Ne de güzel söylemiş Yunus Emre değil mi? Ne de güzel gönderme yapmış asırlar öncesinden bu çağa. Gönül gözü açık olan adamların işidir, çağlar sonrasına mesaj göndermek. Yoksa burnunun ucunu göremeyenlerin göndereceği mesaj, ancak 'oda'lardan duyulur.

Bize kakalayacaktınız değil mi? Sizi gidi köftehorlar siziiii. Oh, ne âlâ memleket. Al pazardan takkeyi hırkayı, sat 'oda'lardan dini.

Hâlâ tarikatların içerisine adam yerleştirip, İslâm'a, Müslüman'a çamur atma siyaseti güdüyorsunuz. Biz, bu iğrenç siyasetin 90lar'da kaldığını düşünürken ama siz bu hususta size inanacak birilerinin hâlâ var olabileceğini sanıyorken, sazan avına çıkmaktan hiç vazgeçmiyorsunuz.

Biz, uzaya çay içmeye gideceğiz yakında (kahve de olur), siz hâlâ sahte şeyhi oynayan adamlarınızla, ayağımıza çelme takacağınızı sanıyorsunuz ya, işte buna çok gülüyoruz.

Yıllar önce devletin içine yerleştirdiğiniz ve din hususunda en büyük istismarı yapmış olan adamınız Fetö'den bu yana, artık kimse size bu alanda prim vermiyor, vermeyecek de. Geçti artık o çamur at izi kalsın siyaseti.

Gelişin biraz Huuu, uzay diyoruz, çay diyoruz. Sahte şeyhler ile uğraşacak vaktimiz yok bizim. Bunlarla gelmeyin bize. Seviyeyi düşürmeyin.

'Oda'larda besleyip büyüttüğünüz 'şey'hcikleriniz ile neyi umuyordunuz ki? Anlıyoruz, etekleriniz tutuştu, 2023'e gelmeden ne sıçratsak kârdır telâşıyla hareket ediyorsunuz, ama yavrum bu kaseti daha önce izlemiştik biz.

Acınız büyük tabii. Eh, o mahallenize bile sokmadığınız başörtülü hanımlar şimdi; orduda, okulda, haddini bildireceğiniz, devlete meydan okunamayacak yer olan mecliste, sağınızda, solunuzda, her yerde. Buna da yürek dayanmıyor hâliyle. Sadece bu da değil. Bunun tankı var, ihası var, sihası var, hastanesi var, yolu var, hizmeti var, gazı var, var oğlu var. E ne yapacaksınız peki şimdi? Eskiden olsa işiniz kolaydı. Çek oradan bir sarıklı tacizci haberi, al sana mis gibi irtica.  İşiniz zor artık. Öyle 'oda'larda tuzak kurup, eski moda âdetlerle hükümet deviremez, itibar zedeleyemezsiniz.

Gelelim bize.

Her ne kadar bilinçli olsak da bu provokasyonlara karşı, yine de başımıza gelen tüm bu aldanışlar, kitabı okumadığımızdan ileri geliyor. Herkes, birileri okusun, bize anlatsın diyerek, kitabı anlama gayretine girişmiyor.

Sanıyoruz ki, karmaşık ve anlamayacağımız bir lisan ya da hissiyat ile karşı karşıya geleceğiz. Bunun için bir eğitilmişe ihtiyaç duyuyoruz, oysa yaratıcı o kadar açık ve anlamaya uygun şekilde ifade etmiş ki; okusak, nice anlamlar devşireceğiz. Çocukluğumuzdan bu yana hepimize telkin edilen böyle bir anlayışın içerisindeyiz maalesef. "Sen anlamazsın, anlaman için ilim gerek, elini sürme, öyle yaparsan günah, böyle yaparsan kafir" diye diye, aramıza kitap ile uçurumlar koydular. Amaç da bu değil miydi?

Şimdi ise öyle bir manevî açlığın içerisine düştük ki; her peygamber diyenin ayağına toz, her Allah diyeni başımıza taç eder olduk.

Hepimiz aynı kitaptan mesulüz ve bu kitap, her önümüze gelenin insafına, anlayışına bırakılmayacak kadar mühim bir kitap.

Lütfen okuyun.

Saygılar...