Toplumun en büyük problemlerinden biri ilgisizliktir. İş yerimizde verim alabilmek için çalışanları motive ediyoruz. Başkalarına iltifat ediyoruz. Ancak bunu evdekilerden esirgiyoruz. Peki evimizdekiler insan değil mi? O hayatı birlikte paylaştıklarımız. Çocuklarımız, hayatımızın en güzel meyveleri. Bunların iltifata, sevgi ve muhabbete ihtiyaçları yok mu? . Elbetteki var. Ancak bizler, maalesef toplum olarak sevgi ve muhabbetimizi tam anlamıyla muhataplarımıza yansıtamıyoruz. Bazı insanlar ve özellikle de gençler ise sevgiyi çok hoyratça harcarlar. Yetişkinlerin acı tecrübelerini yaşamadıkları için kıymet bilmezler. Sevgide cömertlik insana çok şey kazandırır. Nasıl ki bir kuyuya kovayı daldırdıkça sürekli temiz su çıkmakta ise, sevgi de aynı şekilde dağıttıkça çoğalan bir özelliğe sahiptir. Bir kişide; bir demet tebessüm, iki fincan muhabbet, birazcık ilgi, dolu dolu şefkat, bir miktar da nezaket varsa, bu güzel yemeğin adına insanlık denir. Gönül sofralarımızı böyle güzel nimetlerle donatıp, herkese ikram edelim. Sofranızdan sevgi yudumlayanlar hem sizi hem de kendilerini tedavi ederler.Hz. Mevlâna der ki; Ne mutlu sevmeyi bilene ve ne mutlu sevmeyi öğrenmek isteyene... Gönül ekranı çok hassastır. Ufacık bir parazit onu karartır. Öyleyse gönülleri hoş eylemeye bakmalıyız. Gönül bahçelerinin alabildiğine tahrip edildiği bu yalancı dünyada, bizler her şeye rağmen, sevgi ve muhabbet çiçeklerini yeşertelim. Başkaları dikenlere takılıp kalsa da, bizler muhabbet güllerinin peşinden koşalım. Küçük bir tebessüm, içten bir selâm, “İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıkça yaşlanırlar.” İnsanı güzelleştiren gönlündeki sevgi ve yüzündeki tebessümdür. Gülümsendiğinde güzelleşmeyen bir yüz yoktur. Bunlar aynı zamanda mutluluğun temel şartlarıdır. Sevgisiz insan sağlıklı da olamaz. Sevgi, kâinatın en mükemmel varlığı insanda ufuklaşır. Menfi tesirlerden, sıkıntı, üzüntü ve korku gibi duygulardan hırpalanan insan vücudu, ancak sevgi ile biyolojik düzeni sağlayabilir. Şu güzel sözdeki gibi olalım; Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım. Kim para kaybederse çok şey kaybetmiştir. Kim bir dost kaybetmişse daha fazlasını kaybetmiştir. Dostu kıskanmak, dostunun başarılarından rahatsızlık duymak, dostluğu bitirir. Cenab-ı Hak´dan sonra, sevgiye en lâyık varlık insandır. Habibullah “Allah´ın sevgilisi” vasfı, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberimiz için söylenmiştir. Dolayısıyla, her insan, mutlak birbirini sevecektir. Çünkü Hadis-i Şerifte; “Mü´minler, birbirini sevmek, acımak ve şefkat hususunda bir vücut gibidir. Vücuttan bir organ rahatsız olacak olsa; diğer organlarda uykusuzluk ve ateş ile ona iştirak ederler. (Rahatsız olurlar)” (Buhari,Edep,27) denilmekle, insanların birbirlerine yar ve yardımcı olmaları, iyi zamanlarda birlikte oldukları gibi, kötü zamanlarda da birbirlerinin yardımlarına koşmaları gerektiği hatırlatılıyor. Şeyh Sadi; “Dostların yanında zincire bağlı kalmak, düşmanların yanında sefa sürmekten iyidir. Dostun dostluğunu, düşmanın düşmanlığını Allah´tan bil. Çünkü bütün kalpler O´nun elindedir. Her ne kadar atılan ok, yaydan çıksa da, akıllı insan onu yaydan bilmez. Yayı tutan kimseden bilir. Güneş bu kadar güzel olduğu halde onu seveni hiç işitmedik. Çünkü her gün görünüyor. Kışın bulutların arasında kaybolunca, onu nasıl özlüyoruz.” Dostlarımızı kaybetmeden özleyebilmeliyiz. Yunus Emre ise; Ölüm haberi gelmeden, ecel yakamız almadan, Azrail hamle kılmadan, gel dosta gidelim gönül. Diyerek iş işten geçmeden dostun kıymetini bilmeyi vurgulamıştır. Baki der ki; Dost üç çeşittir. Biri gıda gibidir her gün aranır. Biri ilaç gibidir gerektiğinde aranır. Biri hastalık gibidir ondan kaçılır. Hz. Ali ise; Açık yürekle konuşan düşman, içten pazarlıklı dosttan iyidir. Demekle dostluğu sorgulamışlardır. Kent hayatı dostluk duygusunu yüreklerimizden çaldı. Eskiden ilgi alanları azdı, insanlar dostluğa ihtiyaç duyardı. Sokrates; “Kimi şanı, şöhreti, serveti ister. Ben ise dost isterim, derken dostluğun özlemini çekmektedir. Bugün bazı insanlar para biriktiriyor. Kimi kin ve öfke biriktiriyor. Kaç kişi dost biriktirebiliyor. Gerçek dost elini tuttuğunda kalbine dokunandır. Gerçek dost sıkılmadan utanmadan göğsüne başını yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlayabildiğin kişidir. Dostlukların çok yıprandığı, dostların çok azaldığı günümüzde dostlarımızın kıymetini bilmeliyiz. Dostun kıymetini anlamak için onu kaybetmeyi beklemeyelim. Özür dilemek için dostumuzu kırmayı, onu incitmeyi asla yapmayalım. Barışmak için kırgınlığa fırsat vermeyelim. Küsüp konuşmadığımız dostlarımız varsa, her doğum günümüzde bu yıl kaç kişiye barışmak için gittim, sorusunu kendimize soralım. Dostun sevgisi aranarak bulunmaz. Ummadığınız hiç beklemediğiniz bir anda hayatınıza giriverir, elinizden tutar. Kısacası, Her insan kalbini gülümsetecek dost bulmalıdır. - Karıncaya sormuşlar; - Nereye gidiyorsun? - Dostuma, demiş. - Bu bacaklarla zor,´ demişler. - Karınca; Olsun, varamasam da yolunda ölürüm. demiş.. Yolunda ölünecek dostlarımız olsun. İyi arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremeyebilirsin ama orada olduklarını bilirsin. Bir dosttan duyacağın güzel bir sözü erteleme, dostunu ziyaret etmek için onun hastalanmasını, davetine icabet etmek için onun ölümü haberini ve selasını bekleme. Hz.Mevlana; “Dostum sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsün gülistan olursun. Diken düşünürsün dikenlik olursun” diyerek, insanı olumlu düşünceye davet eder. Çünkü olumlu düşünce yapıcıdır, sevgiyi doğurur. Olumsuz düşünce yıkıcıdır, nefreti doğurur. Olumsuz düşünen insanlar en çok kendilerine zarar verirler. Öyleyse kendine bir iyilik yap. Olumlu ol, hayatın anlam kazansın. Vücudun sağlıklı olsun. Eflatun da derki; “İnsanlar para kazanmak için sağlıklarını kaybederler. Sağlıklarına kavuşmak için para öderler. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Hiç yaşamamış gibi ölürler. Mutlu olanlar her şeye sahip olanlar değil, ellerine geçen fırsatları en iyi değerlendirenlerdir.” |