Dördüncü Murat’tan sonra tahta geçen İbrahim için çok şeyler söylenmiştir bunlardan biri herkesçe malum olan; (Deli İbrahim) diye anılandır. Diğeri ise (Boncuklu İbrahim) diye söylenir.

Deli olmasına kanıt olarak, balık dolu havuza akçe atması olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Öte yandan Boncuklu İbrahim denmesi de biraz deli olduğuna örnek gösterilir. Sultan İbrahim boncuk ile bezenmiş kaftanları giymeyi çok severmiş. Bu yüzden de ona Deli İbrahim denmenin yanı sıra Boncuklu İbrahim de denilirmiş. Tabi ki bütün bu söylemler sadece birer söylentiden ibarettir.

Her neyse gelelim bu günkü yazımızın konusuna:

Sultan İbrahim her Bayram namazından sonra camiden çıktığında fakir fukaraya akçe dağıtır onların hayır dualarını alırmış. Yine bir Bayram Baş Veziri ile Bayram namazından çıkmış. Camide olan garibanlar da çıkarak padişahın etrafında toplanıp bayramlık akçelerini almak için beklerken, Sultan İbrahim’in gözü bir grup insanlara takılıyor. Vezire dönüp:

“Bunlar camide değildiler ya Vezir. Kim bunlar böyle benden akçe beklerler?” vezir Sultan İbrahim’in kulağına eğilerek:

“Sultanım bunlar Dinsiz Gıptiler!” der. Sultan İbrahim bu dinsiz Gıptilere seslenerek:

“Benden akçe talep edersiniz. Ancak biz Müslüman olanlara akçe dağıtırız. Müslüman olun her birinize elli akçe vereyim!” der baş Vezir telaşla Sultan İbrahim’in kulağına eğilerek:

“Aman Hünkârım ne dersiniz? Bunlar Müslüman olduk deyip akçeleri alırlar, sonra yine dinsizliğe devam ederler!” Sultan İbrahim hafif bir tebessüm ile Vezirin kulağına fısıldar:

“Merak etme vezir sen sabret hele” Gıptilerin lideri uyanık biridir, diğerlerine fısıldayarak:

“Arkadaşlar merak etmeyin Sultan ne dilerse kabul edelim sonra biz yine eskisi gibi yaşantımıza döneriz.” Der ve Sultana dönerek:

“Kıymetli ve kudretli Hünkârım biz Müslümanlığı seçiyoruz. Ne yapmamız gerek?” Sultan İbrahim topluluğa dönerek:

“Önce Sünnet olacaksınız. Ondan sonra ne yapacağınızı söyleyeceğim!” der Gıptiler liderlerine dönüp:

“Sünnet diyor. Olacak mıyız!” lider toplumu teskin eder:

“Meraklanmayın arkadaşlar, sünneti gözünüzde büyütmeyin. Bakın Müslümanların küçücük sabileri kestiriyor. Bence kabul edelim.”der. Topluluk işin ucunda elli akçe olduğunu bildiğinden sünneti kabul ediyorlar. Ne kadar gıpti erkek varsa çocuklarına varıncaya kadar hepsi sünnet oluyor. Yemekler, pilavlar, tatlılar ve çengiler, köçekler derken gıptilerin lideri Sultana varıp:

“Sultanım dilediğiniz gibi sünnet olduk. Artık bizim akçeleri verecek misiniz?” Sultan İbrahim:

“Tabi vereceğim ancak sünnet olmayla Müslümanlık olmaz. Gerçek Müslüman temiz ve pak olur. Üzerinizdeki kirler katmanlaşmış bunlardan kurtulup temizlenmeniz gerekecek. Abdest almayı ve namaz kılmayı öğrenecek, üst üste en az yedi hafta Cuma namazında bulunup namaz kılacaksınız. Namaz sonrası diğer mümin garibanlar gibi sizde akçeleri hak etmiş olacaksınız!” Gıptilerin lideri arkadaşlarına durumu anlatır. Diğer gıptilerde bir huzursuzluk bir hezeyandır başlar kimi:

“Sen nasıl lidersin? Biz ne güzel sakince yaşayıp gidiyorduk, ellişer akçenin yüzünden düştüğümüz hale bak?” kimide:

“Delinin ipiyle kuyuya inilir mi? Adam akçe vermemek için işi yokuşa sürüyor. Hem biz namaz niyaz bilmeyiz. Nasıl yapacağız?” Diye münakaşalar uzayıp giderken gıpti lideri devreye girip:

“Arkadaşlar meraklanmayın onlar o namaz denen ibadeti nasıl yapıyorlarsa bizde onlar gibi yaparız. Soyduk, soyduk kuyruğuna geldik. Boşuna mı sünnet olduk? Şu Sultanın dediğini yapalım!” der nihayet liderin dediğini yapan gıptiler yedi Cuma namazından sonra cami önünde toplanıp padişahtan akçelerini almak için beklerler. Sultan İbrahim camiden çıkar vezirine hazırlattığı akçe keselerini başlar dağıtmaya.

Gıptiler akçe keselerin alıp:

“Padişahım çok yaşa dedikten sonra ellerini keseye daldırıp keseden çıkan bir akçeyi görünce şaşkınlıkla liderlerine dönüp:

“Bire zındık bu keselerde elli akçe yok. Sadece bir akçe var. Kırk dokuz akçe nerede?” sorunca lider padişah’ın huzuruna varıp:

“Hünkârım siz bize elli akçe vereceğinizi vaat etmiştiniz. Ama keselerde sadece bir akçe var.” Diyince Sultan İbrahim:

“Bilirim aslında sizin borcunuz daha çoktu ancak hüsnüniyetle Müslümanlığı kabul ettiğini için bu birer akçe mükâfattır!” der Gıpti lideri merakla sorar:

“Bizim ne borcumuz vardır Hünkârım?” Sultan İbrahim:

“Müslüman kişi Sünnet Cemiyeti tertipler ve bu cemiyetin masraflarını karşılar. Siz de o kadar akçe olmayınca sizin yerinize biz bu masrafı hazineden karşıladık. Yani sizler hazineye tamı tamına bin beş yüz akçe borçlandınız. Bu borcunuzu öderseniz size vaat ettiğim elli akçeleri dağıtırım!” der. Gıpti lideri beyninden vurulmuş gibi olur. Şimdi bu kızgın topluluğa ne diyecektir. Kara, kara düşünür. Süklüm püklüm topluluğa varır durumu anlatır. Topluluk neredeyse lideri linç edecekken lider topluluğa seslenip:

“Durun arkadaşlar. Madem Sultan kurnazlık yapmakta bizde kurnazlık yaparız.” Diyince topluluk hep bir ağızdan:

“Nasıl bir kurnazlık yapacaksın? Eğer bu da diğerleri gibiyse vay geldi senin haline!” lider hemen anlatır:

“Arkadaşlar hep beraber Sultana varıp biz Müslüman olmaktan vaz geçiyoruz deriz. Siz sözünüzden döndünüz bizde döndük deriz. O zaman garanti akçelerimizi verir.” Topluluk çaresiz liderin dediği gibi Sultana dertlerini söylerler. Sultan İbrahim:

“Ya demek böyle karar verdiniz?” lider büyük umutla:

“Evet Hünkâr’ım. Şimdi vaat ettiğiniz akçeleri verirseniz Müslüman olarak kalırız. Ferman Hünkârımındır!” Sultan İbrahim ayağa kalkıp:

“Demek öyle ha! Önce şunu bilin: (Maddiyat ile Müslümanlık olmaz!) ikincisi de Müslümanlığı kabul eden kişi de onun örf ve adetlerini de kabul etmiş olur. Bütün bunların haricinde devlete olan borcunuz öderseniz sizle eski yaşantınıza dönersiniz. Ödemez iseniz şeriatın hükmü ile kelleleriniz aldırtırım!” diyince korkudan mum gibi olan gıpti lideri soluğu topluluğunun yanında alır durumu anlatır. Topluluk çılgına dönmüştür. İçlerinden iri yarı biri:

“Ulan zındık bizim başımız bu uğursuzlukları sen açtın. Her gün yıkanmaktan imanız gevredi. Yetmiyormuş gibi bizi acılarla sünnet ettirdin. Birçoğumuzun kini yanlış kestiler onun kellesinden olduk. Şimdi padişahın borcunu veremeyecek durum değiliz bu defa da kellelerimizden olacağız. Biz sana demedik mi delinin ipiyle kuyuya inilmez diye?” lideri hayli hırpalayıp gizlice bir gece Osmanlı topraklarını terk ederler.