Tüm yazılarımda “Benim başbakanım” diye hitap ediyor ve bundan da en ufak hoşnutsuzluk duymuyordum. Aksine keyif alıyor, gururlanıyordum.
Çünkü:
Benim ülkem olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı idiniz.
Yine benim halkımın % 50’sinin güvenini almış bir lider olarak, ülkemi yönetme yetkisini kazanmış, demokrasilerin doğal sonucu bu makama bileğinizin hakkı ile gelmiştiniz…
Benim de Başbakanımdınız; partinize hiç oy vermemiş olsam da, siyasi duruşunuzu asla kabullenemesem de, halkımın tercihine boyun eğiyor ve zatı- alilerini Başbakanım olarak görüyor, bağrıma basıyordum.
Benim devletimin adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ dir. Bu kavram içinde: Halkın güvenini kazanarak iktidar olmuş bir partinin genel başkanı da benim başba-kanımdır…
Ama:
Artık değilsiniz…
Çok üzgünüm; size “Benim Başbakanım” diyemeyeceğim…
Çünkü siz:
Kürt ve Türk Federe Devleti’nin Başkanı olma sevdasındasınız…
Sizi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı kesmedi…
Çünkü siz:
Türkiye Cumhuriyetini yıkmak, Türk Ulusalcılığını ortadan kaldırmak, Üniter Devlet Yapısını paramparça yapmak, Atatürk’ü ve düşüncelerini tarihe gömmek isteyen batı anlayışını, benimsemiş görünüyorsunuz…
Dün:
“Ya İstklal Ya Ölüm!” inancıyla kan akıtıp can vererek emperyalistlerin elinden söke, söke kurtardığımız bu kutsal vatan topraklarını…
Bugün:
Barış adına bölüp parçalamaya, İsrail ve Amerika nın emellerine peşkeş çekmeye alet oluyorsunuz…
Ne uğruna?
“Analar ağlamasın, gözyaşları dinsin barış ve huzur gelsin.”
Oysa:
Anaların gözyaşları İki yöntemle akar:
Ya terörün kökünü kazır, vatanı pislikten temizler-seniz; işte o zaman anaların gözyaşları huzur bulur mutluluktan akardı…
Ya da bundan sonraki olacaklar gibi, PKK’nın taleplerine boyun eğer; ülkenin bölünüp parçalanmasına göz yumarsınız…
İşte şimdi de:
“Benim evladım bunun için mi şehit oldu.” di-ye anaların gözyaşları hiç dinmez, sonsuza dek sel olur akar gider…
Amerika’nın istediği de bu zaten…
Birincisini, beceremediniz; sıfır noktasında aldığınız terör eylemleri bu güne kadar artarak gelişti, halkımızda yılgınlık yarattı…
Şimdi de bu yılgınlıktan yararlanarak, ülkenin ya-kın gelecekte bölünmesinin temeline harç taşıyorsunuz…
Zaten, sizleri bugünlere hazırlayan ve destekleriyle, uzun süre iktidarda kalmanızı sağlayan güçlerin istedikleri bu idi…
Ta galubeladan bu yana onların hayali; bölünmüş, ufalmış, güçsüz bir Türkiye olduğu için, böylece amaçlarına ulaşmış olacaklar…
Amerika Dışişleri Bakanı’nın sık sık Türkiye’ye gelmesi ondan, barış sürecinin geleceğini bildikleri için, övgüler düzenlemeleri, neredeyse zil takıp oynamaları bundan…
Evet Sonuç!
TÜRKİYE CUMHURİYET’NİN Başbakanı olarak kaldığınız sürece benim başbakanımsınız; onur duyar, sizi saygı ile anarım, “Benim Başbakanım” diye yad ederim.
Ama!
Yanılmayı dilediğim gidişat, kazara hayata geçerse: Asla benim başbakanım olamazsınız!
Haykırıyorum!
Olamazsınızzzz!
Ben Mevlana değilim ki: “Ne olursan ol, kim olursan ol gel” diyebileyim.
İster, Demokratik Kürt Türk Federe Devleti Başkanı olun, ister Kürt-Türk Federe İslam Cumhuriyeti Başkanı olun, ne olursanız olun; Benim Başbakanım olamayacaksınız gelmeyin!…
Çünkü ben:
Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuğuyum arkadaş!