ve hayat dolu hastalığı atlatacağından eminim...” Doktorumun adını bile zikredemediği hastalığı ben içimde taşıyormuşum meğer. KANSER’di beni genç yaşımda hayattan alarak sonsuzluğa, kara toprakla buluşturacak olan...
Elim kolum bağlı hayatta olan hiç bir şeyden zevk almıyorum artık. Etrafımda bir şeyler yapmak için çabalayan insanların değişen beden dillerini görmezden gelerek, uyumak sadece uyumak istiyorum.
İçimde günden güne bir şey büyüyor, büyüdükçe acılarım, ağrılarım fazlalaşıyor. Arsız ağrılarım yorgun olan bedenimi uyutmuyor geceleri...
Uykusuz gecelerimde bana yarenlik eden günlüğüme geçmişte yaşadığım iyi-kötü anılarımı yazarak moral bulmaya çalışıyorum. Güzel anılarımı yazdık-ça “ALLAH’ım lütfen biraz daha zaman, kısacık minicik bir zaman daha tanı” diye dua ediyorum. Yapmam gereken daha çok şey olduğunu hatırlıyorum ve içten içe dünyaya gelmek için sabırsızlanan doğmamış kızımdan özür diliyorum. Beni affet yavrum kendimle beraber senide bu dünyada yaşatama-dığım için beni affet...
Doğmamış kızım affederdi beni belki, peki ya kırdığım kalpler, yapamadığım iyilikler, en önemlisi iyi bakamadığım bedenim beni affedecekler miydi?
Biliyorum hiçbirimiz kendimize kondurmaz, yakıştıramayız, dünyanın en sinsi hastalığı olan Kanseri. Çok zorlansamda kısa bir müddet kanserle empati kurarak hastalığı anlamaya, anlatmaya çalıştım.
Bu kısa süre içinde anladım ki KANSER güçlü insanların ellerinin tersiyle devirebileceği, vücuda yerleşen hastalığa hoş geldin hastalığım buyur otur ama bilki misafirin makbulu erken kalkıp gidenidir diyerek vücudundan kovmaya kararlı mücadeleci insanların hastalığıdır.
Kanser bilgisizlik ve umursamazlıkla oluşur. Biz istemediğimiz müddetçe hiç bir kanser hücresi bedenimize yerleşemez.
Nisan ayının ilk haftası 1 ve 7 Nisan arası kutlanan Kanser Haftasında gelin sizde kendiniz ve sevdikleriniz için temiz bir sayfa açarak Kanseri tetikleyen tüm kötü alışkanlıklara veda edin. Hayata sağlık-la merhaba deyin..
Tüm Kanser hastalarımıza acil şifalar diliyorum