Genç yaşta Allah’ın rahmetine kavuşan Şair Orhan Veli’nin Cımbızlı şiirinden esinlenerek bu başlığı attım. Şiiri görelim: Ne atom bombası Ne Londra Konferansı Bir elinde cımbız, Öteki elinde ayna; Umurunda mı dünya! Şairin, 1940’lı yıllarda yazdığı şiirlerinden biri… Günümüze gelecek olursak: Elinde cımbızıyla, aynasıyla ortalarda gezinenler yine vardır; dünyada olup bitenleri çok iyi takip edip çok iyi bilirler. Ama: Koşul ne olursa olsun umurlarında olmaz; çünkü tuzları hep kurudur, partileri hiçbir zaman iktidardan düşmez, bol yağlı devlet ihaleleriyle beslenirken; “milletin anasını da” rahat bırakmazlar…! Bunların umurlarında değildir dünya… Ülkemizde bir başka kitle vardır ki: Bunlar zatından yani doğuştan ayvalıktır! Ayvayı sevmeseler bile… Bir ellerinde sadaka faslından file; öteki ellerinde ömür boyu mahkum edildikleri ayva… Bunların da umurlarında değildir dünya… Beklentileri sadece karınlarını doyurabilmektir… Değirmenin suyu onları ilgilendirmez… Sürekli gelsin de nerden, kimden ve nasıl gelirse gelsin… Ne gariptir ki: Ülkemiz; Ayvacılarla, yağmacıların arasında sıkışıp kalmış, her geçen gün sonu bilinmeyen ortamlara sürüklenmektedir… Bakar mısınız? Mecliste gurubu bulunan bir partinin önde gelenleri her fırsatta bangır, bangır bağırıyor; “Seçimlerden sonra özerkliği ilan edeceğiz…” diye. bölgedeki coğrafi isimlerle, belediye binaların adları göreceli oranda değiştirilmeye başlandı bile… Başbakanımız da: Oraların ismini koyalı çok oldu; “Kürdistan” diyerek… Öte yandan da; Söylevlerinde: “Tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil” hamasetiyle seçim dönemini kazasız atlatmak istiyor. Ne oluyor, nereye gidiyoruz; kimsenin umurunda mı? Değil; Şak, şak da şakşak! Öte yandan: Her gün Suriye’de oluktan boşanırcasına kan akıyor. Dün, kan kardeşi ilan edip; gezip tozduğumuz, yiyip içtiğimiz Esad’ı, koltuğundan indirmek için muhaliflerine çeşitli yollarla her türlü desteği sağlıyoruz. Amerika “Hadi!” deyip yeşil ışık yakıverse; adamların üzerine çullanıp, Cuma Namazını Şam da kılıp, madalya alacağız! Hiç gereği yokken: Milyonu aşan Suriyeli mülteciyi, soframıza ortak ettik; belki de, seçim vatandaşı olarak oy kullandırılacak… Bizim sandığa tabii…! Suriye Sınırı boyunca yurttaşlarımız diken üstünde, yaşamları risk altında; endişe içindeler… Bunlar bilindiği halde; kimsenin umurunda mı? Değil! Şak, şak da şakşak! 17 Aralık, Doksan Yıllık Türkiye Cumhuriyetinde, örneği görülmemiş bir yolsuzluğun tarihidir… Ülkemizi yöneten güce göre: “Yolsuzluk falan yoktur. Bu yalanlar paralel devletin iktidara kurduğu kumpastır. Bu işlerde faiz lobisinin ve bizi çekemeyen dış güçlerin parmağı vardır.” Bu savı doğru olarak kabul etsek bile: Bu paralel devlet denilen güç, gökten zembille mi indi; On İki Yıldır kış uykusunda mı idik de, bunlardan haberimiz olmadı? Türk Ordusu tarumar edilirken, onca aydına ve bilim adamına kumpas kurulup, zindanlara atılırken yargı bağımsızdı dokunamıyorduk… Ucu bizim çocuklara deyince mi paralel devleti keşif ettik de, yerden yere vurmaya başladık? Madem yolsuzluk falan düzmece; bakanlarımızı niçin istifa ettirdik? Onca savcı ve kolluk kuvvetini oradan oraya sürerken suçları, yolsuzlukları ortaya çıkarmak mıydı? Tüm bu olanlar, herkesin gözü önünde yaşanırken: Çoğu insanımızın umurunda bile değil… Çünkü: Bir elinde erzak dolu file, öteki elinde ayva… Sosyal devlet kurallarının uygulandığı ülkelerde hiçbir ferdin; geçim derdi olmaz, sağlık derdi olmaz, okul ve okumak derdi hiç olmaz, yurt derdi barınma problemi diye bir şey yoktur; her şey devletin gözetimi altındadır… Böylesi devletlerde: Yardım amaçlı vakıf ve derneklere de çoğu kez gereksinme duyulmaz… Ama ülkemizde sosyal devlet kültürü henüz gelişmediğinden, yerini yardım amaçlı vakıf ve dernekler doldurmaktadır. Bu vakıfların içerisinde çok hatırlı oldukları için önceliği bulunanlar da vardır… Kaz gelinecek yerden tavuk esirgenmeyeceğinden, bu tip konularda yardımda sınır yoktur. Saçı bitmemiş yetim hakkı olan çok değerli taşınmazlar; babası güçlü vakıflara! Yirmi Otuz Yıllığına, çoğu kez de, hibe olarak peşkeş çekilebilir. Devletten alınacak, Üç Beş Milyarlık ihale karşılığı, Yüz, İki Yüz Milyoncuk nakit ya da taşınmazın bağış olarak verilmesinin sözü olur mu canım?... Ya kontrol denetim? Var tabii. Var da: “Ananı kaçıran kadı ise; kime başvuracaksın?” Bunlar bu alemde duyulan, bilinen şeyler değil mi? Öyledir; bilinir, duyulur ama: Benim milletimin aklı hep midesinde olduğu için: Bir elinde erzak dolu poşet, öbür elinde ayva… Vallahi umurunda değildir dünya…