Haddini bilmek deyimi, sınırlarını ve kendini bilmek anlamı taşıyor. Ne olduğunun ve ne olmadığının farkına vararak mütevazı ol, merhametli ve alçak gönüllü ol demektir. Sen her şeyi bilemez, yapamaz ve gücü yetmez bir varlıksın. Sınırların olsun, sınırlarını aşma demektir. Dolu başaklar gibi başın yerde olsun ki kendine ve insanlığa faydan olsun. Boş başaklar gibi başın havada olursa ne oldum delisi olursun ve bir işe yaramazsın. Tarihimizde İbn-i Kemal olarak tanınan Kemâlpaşazâde, Osmanlı Devleti önemli paşalarından olup, hırslı çalışkan bir komutandır. Divan-ı Hümayun´ da önemli bir konum olan divan üyesidir. Alimin divanda kendinden üstün olduğunu görünce kendini ilme verir ve ulemadan olur. Hırslı ve kendi bilgisine aşırı güvenir. Ara ara halktan gelen sorulara da cevap verir. Bir gün huzuruna gariban bir derviş gelir: -Efendim size bir sorum olacak, der. İbn-i Kemal biraz mağrur bir şekilde: -Sor, der. Derviş: Efendim çok merak ediyorum, acaba Allah´ın bilgisi ne kadardır? Derdiğinde. İbn-i Kemal: -Sonsuz ve sınırsızdır. Derviş: efendim, aklım kıttır bunu gösterseniz dediğinde. İbn-i Kemal eline büyük bir kağıt parçası alır ve büyükçe bir daire çizer: -Allah´ın bilgisine bu daire kadar dersek, bu güne kadar gelen insanların bilgisi de ancak bir nokta çizerek bu kadardır dediğinde. Derviş:-Efendim bu nokta içinde sizin bilginiz ne kadardır ? Diye sorunca, İbn-i Kemal bu soru karşısında kendini toplar ve haddi aştığını gösteren dervişe “ne demek istediğini anladım ” der. Bu olaydan sonra daha mütevazı ve insanlara hoş görülü olur. Bilgi, makam-mevki ve servet insanı mağrur etmemelidir. Sınırlar aşılmamalıdır. Bir Hint Atasözü şöyledir: “İnsan servet ve bilgisi ile değil, tavır ve davranışları ile asil olur.” Örnek insan olmanın gereği söz ve davranışlara hakim olmaktır. Çok konuşmak bilgili olunduğu anlamına gelmez, çok konuşan insan iş/olayları abartabilir, hatta sözünü etkilemek için yalan katabilir. İnsanın iki kulak, bir ağız olması ‘iki dinle bir konuş´ diye ifade edilmiştir. Çok konuşmak sınırları aşma anlamına gelen haddi aşmanın yolunu açar. Söz gümüş ise sükût altındır, sözündeki gizem bu olsa gerek. Mesnevi´den bir hikaye: Bir gün adamın biri Mûsa peygambere gelir: -Ya Mûsa, ne olur duâ et de ben hayvanların dilinden anlayayım ve bundan kendime hisseler çıkararak daha iyi bir insan olayım, der. Hz. Mûsa: -Yürü, işine git, kaldıramayacağın yükün altına girme, bu hâlin senin için daha hayırlıdır” der. Adam dinlemedi, ısrar eder: -Ya Mûsa, ne olur hiç değilse kapımda yatan köpekle horozun dilini anlayayım” der. Adamın ısrarı karşısında Mûsa (as) her ne kadar bundan vazgeçmesi için uğraştıysa da, adam ısrar eder, durur. Bunun üzerine Hz. Mûsa bu konuda onun için duâda bulunur. Adam sevinerek evine döner. Ertesi sabah hizmetçisi evin avlusunda sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp düşer. Horoz koşarak bunu kapar. Köpek onun davranışına kızar: -Be horoz, bu yaptığın doğru mu? Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da. Mısır da yiyebilirsin, başka küçük taneleri de. Bense bu kapıda ekmekten başka bir şey yeme imkânına sahip değilim, neden benim rızkımı kapıyorsun? der. Horoz cevap verir: -Haklısın fakat hiç tasalanma, yarın bizim ev sahibinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını iyice doyurursun, der. Bunu duyan adam, hemen eşeği pazara götürerek satar. Ertesi sabah da bakalım köpekle horoz ne konuşacaklar diye onları izlemeye başlar. Köpek horoza sitem ediyordur: -Yahu horoz kardeş, hani eşek ölecekti, biz de karnımızı doyuracaktık, ne oldu? der. Horoz: “Eşek ölmesine öldü, lâkin başka yerde; çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat sen hiç merak etme, yarın at ölecek, o zaman daha büyük ziyafete konacaksın” der. Bunu duyan adam ahıra koşar, atı aldığı gibi pazara götürüp satar. Sevinerek evine döner: “Bu hayvanların dilini öğrenmek çok iyi oldu, böylece zarardan kurtuldum” diye düşünüyordur. Ertesi sabah, acaba bugün ne konuşacaklar diye köpekle horozun yanına yaklaşır. Köpek yine horoza kızıyordur: -Yahu horoz, bu sefer de dediğin çıkmadı, yoksa sen de mi yalana başladın?” der. Horoz: “Hayır, ben yalan söylemedim, at ölecekti lâkin sahibimiz onu da sattı. Fakat merak etme, yarın onun çok değerli hizmetçisi ölecek, o zaman onun hayrına yemekler, helvalar verilecek, hepimiz doyacağız” der. Bunu duyan adam hiç vakit kaybetmeden hizmetçisini götürüp satar. . Adam, “Bu horozla köpeğin dilini öğrenmem iyi oldu. Böylece pek çok zarardan kurtuldum” diye düşünerek sevinir ve ertesi gün yine köpekle horozun konuşmalarına kulak verir. Köpek bu defa çok kızgındır: -Yalancı horoz! Der, hani hizmetçi ölecek bu sayede karnımız doyacaktı, günlerdir beni yalanlarınla avutup duruyorsun, bu sana yakışır mı?”Horoz: -Ben yalancı değilim ve yalan söylemem. . Hizmetçi gerçekten öldü, lâkin burada değil, başka yerde. Çünkü sahibimiz onu sattı. Fakat hiç iyi etmedi. Çünkü bu sefer sıra kendine geldi. Zira ilkin kazâ-belâ eşeğe gelecek, böylece sahibimiz kurtulmuş olacaktı. Eşeği satınca, onun yerine ata geldi; atı da satınca hizmetçiye geldi. Hizmetçiyi de sattığından belâ ona gelecek. Sıra kendisinde, yarın sahibimiz ölecek, o sayede hepimiz doyacağız” der. Bunu duyan adam ah vah eder, başını yerlere vurur, ama iş işten geçmiştir. Haddini bilmek güzel değil mi? Yunus´un dediği gibi “ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır”. Sözü bizlere haddini bilmeyi hatırlatmıyor mu? Ya Hacı Bayram-ı Veli´nin “Sen seni bil sen seni” sözü. |