Toplum olarak merhametli ve vicdanlı bir milletiz. İçimizden çürük elmalar çıksa da bunlar istisnadır. İşte bugün ben sizlere bu istisnalar üzerinden seslenmek istiyorum.
Geçenlerde televizyonda bir haber izlemiştim. Küçük çocuklara köpek saldırmış birini feci şekilde ısırarak hastanelik etmiş. Orada bulunanlar hayvanı iyice bir hırpalamışlar ve köpek can havliyle kaçıp canını kurtarmış. Bu haber yayınlanırken orada ki vatandaşların birçoğu sokak köpeklerinden şikâyetçi olduklarını dile getirmişti. Sürekli olarak yetkililerin bu işe el atmadıklarından dert yamaktaydı.
Şimdi gelin şu işin bir de aslına bakalım: Ben çoğu zaman sokakta başıboş dolaşan hayvanları görüyorum. Ancak gördüğüm hayvanların hemen hepsinin kulakları küpeli. Yani bu ne demek Belediye yetkilileri bu köpeklerin sağlık kontrollerini yapmış ve hayvan barınağına alınmış demek. Öyleyse “Bu hayvanların sokaklarda başıboş dolaşmaları nasıl oluyor?” diye sormakta haklısınız. Bu hayvanların sokaklarda başıboş dolaşmasının nedeni çok açık!
Büyüklere nazaran çocukların hayvan sevgisi daha fazla olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Hal böyle olunca da çocuklarımız bir hayvan edinmek için babalarını ikna ediyorlar ve onlarda çocuklarının isteği doğrultusunda hayvan barınaklarından bir köpek alarak evlerinin bahçesinde beslemeye başlıyorlar. Bir zaman sonra bu iş aileye külfetli gelmeye başlıyor ve neticede aldıkları köpeği tekrar barınağa götürmek yerine yeniden sokaklara terk ediyorlar.
Burada hayvan sevgisinin sadece birkaç gün veya birkaç ay olması insanı hayli düşündürmüyor değil. Bu tutum sadece hayvana yapılan bir haksızlıktır. Hal böyle olunca, yukarıda belirttiğim gibi aynı zamanda sağlığımız açısından ve hayvanların kızdırılması sonucunda hırçınlaşıp tehlikeli bir hal almasına da neden olabiliyor.
Geçenlerde bunlardan birine ben şahit oldum. Üç-beş çocuk ellerine aldıkları tahta parçaları ile zavallı bir köpeğe saldırıp onu kızdırarak diğer çocukların üzerine kışkırttığına görmüştüm. Bu olaya ben tepki gösterip çocukları dağıttım. Ancak ben oradan biraz uzaklaşınca bu yaramazlar yeniden hayvanı taciz edip kızdırmaya başladılar. Benim üzüldüğüm tek şey orada sadece ben yoktum. Gelip geçenlerden biri bu çocuklara engel olabilirdi! Ancak görünen o ki bu olaya seyirci kalanların pekte umurunda değildi.
Bizler çocuklarımız yetiştirirken bir şeyleri eksik yaptığımızın açık bir kanıtı idi bu olay. Ben şimdi soruyorum. O köpek o gün birkaç çocuğu ısırıp hastanelik etmiş olsaydı acaba suçlu köpek miydi? Yoksa onu bu hale getirmeye çalışan çocuklar mıydı? Hayvan sevgisini çocuklarına aşılamayanlar, bu tür olaylardan sonra hayvanları suçlu bulup, öldürmeye ve onlara vahşice işkence yapmaya yöneltebiliyor. Oysa kendisinin bir yansıması olan çocuğundan ne beklenebilir? Bu gün hayvanları kızdırıp onları tartaklayan çocuklar yarın büyüdüğünde de aynı duygular içinde hayvanlara böyle yaklaşmalarından daha doğal ne olabilir ki!
Boşuna mı söylenmiş Yunus Emre:
“Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü!” diye.
Öyleyse? Ailelere düşen en önemli şeyin hayvanlara karşı sevgi ve şefkatle yaklaşmayı çocuklarımıza öğretmeliyiz. Bunu onlara çocuk yaşlarda anlatırsak ileride böyle olumsuzlukları yaşamamış oluruz. Unutulmamalıdır ki sevmek çocuk yaşlarda başlar. Çocuklarımıza sevgiyi öğretirsek, onlarda çevrelerine, hayvanlara bitkilere ve yaşadığımız dünyaya karşı sevgi ile yaklaşır. Hayvanları korur ve sever. Çevresini temiz tutar, kirletmez, kirleteni de uyarır. İşte o zaman ortada hiçbir sorun kalmaz.
Sevgi ile dolu mutlu günlere…