Düşünüyorum da insan sarrafı olmak için ya Hancı, ya da otelci olmanız gerekir. Neden böyle bir sözle başladığıma gelince, otelcilik yaptığımız yıllarda öyle çeşit insanla karşılaşmışız ki anlatmakla bitmez. Hatta bir roman bile yazabilirsiniz. Hele bizim otele gelen müşteriler tam bir skeç kahramanı gibi.
Ben 1976 yılında Ekinci gazetesinin ikinci sayfasını komple ”Sanat Sayfası” olarak ayırmış, orada kısa edebi hikâyeler, şiirler fıkralar gibi yazılar bulup sayfayı düzenliyorum.
Bir gün otelde masamın başında oturmuş daktilo ile kısa bir ilginç hikâyeyi yazıyordum. İçeri bir müşteri girdi. Beni şöyle tepeden tırnağa misali süzdükten sonra:
“Otelin görevlisi misiniz?” dedi. Ben yazmayı bırakıp:
“Evet, oda mı tutmak istemiştiniz?” diye sordum. Adam elini cebine götürüp, cebinden bir elli lira çıkarıp bana uzattı:
“Şunu bozar mısınız?” dedi. Adam gayet kibar biri, giyimi düzgün, başka bir yerden geldiği her halinden belli! Ben bir an durakladım:
“Üzgünüm beyefendi! Hiç bozuk paramız yok.” Dedim. Adam parayı hala bana ısrarla uzatıp:
“Olsun. Alın şu parayı bozuk paranız olduğunda alırım.” Dedi. Ben adama hayret dolu gözlerle bakıp:
“İyi de ne zaman bozuk paramız olacağını bilemem ki! Hem sonra size şimdi lazım değil mi?” Adam hafif tebessüm ederek:
“Bana bozuk paranız olduğu zaman lazım olacak:” diyince iyice şaşırdım.
“Nasıl yani? O zaman şimdi neden bana bu parayı veriyorsunuz? Ben bozuk para ayarlayınca size ayırırım o zaman alırsınız.” Diyince adam yeniden gülerek:
“Ya ben gelmeden başkasına verirseniz?” Ben iyiden iyiye adamdan kıllanmaya başlamıştım. Adam deli mi ne diye düşünürken yeniden devam etti:
“Ben işimi garantiye alayımda ne olur ne olmaz değil mi” dedi. Ben baktım olacak gibi değil:
“İyi ver bakalım.” Dedim. Adam parayı verip çıkıp gitti. Ben yazı yazmaya devam ettim. Aradan on veya on beş dakika geçti geçmedi, adam geri gelip:
“Bozukluklarımı alabilir miyim?” demez mi! Ben başımı kaldırıp:
“Beyefendi henüz kimse gelmedi ki üstelik buraya her gelen müşteri bozuk para getirmez. Otel’in en düşük yatak ücret on lira o da bütün kağıt para. Sen al şu elli liranı başka bir yerde bozdur.” Adamın bir anda yüzü ekşidi ve kızgın bir tavırla:
“Madem paramı bozmayacaktın neden aldın?” diyip parayı elimden kapıp cebine koydu ve ekledi:
“Bir daha işletmenizde bozuk para bulundurun tamam mı?” dedi. Ve çıkıp gitti.
Ben neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde kala kalmıştım. Kısa bir süre sonra otelin yan tarafında ki esnaflardan terzi Hasan içeri girdi ve bana:
“Yusuf bu bozuk para delisi buradan mı çıktı?” diye sorunca:
“Evet, Hasan ağabey! Kim bu adam? Deli mi dedin?” diye sorunca Hasan ağabey kahkahayı bastı ve anlatmaya başladı:
“Adam bizim Berber Cemalin dükkânına girmiş, ona da on lira uzatıp bozdurmak istemiş, Cemal de kasadan bozuk paraları çıkarıp on lirayı bozmuş.” Ben merakla işin sonunda ne olacak diye merak ettiğimden Hasan’ın sözünü kesip:
“Eeee Cemal ağabey parayı bozmuşsa ne olmuş? Adam da bozdurmak istemişti ya?” Hasan bir kahkaha daha attıktan sonra:
“Cemal’in verdiği 50 ve 25 kuruşlukları da bozmasını istemiş. O da olan bütün bozuk param bu. Bunları da başka yerde bozdurursun diyince bizim Bozuk Para Delisi bütün madeni paraları Hasan’ın kafasına patlatmış. Zavallı Cemal’in kafası kan revan içinde. Üç dört yerine bant yapıştırdık.” Diyince, benim elim ayağım kesildi Hasan’a:
“Allah’tan bende bozuk para yoktu. Üstelik bir de bana elli lira vermişti. Cemal’in on lirası o kadar yara açtığına göre benim kafayı düşünmek bile istemiyorum.” Diyince Hasan gülerek otelden ayrıldı.