Dalıp gitmelerim meşhurdur benim. Kimi zaman şen bir kahkaha atarken, yemek yerken, hatta çok heyecanlı bir olayı anlatırken bile konuşmayı keser öyle çok uzaklara dalar giderim.

Dalıp gitmelerim meşhurdur benim. Kimi zaman şen bir kahkaha atarken, yemek yerken, hatta çok heyecanlı bir olayı anlatırken bile konuşmayı keser öyle çok uzaklara dalar giderim. Annem kendi çapında espri yapıp “bizimki yine transa geçti” der. Aslında çok kızar bu huyuma. Neymiş, genç kızlar dalamazmış. İnsanlar yanlış anlarmış. “Nerelere dalıyorsun, ne düşünüyorsun” sorusunu ise asla sormaz. Çünkü bilir ki mutlaka aklımdan çok önemli şey geçmiştir. Veya çok önemli bir plan yapmakla meşgulüm. “Ben kızımın ciğerini de bilirim, beyninden geçenleri de” der gibi sadece gözlerimin içine bakar ve susar.
Tüm benliğimle dünyanın tam ortasında pür dikkat hayata odaklandığım bir sırada Annemin “Filiz, karşı komşumuzun eşi vefat etmiş” demesi üzerine dünyadan tekrar koptum ve yine uzun dalmalarıma geçtim. Nasıl dalmayayım ki ? Daha dün adam kendi balkonunda oturmuş çayını yudumluyordu. Bir birimize başımızla karşılıklı selam bile vermiştik hafif tebessüm eşliğinde...
Ve şuan cansız bedeni yatağında boylu boyunca uzanıyordu...
Ne fenasın be hayat. Elimizin altından sabun gibi kayıp gidiyorsun. Ben henüz dalmıştım ki Annemin sesiyle irkildim. “Ben evlerine gidiyorum cenaze arabası geldi, sende kalk merhum gidene kadar ayakta bekle...” Hemen başıma bir örtü aldım ve balkona çıktım. Dün selam verdiğim adama bugün duayla veda ediyordum.
Aynı gece rüyamda kendimi ölmüş olarak gördüm. Evde müthiş bir kalabalık vardı. Ağlayanlar, dövünenler, tanımadığım yüzlerce insan başımda yüzümü açıp bakmak için birbirlerini eziyorlardı.
Ben ise sadece onları izlemekle yetiniyordum yattığım yerden. Beni banyoya taşıdılar hiç tanımadığım bir kadın beni yıkamaya başladı. Çok utanmıştım. Annemde yardım ediyordu kadına. Anneme beni soymasınlar utanıyorum diye avazımın çıktığı kadar bağırsam da sesimi duyuramadım. Daha sonra beyaz çarşafa sıkı, sıkı sardılar beni. Oysa benim sıkıntıya gelemediğimi sevdiklerim çok iyi bilirlerdi. Neden izin veriyorlardı bunu yapmalarına...
Evdeki ağlama sesleri henüz kesilmişti ki, birden feryat, figanlar koptu. Beni kapalı bir kutuya koymuş götürüyorlardı. Annem kutuya sarılmış yavrumu bırakın götürmeyin diye ağlıyordu.
Kapalı olduğumdan etrafı göremiyordum ama arabada olduğumu anlayabilmiştim. Arkamızda  uzun bir konvoy vardı. Sessiz, sakin bir o kadar da ürkütücü ilerleyen araba topluluğu bir birini takip ediyordu.
Her zaman bindiğim deli gibi başımı arabanın camından sarkıtıp sesim kısılana kadar tezahürat yaptığım şen, şakrak gelin konvoyuna benzemiyordu. Oysa başımı camdan çıkartıp deli gibi bağırıp sonrada babamın hemen arkamızdaki arabadan bana kızgın bakmasını öyle çok istemiştim ki. Ne var ki bunu yapmam imkansızdı. Her kafamı kaldırışımda kafam tahta kutuya çarpıyor, tekrar boylu, boyunca uzanmak zorunda kalıyordum.
Nihayet sıkıcı bir yolculuktan sonra gideceğimiz yere yetişmiş yolumuza yaya olarak devam etmeye başlamıştık.
Çevremdeki herkes nereye gittiğimizin bilincindeydi. Sadece ben bilmiyordum. Uçsuz, bucaksız her tarafı yeşilliklerle dolu olsa da bana hiç güven vermemişti olduğumuz yer.
Artık kutudan kurtulmuş serbest kalmanın sevinciyle güle, oynaya oralarda koşmaya başlamıştım.
Benim dışımda herkes adımlarını temkinli atıyordu. Yüzlerindeki korkulu ifadeye anlam verememiştim. Sanki bir mayın tarlasındalardı ve atacakları yanlış bir adımda mayın patlayacak oracıkta infilak edileceklerdi.
...Ve yolun sonuna gelmiştim artık. Ben ölmüştüm bunu yavaş, yavaş idrak etmeye başlamıştım. Yaşayan insanların adım atmaya bile korktuğu mayın tarlası gibi gördüğü yer bir mezarlıktı. Bana göreyse orası ekin tarlasıydı. El birliğiyle beni oraya ekip bırakıp gideceklerdi. Sonsuzluğa ekilen bir fidandan başka şey değildim filizlenir miydim, zamanla çiçek açar- mıydım veya bir meyve ağacı olur muydum bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey vardı, o da artık dünyada olamayacağımdı.
Kan ter içinde sabahın ilk ışıklarında yatağımdan fırladım. Kabus dolu bir rüyayla tüm gece cebeleşmiştim. Fakat bu rüya bana hayatın gerçeğini bir kez daha yüzüme haykırmıştı. Yarının yok. Bugününü hatta bir saatini bile iyi değerlendir. Bende hemen uygulamaya geçtim ve ilk olarak anneme koştum ve sımsıkı sarıldım. Düşmanlık, kin, nefret, para peşinden koşmak bunlar boş şeyler. Bugün başkasına dua ederken, yarın bize dua edecekleri ihtimalini aklımızdan çıkartmayalım. Böylelikle ömrümüzü boş yere geçirmemiş oluruz.
Saygılar...