Ebette bir sanattır. Hem öyle bir sanattır ki; benzerini bulmak kolay olmaz. Özel yetenek ister… Allah vergisi yani… Tabiidir ki azıcıkta mektebinde okumuş olmak gerekir. Hatiplik gibi mesela! Demagoji: Yunancadır. Demos; halk demek, agogos da, liderlik yapmak anlamına gelirmiş… İkisi birleşince: halkın lideri, halkların lideri şeklinde algılanıyormuş… Ama demagojinin başka lügat anlamları da varmış: Şöyle: Bir kimsenin, bir gurubun duygularıyla oynayarak, abartılı ya da gerçekle ilgisi olmayan sözlerle onların aklını çelip, kendi tarafına çekme sanatıymış. Bir başka tanım: Halkın ön yargılarına dayalı olarak yapılan, destek arayıcı siyasi konuşmaların tümüne denirmiş… Biz buna; karaya beyaz diyerek millete yutturabilen liderlik sanatı desek olur mu? Kararı siz verin… Tarihte, gelmiş geçmiş liderlerden hafızamızda yer edenleri şöyle bir masaya yatıralım: Örneğin: George Waşington: Demagog değildi. Öyle olsay-dı; kozmopolit olan Kuzey Amerika halkını birleştirip, bugün dünya jandarmalığı yapan devletin temelini atamazdı… Gerçekleri doğru olarak halkına anlatarak birliği sağlamıştır… Wilson Churchill: İkinci Dünya harbinde İngilizlere savaşın gerçeğini anlatarak; açlığı vaat etmiş, halkın sabır ve özverisini sağlamıştır. İlle de başbakan kalabilmek için demagoji yapıp halkını kandırmamıştır… Demagoji cambazlığına gelince: Bunların başında Adolf Hitler ve Mussolini gibi liderleri sayabiliriz. Bunlar gerçekten kelimenin tam anlamıyla demagog özelliği olan insanlarmış… Birisi İtalyanları, diğeri Alman halkını öyle ipnotize edip, öylesine kendilerine bağlamışlardı ki: Mussolini Faşizmin, Hitler de Nazizmin kurucuları ve uygulayıcıları olmuşlar. Söyledikleri her söz, ağızlarından çıkan her keli-me; ister yanlış olsun, ister doğru, kitlelerce tapınırcasına kabul görmüş, biat edilmiş… Böylesi bir ortamın yaratıcısı olan bu iki liderin kaprisi, İkinci Dünya Harbini doğurmuş ve bu savaş da, Elli Milyon insanın ölümüne neden olmuştur… Cumhuriyet Türkiye’sine gelince: 1923- 1950 yılları arasında geçen tek parti döne-minin liderlerinin hiç birinde demagojik söylemler görülmez. Böylesi bir durumu yaratmaya belli ki ihtiyaç-ları da yoktu… Ne Atatürk, ne İnönü ne de kısa bir dönem başbakanlık yapan Bayar’ın, söylemlerinde ve yaklaşım-larında demagoji vardır. Bu liderler, kitleleri kendileri- ne çekmek, buradan nemalanma gibi beklenti sahibi olmamışlardır… Millete; gerçek olan, yapılması ve uyulması gereken acı da olsa ne ise, onu söylemişler; onların kafasını çelerek, kendilerine sempati toplama yoluna sapmamışlardır… Ama ne var ki: Çok partili döneme geçildikten sonra, oy avcılığı ön planda tutulunca; demagoji sanatı da öncelik kazanmaya başlar… İnönü’yü ayıracak olursak: (Ki O; hiçbir zaman demagojik söylemlerden nemalanan karakterde bir lider değildi.) Rahmetli Menderes ten Rahmetli Erbakan’a, yine Rahmetli Özal ve Rahmetli Ecevit olmak üzere hepsi yeri zamanı geldikçe, ucundan kenarından demagoji sanatını kullanmışlardır… Tabii: Cum Baba unvanlı, Allah uzun ömür versin Sayın Demirel de bu listeye dahildir… Ama bir lider var ki: Demagoji denilince şapka çıkartılır. Hatta: Ansiklopedilere bile girebilir; tıpkı Sayın Baykal’ın Hizipçilik tanımında anıldığı gibi… Çıraklık, kalfalık ve ustalık derken, demagoji sanatında zirve yapan bu devlet adamımızın ismi bende saklı kalsın; deşifre etmek istemiyorum, çünkü korkuyorum… Yaş 76. Bana göre yolun yarısındayım! Bundan ötesini tazminat ödeyerek, maazallah hapis yatarak geçirmek istemem… Görmüyor musunuz 17 Aralık’ta olanları: Kutular içerisinde gizlenmiş dolarlar ve tutuklanan bir banka müdürü… Evlerde ele geçirilen kaynağı belirsiz, insanın dudağını uçuklatacak miktarda paralar ve tutuklanıp götürülen bakan çocukları… “Kaz gelecek yerden ufacık kuşu esirgemeyen” havuz doldurucu iş adamları. Her şey meydanda, her şey net, her şey apaçık… Ve hatta: Olaylarla ilgisi görüldüğü zannıyla görevden alınan bakanlar ve görev yerleri değiştirilen, olayı deşif-re ederek kamuya duyurma suçu işleyen! yargı men- supları ve kolluk kuvvetleri… Ama bir lider çıkıyor; aslanlar gibi kükreyerek, yiğitler gibi haykırarak! “Bunların yolsuzluk ve rüşvetle ilgisi olmadığını, iktidara kumpas kurulduğunu, yapanların, devlet içinde örgütlenmiş paralel bir yapı olduğunu.” Öyle güzel, öyle masumane anlatıyor ki… Ayrıca: Savunmasını güçlendirmek için de: Tutuklu olanların tümü salınıyor ve el konulan paralar da iade ediliyor. Böylece: Kendisini seven, her eylemini destekleyen insanları; yolsuzluk ve rüşvetin olmadığına ikna edebiliyor... Dahası: “Helal hoş olsun; yolsuzluk oluyorsa bile para, bizim paramız, size ne? Siz olsanız yemeyecek misiniz?” gibi söylemlerle, liderlerine bağlılıklarını gösteriyorlar… İşte: Demagojide ustalaşmak bu… Olmayanı var, var olanı da yok diyerek insanları ikna etmek, kendisine bağlayabilmek, her babayiğidin harcı değildir! Bunu başarabilen bir demagoji sanatkarıdır… Tabii bu arada haksızlığa uğrayanlar da: Koltukla-rını kaybeden bakanlar… O garibanların suçu neydi ki?!!!!!