Bu günlerde ‘´ADALET´´ kelimesini diline dolayıp peşine insanları takıp Ankara´dan İstanbul´a yürüyen bir CHP klasiğini gördük. Sahi ya neydi bu dillerine Adaleti pelesenk etmiş olanların geçmişi hiç merak ettiniz mi? Adalet kavramı üzerinden Ülkemizi ve insanlarımızı rahatsız eden bu yürüyüşün amacı gerçekten de yerini buluyor mu? Şöyle bir hatırlayalım… Yıl 1945… Ülkemiz sözde demokrasi anlayışını savunan Tek Parti Hükumeti ile yönetiliyor. Dönemin başbakanı İsmet İnönü… “CHP´nin on yıllarca üstünü örtmeye çalıştığı bu olay Türk ve Azeri tarihine acı bir hatıra olarak kazınmıştır. 1945 yılında 146 Azeri aydın Stalin zulmünden kaçıyor ve Aras Nehri üzerinden Boraltan Köprüsü´nü geçerek Türkiye´ye sığınıyorlar. Öz gardaşlarıyla kucaklaşıyorlar. Stalin Türkiye´den bu Azerilerin iadesini istiyor. Dönemin CHP hükümeti, sınırdaki karakola telgraf çekiyor, İnönü hükümeti iş başında, mültecilerin iadesini istiyor. Karakol komutanı gözlerine ve kulaklarına inanamıyor. Emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak CHP hükümetinden net emir geliyor. Durumu anlatan Azeriler Türk askerlerinin boynuna sarılıp yalvarıyorlar: “Bizi teslim etmeyin. Bizi burada kurşuna dizin, kendi bayrağımız altında ölelim. Ancak karakol komutanı çaresiz 146 Azeri´yi teslim ediyor. Köprüyü geçen Azeriler, köprünün diğer tarafında Türk subaylarının gözünün önünde elleri bağlanarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu manzara sonrası canına kıydığı söyleniyor. Başka bir ADALET anlayışına bakalım Gene Milli Şef dedikleri İsmet İnönü dönemi bu sefer ki adalet anlayışları nedir bilir misiniz! Toplumun %99´nun Müslüman olduğu bir Ülkede Kuran okunmasını ve öğrenilmesini yasaklamak. 25/11/1944 tarihinde kabul edilen o kararla “Elif Ba” ve “54 Farzı” yasaklandı... 1881 sayılı Matbuat Kanunu´nun 2657 sayılı kanunla değiştirilen 51. maddesine göre, İcra Vekilleri Heyeti´nce 25/11/1944 tarihinde kabul olunmuştur”... Bitti mi peki dostlar bitmiyor… Gelelim yakın tarihlere öle uzaklarda aramaya da gerek yok… Müslümanların yaşadığı bir ülkede onlara inançlarının gereği gibi yaşamalarına saygı duymak adalet olsa gerek değil mi ? Ama bakın CHP ne yapıyor başörtüsü yasağının kalkması için düzenleme yapan Ak Parti Hükumetini engellemek için... ‘´Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hükümetin üniversitelerde başörtüsüne serbestlik sağlamasını öngördüğü Anayasa değişikliklerine karşı Anayasa Mahkemesi´ne başvurdu. Ntv´nin haberine göre, bu gün saat 11.00´da CHP´den Önder Sav ve milletvekilleri mahkemeye gelerek başvuru dosyasını iletti. Başvuruya Demokratik Sol Parti (DSP) milletvekilleri ve bağımsız milletvekili Kamer Genç de imza attı. İmzalayan toplam milletvekili sayısı 112. Hükümetin Anayasanın, ‘´Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi ‘´ başlıklı 42. maddesini ve ‘´Kanun önünde eşitlik´´ başlıklı 10. maddesiyle ilgili değişikliği 9 Şubat´ta Meclis´ten geçti. Oylamada 411 milletvekili lehte oy kullandı. Geçtiğimiz Cuma günü de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değişikliği onayladı. Değişikliğin Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğunu iddia eden CHP, Anayasa Mahkemesinden düzenlemenin yok hükmünde sayılmasını, şeklen iptalini ve yürürlüğünün durdurulmasını istiyor. Bitmiyor arkadaşlar bu yazdıklarımız ön planda kalan ADALET anlayışları kurcalayın bak biraz neler var neler… Son bir örnekle bitirelim yazımızı… Yine yakın tarih ve yine CHP‘nin adalet anlayışı! 2000 yılında seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer´in görev süresi 16 Mayıs 2007´de dolmaktaydı. TBMM cumhurbaşkanlığı adaylığı son başvuru tarihini 25 Nisan gecesi ve ilk tur oylama gününü 27 Nisan olarak belirlemişti. Seçim dönemine, başörtüsü ve laiklik tartışmalarıyla gelinmişti. Ülkenin çeşitli yerlerinde “Cumhuriyet Mitingleri” adıyla geniş katılımlı gösteriler düzenlendi ve iktidar partisinin, kendi siyasal çizgisinden bir ismi cumhurbaşkanlığına seçmesi engellenmek istendi. Seçimin kaderini ise, dört ay önce ortaya atılan 367 tartışmaları belirledi. Anayasa´nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için, ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) aranıyordu. Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 26 Aralık 2006´da Cumhuriyet´te yayımlanan yazısında, anayasada belirtilen 367´nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğunu ortaya attı. Bu görüşe göre oylamalara en az 367 kişinin katılması gerektiği, aksi halde sonucun geçersiz olacağı iddia edildi. Böylece meclisteki sandalye sayısı 354 olan iktidar partisi, tek başına kendi oylarıyla cumhurbaşkanı seçemeyecekti. Aynı dönemde ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal, iktidar partisinin uzlaşma olmadan kendi adayını çıkarması durumunda oylamalara katılmayacaklarını ve 367 tartışmalarının ciddiye alınması gerektiğini söyledi. İktidar partisi dönemin Dışişleri Bakanı olan Kayseri milletvekili Abdullah Gül´ü aday gösterdi. Bu arada yine iktidar kanadından Ankara milletvekili Ersönmez Yarbay adaylık başvurusu yapmıştı; ancak Yarbay ilk tur oylaması öncesi adaylıktan çekildi. İlk tur oylama 27 Nisan´da yapıldı. Toplam 361 oy kullanılırken, Abdullah Gül 357 oy aldı. Oylamanın hemen sonrasında, CHP 367 iddiasıyla seçimi Anayasa Mahkemesine taşıdı. Yani kısacası ADALET kelimesini pankart yapıp savunanlar böyleyse vay bizim halimize… |