Evet çok yazdım:
Başımızı deve kuşu gibi kuma sokmanın mantığı; kendimizi aldatmaktan öte bir şey getirmiyor.
Ülkemiz bölünme sürecine sokuldu; kurbaa örne-ği suda ısıtılmanın son aşamasındayız…
Tam Yüz Yıla varan bir sürecin son noktasına doğru yol almaktayız…
O dönemlerde emperyalizmin ağa babası İngiltere’nin hayal ettiği kukla bir Kürt devletinin oluşumunu, şimdilerde İsrail destekli Dünya Jandarması Amerika hayata geçirmek üzere…
Senaryonun noktalanmasına çok az bir zaman kaldı; eli kulağında yani…
Yazacak çok şey var. Ama ben kestirmeden gide-ceğim:
Irak’ın bütünlüğünü Saddam’ın otoritesi sağlıyor-du. O’nu yok etmeden Irak’ı bölüp parçalamak olası görülmüyordu…
Kimyasal silah bulundurma gibi hayali bir bahane ile Irak’ın üzerine çullanıldı, Saddam idam edildi. Kukla bir hükümetle her şey Sam Amcamızın deneti-mine girdi…
Başta petrol tabii…
Kuzey Irakta da Özerk Kürt Devleti’nin temelleri atılmış oldu…
Baba Bush ile başlayıp, oğul Bush ile sofraya konulan pişmiş aş, hedefin birinci aşamasıydı;
Şu anda Irak’ta adı bilinen bir hükümet var mı?
Olmadığı için IŞID denen örgüt kendine orada yer buldu; kısa sürede Irak ordusunun silahlarıyla ve Saddam’ın intikamcı komutanlarının yönlendirilmesiyle gelişti yükseldi…
Ve hatta:
Sünni İslam Halife Devleti’nin kurulduğunu ilan etti…
Buna en çok sevinenler ve Amerika’nın öksürüğü olmasa, resmen devlet olarak tanıyacak olanlar, Suudilerle Katar ve birleşik Emirlikleri idi…
Ülkemizi yöneten anlayış mı?
Ohooo! Neredeyse zil takıp oynayacaklardı; ah! Şu Obama’nın Beyzbool sopası olmasa…
Ne de güzel olurdu değil mi?
Ta Suudi Toprakları’nın güneyinden başlayıp, Esed’in de üzerinden silindir gibi geçerek, bizim gü-ney sınırlarımıza dayanan Sünni Bir İslam Halife Devletinin oluşması…
Bu hayalle IŞİD’e az mı destek verdik…Şanlı Türk tarihine yakışmayacak bir yaklaşımla; Musul Baş Konsolosluğumuzu kuzu kuzu teslim ettik…
Oysa:
Musul Konsolosluğu’nun binası bizim vatan topraklarımızın bir parçasıydı. “O’nun her karışı kanla sulanmadan düşmana teslim edilmezdi…” Öyle demişti Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ekibin önderi Mustafa Kemal Paşa…
Ama Türkiye’deki hükümranlarımız bir Kemal Pa-şa değildi; olamazlardı da zaten… Bu nedenle onlar için IŞID düşman değildi...
Aksine:
İslami Hilafet Devleti, hayal edilen ideallerin bir oluşumuydu; nasıl düşman olunurdu ki? Varlıklarına, değil bir Musul Konsolosluğu, Türkiye’nin tümü bile feda edilebilirdi...
Evet edilebilir; böylesi bir Milli İrade yanlarında olduktan sonra neler yapılmaz ki…
Nitekim:
IŞID’ın Kobani ye yaptığı saldırının Üçüncü Gününde: Güney Sınırlarımızda halkımıza hitap eden Sayın Cumhurbaşkanımız; “Kobani’nin düşmesi an meselesidir.” diyerek memnuniyetini halkımızla paylaşmıştır…
Ama:
Hevesimiz kursağımızda kaldı! Amerika tüm hayallerimize kurşun sıktı yine…
Sam Amca kendisince, yıllarca peşinde olduğu bir planın suya düşmesine izin veremezdi. Onlar için Kobani’nin düşmesi demek, kurulacak Kürt Devletinin İkinci aşaması olarak planlanan “Suriye Özerk Kürt Devleti’nin” sekteye uğraması demekti…
IŞID’ın üzerine bombaların yağdırılması bu nedenledir…
Şimdi sıra:
Türkiye’nin bölünmesi; Kuzey’den Karadeniz’e, Güney’den Akdeniz’e açılacak büyük bir toprak parçasını içine alan sözüm ona, federe bir Kürt Devletinin kurulmasındadır…
Güneydoğu topraklarımızda her gün yapılan yasa dışı eylemler, amacın belirtileridir.
Niyet kötüdür…
Yıllardır, ülkemize kök söktüren, birçok acıların yaşanmasına neden olan terör belası amacına ulaşmak üzeredir…
Daha vahimi ve daha elimi:
Türkiye on iki yıldır; “Kubura süpürülmeyip kullanılan” bir iktidar tarafından yönetilmekte ve Batı’nın ayak oyunları karşısında çaresiz kalmaktadır…
Ülke içinde aslanlar gibi, kükreyen iktidar anlayışı; Batı ve özellikle Amerika’nın karşısında “Süt dökmüş kedicesine” uysallaşmaktadır…
Sayın Cumhurbaşkanımızın son günlerdeki Kobani ve PYK hakkındaki kesin olan düşüncesini, tamamen 180 derece tersi olan Obama’nın görüşleri karşısında hemen değiştirmesi buna açık bir örnektir…
Bakar mısınız:
Dün: “Öcalan ile konuşan da, konuştu deyip de ispat edemeyen de şerefsiz ve ahlaksızdır.” diyen anlayış; bu gün İmralı’yı yol yaptı. Özel ulaklar, özel sekreterler, özel donanımlı mekan hazırlıkları…
Bunların hepsi niye? “Barış süreci sekteye uğramasın, şu genel seçimleri de kazasız belasız atlatalım.” diye mi?
Bir tarafta, birilerinin iktidarını sürdürme ihtirası, beri tarafta, topraklarımızın bölünüp parçalanma tehlikesi…
Ülkemizin bazı noktalarında bölünme fiili olarak kendini göstermeye başlamış, sıra malumun ilanına kalmıştır…
Şu aşamada buna dur diyecek tek kuvvet, milletin kendisi ve taşıdığı sağduyudan başkası değildir. Yurdunu seven, birlikte yaşamaktan onur duyan ve güç bulan herkes, Türkiye’yi, bu güzel yurdu bölmeye kalkanlara karşı kenetlenecek ve tek vücut olarak karşı çıkacaklardır…
Allah korusun; her ne ad altında olursa olsun ülke bölünürse, şu iyi bilinmelidir ki: Tehlikenin büyüğü torbadadır…
Bu tehlikede:
Sonu belirsiz bir iç savaşla, Türkiye’nin kan gölü-ne dönmesi demektir. Bundan yararlanacaklar da Batı’nın sansarlarıdır…
Unutmayın! Aklınızın bir kenarında bulunsun.