Cumhuriyet; sokakta, kenarda, bucakta unutulmuş bir eşya değildi elbet…

O:

Anadolu teknesinde, ata kanıyla yoğrulmuş, nesil-den nesillere yaşatılacak ve “İlelebet payidar kılına-cak” kutsal bir emanettir… 

O’nun harcında:

Kaç koçyiğidin canı, kaç Anadolu kadınının kahır dolu çilesi vardır…

Evet, sokakta bulmadık cumhuriyeti…

O’nu kuranlar:

Osmanlı Mülkü’nün her bucağında, o mülke göz koyanlara karşı, canlarını siper ederek; savaşa, savaşa ancak, bu kara parçasını, yamyam batı emperyalistlerin elinden kurtarabilmişler…

Bunlar:

Mehmetlerdi, Mehmet oğlu Mehmetler… Analar-dı… Sırtında mermi, kucağında bebesi, çıplak ayakla rıyla kar üstünde raks eden bacılardı…

Ayyaş İki Mehmet de başlarındaydı tabii!...

Öyle bir cumhuriyet kurmuşlar ki Mehmetler, bu Mehmet oğlu Mehmetler; yetişecek, “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür…” Nesiller sayesinde, sonsuza dek yaşar sanmışlardı…

Yaşayacak cumhuriyet, elbet yaşayacak ama; sadece adı yadigar kalacak… İçeriği, cumhuriyet önce-si özleme yöneldi. Gidiş oraya… Yeni Cumhuriyet gibi mesela…

“Benim Valim! Benim Kaymakamım! Benim Başbakanım! Benim Hükümetim! Benim Toprağım! Benim Hakimim! Benim Savcım! Benim, be-nim, benim; hepsi, her şey benim…”

Ve hatta:

“Cumhuriyet de benim, kral da padişah da sultan da benim; her şey benle başlar, benle devam eder, ben ile biter…”

Bu 12 yıldan bu yana, yeni Cumhuriyetin özetidir.

Ne acı ki:

1945 yılında, çok partili döneme geçildikten sonra, politikacıların oy toplama sevdası, cumhuriyetin kuru-luş felsefesini unutturdu…

Yurttaşlara şirin görünüp oylarını alabilmek için geçici, göz boyayan temelsiz pratikler cumhuriyet atılımlarını durdurup yerinde saydırdı…

Oysa Cumhuriyetin yapısı, evrensel çağdaşlaşma üzerine inşa edilmişti.

Bilinir ki: Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma yazma oranı, erkeklerde %6-7, bayanlarda %o4 (Binde 4) lerde idi. Eğitimde Birlik (Tevhid-i Tedrisat) Yasasıyla son hızla okuma yazma seferberliğine geçilip bu oran yükseltilmeye başlandı…

Sanat Mektepleri ve Köy Enstitüleri uygulamasıy-la, üretim içinde eğitime öncelik tanınarak, ülkenin kırsalında tarımsal, kentsel alanda da sanayi gelişiminde çok büyük kazanımlar elde edildi…

Örnek üretim çiftlikleri, tohum ıslah istasyonları, modern tarımcılıkta başı çeker ve ülke ihtiyaçlarını karşılarken, şimdilerde ise; azılı düşman ilan ettiğimiz, İsrail’in GDO’lu tohumlarına bağımlı haldeyiz…

1930’lu yıllarda uçak yapıp ihtiyaç fazlasını yurt dışına ihraç eden Cumhuriyet Türkiyesi ile şimdiki kıyaslayabilir misiniz?

Bu gün dağ taş İmam Hatip Okulları, yer gök Kur’an kursları… Buralarda eğitilen ihtiyaç fazlası gençlerimiz ne olacak, ülke ekonomisine ne kazandı-racaklar?

Klasik Liselerimiz, Anadolu liselerimiz ne üretiyor-lar laftan başka? Üniversite mezunlarının bile iş bulmakta zorlandığı ülkemizde; bu gençlerin geleceğini düşünen var mı?  

Bu gün, Endüstri Meslek Liseleri Eğitim Programlarında: Yaparak öğrenme yerine, bakarak öğrenme tercih ediliyor… Öğrenci artışına paralel olarak, fiziki kapasite yeterli değil…

Allah aşkınıza:

Sizler hiç kedilerin kasap olduğunu gördünüz mü? Onlar, kasap et keserken hep bakarlar ve bakarlar;  hepsi o kadar işte…

Örneğin:

İnegöl sanayisi kalifiye elaman diye yanıp tutuşur-ken, olanak kıtlığından olsa gerek; cesaretsiz, donanımsız, kendine güveni olmayan Endüstri meslek Lisesi mezunu gençlerimiz boş gezebiliyor…

Hatırlasanıza:

Şu aralarına girmek için can attığımız Avrupa Ülkelerinden Birisi, İkisi dışında: Kadılarda seçilmeyi bırakın, seçme hakkı bile yokken; 1930’lu yılların orta- larında genç Cumhuriyet, Türk Kadılarına hem seç-me hem de seçilme olanağını getirmişti…

Böylece Tük Anasına, Türk Kızlarına; toplum için-de, gerek sosyal gerek, iş yaşamında erkeklerle eşitlik sağlanmıştı…

Şimdilerde: Göstermelik birkaç uygulamanın dışında tüm gayretler; kadınlarımızı eve kapatmak ve erkeğin kulu kölesi durumuna getirmek…      

Hele durun bakalım:

Şu önümüzdeki genel seçimlerde kadınlarımızın da büyük desteğinle, Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşılsın! O zaman seyredin siz: 91 yıldır gözümüz gibi koruduğumuz Cumhuriyet ne hale gelecek...

Vaki olacak hep göreceğiz: Sırtımızdaki papaz cüppesi “İşi bitti” diyerek çıkarıp atılacak, yerine İmam Cüppesi mi, yoksa Hilafet Cüppesi mi olur, hangisi zamana uygunsa o giyilecek…

Taaa! 1923’de Cumhuriyetin kuruluşuna gücü ye-tip de engel olamayanların torunları, O günlerin intikamı için yanıp tutuşmakta; tek, tek Cumhuriyet devrimlerini kullanımdan çıkarıp, yerine şeri hükümleri getirme hayaliyle yanıp tutuşmaktalar; oklar orayı gösteriyor.

91 yıllık Cumhuriyetin Türk Milletine kazandırdıklarını, yazmaya kalksam; ciltler almaz. Bu gün tek Laik Müslüman Devlet olarak, dünyaya örneksek; va-rın gerisini sizler düşünün…

Dileğim o ki:

İnşallah, halkımız gerçeği görür, bunlara fırsat vermez de, sokakta bulmadığımız bin bir meşakkat ile bu günlere kadar koruyabildiğimiz atalar yadigarı cumhuriyetimizi, kurda kuşa yem yaptırmayız…