Beşerî Coğrafya Boyutuyla Anadolu veİnegöl: Değerli Okuyucum! İnegöl üzerine yapacağım bu tarihsel sohbetin ikinci bölümüne başlamadan önce İstiklâl Marşı şâirimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy’un şu kıtasını sizler-le paylaşmak istiyorum. Bakınız! Merhum bu kıtasıyla bizleri nasıl uyarıyor : “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı ! Düşün! Altındaki binlerce kefensiz yatanı . Sen, şehit oğlusun… Yazıktır, incitme atanı! Verme! Dünyaları alsan da bu cennet vatanı...” İstiklâl marşı şâirimizin bu uyarısını göz önünde bulundurarak siz okuyucularıma İnegöl coğrafyasının beşerî ve de insânî boyutunu kısaca anlatacağım. Tarihî verilere göre mîlattan önce on birinci asırda vukû bulan meşhur Eğe göçleri sonrasında batı kıyılarından başlamak suretiyle Anadolu’da ilk yerleşimler, başlamış ; Eğe Denizi kıyılarından itibaren İç Anadolu’ya doğru aşama aşama aşağıda isimlerini sıraladığım yerleşim alanları, tesis olunmuştur : Likya = (Muğla ve Aydın yöresi) – Lidya = (İzmir ve Selçık yöresi) - Mizya = (Balıkesir ve Edremit yöresi)– Berğama – Troya = (Ezine ve Çanakkale yöresi) – Nikya= (İznik yöresi) – Nikomedya = (İzmit yöresi) – Prussa = (Bursa yöresi) – Modra = (İnegöl yöresi) – Bilekoma = (Bilecik yöresi) – Firikya= (Eskişehir yöresi) – Galatya = (Sivrihisar ve çevresi ) – İkonya= (Konya ve yakın çevresi) – Kapadokya= (Nevşehir ve yakın çevresi) – Filedelfiya = (Manisa ve yakın çevresi) - Panfilya= (Antalya ve yakın çevresi) ve de Antakya . Görüldüğü üzere; milattan önce 11’nci asırdan itibaren Anadolu coğrafyasında ilk yerleşim, batıdan doğuya doğru gerçekleştirilmiştir. Gerçekleşen bu yerleşim sonrasında Anadolu’da ilk defa Milattan ön-ce 297 yılında Nikya =İznik merkezli olmak üzere; Bitinya Devleti kurulmuştur. Bitinya Devleti, milattan önce 74 yılına kadar 223 sene yaşadıktan sonra Romalılar tarafından yıkılmıştır. Ardından da Anadolu’ da Milattan Önce 74 yılında başlayan Roma hakimiyeti, milattan sonra 395 yılına kadar kesintisiz 469 sene devam etmiştir . 395 yılında Roma imparatorluğu ikiye ayrıldıktan sonra İstanbul merkezli Doğu Roma imparatorluğu kurulmuş ve Anadolu, Doğu Roma imparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiştir . Pağanizm = çok tanrılı dini inancını terk eden Roma İmparatoru Kostantin, Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Anadolu’da yerleşen halk da yavaş yavaş Hıristiyanlaşmıştır. Bunun en somut örneği, İnegöl coğrafyasına adını vermiş olan ilk Hıristiyan azizlerinden “ Aziz Tomas” tır. Aşağıda genişçe açıklanacağı üzere; Aziz Tomas, Aryenizm mezhebine mensup olduğu için Milattan sonra 325 yılında ve imparator Kostantin’in himayesinde İznik’ te toplanan ilk rûhânî konsil tarafından aforoz edilmiştir. Ardından da imparator Kostantin tarafından Aziz Tomas ve aynı görüşü paylaşan arkadaşları idam edilmiştir. Sonra da İnegöl ’e verilmiş olan “Antiktoma” adı, değiştirilerek İnegöl, “Anjelokoma” ismiyle anılmaya başlamıştır. Büyük Selçuklu hükümdarlarından Alpaslan, 26 Ağustos 1071 yılında Bizans’a karşı yaptığı Malazgirt Savaşı ’nı kazandıktan sonra Anadolu coğrafyası, ilk defa Türklere açılmış ve Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1074 yılında ilk defa İznik merkezli Anadolu Selçuklu devleti ’ni kurmuştur. İşte 1071 yılından itibaren Anadolu coğrafyası , doğudan başlamak suretiyle aşama aşama Müslüman Türklerin hakimiyetine girmeye başlamıştır. Hiç şüphesiz İnegöl coğrafyası da 1074 yılında İznik merkezli olarak kurulan Türk hâkimiyetinden etkilenmiştir. İlerleyen zaman içinde yapılacak tarihî sohbetlerde bu konuda daha detaylı bilgiler, siz aziz okuyucularım ile paylaşılacaktır. 1) Anadolu Coğrafyasın’da İlk Yerleşim : Beşerî boyutuyla Anadolu coğrafyasına bakıldığında ilk yerleşimin Eğe ve Marmara Deniz’i kıyılarında kurulan koloniler ile başladığına şahit olmakta- yız. Zamanla bu yerleşimin, Erdek-Edincik, Mudan-ya ve Gemlik kıyılarına uzandığını ve sonunda Nikya’da= İznik’te odaklanarak Bitiya Devleti’nin kurul- duğunu görmekteyiz. Günümüzdeki pozisyonu ile ifade olunacak olur ise Çanakkale-Ezine coğrafyasın-da kurulmuş olan “Troya-Kenti”, Antik çağda Anadolu coğrafyasında kurulan ilk şehirdir. Zira Çanak- kale Boğazı’nı aşarak Anadolu coğrafyasına ilk ayak basan “Trak”lar, Eğe-göçleri sonrasında Anadolu’nun batı kıyılarına gelip yerleşen” Mizya” lılar ile birleşerek “Bitin” leri , oluşturmuşlardır; “Bitin”ler de Anado-lu’ da ilk defa “Nikya=İznik” merkezli Bitinya Dev- leti’ni kurmuşlardır. Böylece ; Eğe göçlerinden sonra Antik çağda Anadolu coğrafyasında ilk yerleşim, Trak ve Mizyalılar ile başlamış; onların birleşmesi ile de yukarıda ifade edildiği üzere ; “Nikya = İznik” merkezli olmak üzere ilk defa Anadolu coğrafyasında “ Bitinya Devleti” kurulmuştur. “İzmit = Nikomedya” ve “Bursa = Prussa” coğrafyalarını da içine alan “İznik = Nikya” merkezli Bitinya Devleti, Anadolu’da ilk kurulan devlet olma niteliğini taşımaktadır. Hiç şüphesiz bu çağda İnegöl coğrafyası, Bitinya devletinin nüfûz alanı içinde kalmıştır. Helenistik düşünce tarzının ve pağan inancının ,yani: çok tanrılı puta tapıcılığın hakim olduğu bu devirde Anadolu coğrafyası üzerinde 12 adet “Olimpos Da-ğı=Tanrı Dağı” belirlenmiştir. Bu dağlardan en önemlisi, “Mizya Olimposu” adı verilen Bursa-Uludağ’ dır ki senenin belirli günlerinde baba tanrı “ Zevs” ile ana tanrıça “Kıbelâ” nın burada buluştuğuna inanılmıştır. Açıkça görülüyor ki Antik çağda İnegöl coğrafyası , siyâsî nüfûz alanı itibariyle, İznik merkezli Bitinya devleti’nin etkisi altındadır . İnanç ve düşünce yapısı itibariyle de pağan inancının ve de helenistik düşünce- nin tesiri altındadır. İnegöl coğrafyasının doğusunda ise “Gordiom” ve “ Hattuşaş” merkezli Frikya ve Galatya toplumları yer almıştır. Roma ve Bizans devirlerine gelindiğinde; Romalı’lar devrinde “pağan-inancı” yaşanırken İnegöl coğrafyası, “Modra” ismi ile anılmıştır . Bizans devrine gelindiğinde ise ilk dönemlerde İnegöl coğrafyası , “Antiktoma” ismiyle anılmış ; Milattan sonra 325 yılında İznik’te toplanan ilk rûhânî mecliste İnegöl coğrafyasına adına vermiş olan Aziz Tomas, afaroz edilerek imparator Kostantin tarafından idam edildikten sonra İnegöl coğrafyasının adı, değiştirilmiş ve İnegöl, “derin uykuya dalan melek” anlamına gelmek üzere ; “Anjelokoma” adıyla anılmaya başlamıştır. 2) İnegöl coğrafyasında yerleşim: Bir önceki sohbetimde sizlere arzettiğim şekilde İnegöl coğrafyası, doğu-batı istikametinde uzayan iki dağ silsilesi ile bu iki dağ silsilesinin arasında ve de deniz seviyesinden 320 metre yükseklikte yer alan 142 kilo metre kare büyüklüğünde bir ovadan ibarettir . İnegöl Ovası’nın güneyinde yer alan Uludağ ve Domaniç dağları silsilesinden çıkan debisi yüksek sekiz adet akarsu , İnegöl Ovası’na inmekte ve kuzeye doğru akarak bu ovayı, bir baştan bir başa , geçmektedir. Ancak bu akar sular, Kuzeyde Ahî Dağı’nın batı bölümünde yer alan “ Yenişehir-Eşiği ” ni aşarak Yenişehir Ovası’na geçerken oluşan 50 metrelik bir direnâj yeterli olmadığından Hamzabey ve Karadere boğazlarından geçemeyen bu akarsular, Akhisar, Adabînî, Zındancık ve Kozulca köyleri’nden başlamak suretiyle geriye doğru tepmiş ve İnegöl Ovası-nı, geniş bir göl haline getirmiştir. Bu nedenle İnegöl Ovası, yılın her dört mevsimin- de su ve batak ile kaplanmıştır. Antik çağda uzun yıllar, beşerî coğrafya açısından ,İnegöl Ovası , yerleşi-me açılamamıştır. Bu coğrafyada ilk yerleşim , sade- ce ovanın çevresinde ve sözü edilen sıra dağların eteklerinde tespih tanesi misali sıralanan köylerin kurulmasıyla gerçekleşmiştir . İnegöl coğrafyası’nın komşu belde ve yöreler ile bağlantısı,İnegöl Ovası’nı çevreleyen sıra dağların üzerinde yer alan “derbent=üst geçit ” veya “bel = va-dî taban geçit ”ler, aşılarak sağlanmıştır . İnegöl Ovası’nı çevreleyen bu iki sıra dağ silsilesi üzerinde yer alan üst ve alt geçitleri , saat yelkovanı istikametinde doğudan batıya doğru hareket ederek şöyle sıralayabiliriz : Ahî Derbendi – Sınırbeli Derbendi – Doma-niç Derbendi – Mîzâl Derbendi – Ağıllıkaya Derbendi – Boğazova Derbendi – Kıran Derbendi - Ulular Derbendi – Delikli Kaya Derbendi ve Dümezrea Derbendi . Söz konusu bu derbent ve geçitlerin en önemlisi ve de işlek olanı “Ahî Derndi” ile “Ulular Derbendi” dir. Çünkü doğuda Çin’ den başlayarak Avrupa’ da İspanya’ya kadar uzayan “tarihî-ipek yolu”nun Bursa ayağı, sözü edilen bu iki geçidi aşarak Bursa’ ya ulaşmaktadır. Şöyleki : İpek yolununun İnegöl coğrafyasından geçen Bursa ayağı , günümüzdeki Pazaryeri İlçesi’nden başlayarak güzergah olarak Nazîf Paşa - Kurşunlu– Kulaca –Kozulca – Adabînî - Akhisar- Domaköy- Aksu ve Kızıklar adıyla anılan köyleri geçerek Bursa’nın Yıldırım semtine ulaşmaktadır. İkinci derecede önemli olan geçit ise “Domaniç derbendi” dir ki bu geçit de İnegöl kasaba merkezini Domaniç yöresine bağlamaktadır . Domaniç yöresi ise yönetim açısından tarihî süreç içinde 1930 ’lu yıllara kadar dâima, İnegöl’ e bağlı olarak değerlendirilmiştir . İlk sohbetimde işaret edildiği üzere ; Bizans hakimiyetinin ilk yıllarında İnegöl coğrafyası , “ Antiktoma” ismi ile anılmıştır . “Toma “nın oğlunun yeri anlamına gelen “ Domaniç“ yöresi de İnegöl coğrafyası ile bir arada değer - lendirilmiştir. 3) İnegöl Höyüğü’nün tesisi ve Ova Üzerinde Kurulan İlk Yerleşim Alanı : Yaz mevsiminin dışında göl ve bataklık haklini alan İnegöl Ovası’nda Bedre Deresi ile Hocaköy Deresi, eski tabiî yataklarında akar iken ikisi arasında Deydinler Köyü ile Akhisar Köyü doğrultusun- da “Diğrîhî Çayırı” adı verilen bir “ su-batmanı = su kesim çizgisi ” oluşmuştur. İşte bu su batmanı üzerin-de takriben milattan önce 2000 yıllarında - günümüzde halk arasında “Yokuş” adıyla anılan “İne- göl-Höyüğü” yapay bir şekilde tesis olunmuş ve bu höyük üstüne de “ Akhisar- Höyüğü” nün interlandı= arka planı olmak üzere ; çok küçük bir yerleşim alanı olarak İnegöl Kasabası kurulmuştur. Tarihî ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde hareket eden ticaret kervanlarının mal değişim ve takas yeri olarak kullandıkları Akhisar Kalesi ile onun interlandında= arka planında yer amış olan İnegöl Kasabasındaki “Nakkarezen Çiftliği” de antik çağda önemli bir panayır yeri olarak değerlendiril miştir. “Modra” adı verilen küçük bir yerleşim alanı olan İnegöl Kasabası, antik çağda başta Akhisar Kalesi olmak üzere; Kulacahisar Kalesi’ne ve de Kozulca Köyü’ne , devlet tarafından kontrol altında tutulan ” sırt yollar = dolğu yollar ” ve “Honta” köprüleri ile bağlanmıştır. Küçük bir Yerleşim alanı olan İnegöl Kasabası’nın Deydinler Koyü ile bağlantısını oluşturan güzergâh dışında kalan dört bir tarafı, su ve bataklıklar ile çevrili olduğu için İnegöl Kasabasının çevresine, ayrıca, her hangi bir kale ve sur duvarı inşa edilmemiştir . Çevredeki köyler ile bağlantı, “Sırt-yollar” ve bunların üzerinde kurulmuş olan “ honta ” köprüleri ile sağlanmıştır. 1299 yılında Turgut Alp eliyle İnegöl coğrafyası fetih edilerek Türk hâkimiyetine girinceye kadar tarihî süreç içinde İnegöl Kasabası’na yapılan giriş ve çıkışlar, daima, siyâsî otoritenin bilgisi dahilinde bu sırt yollar üzerinde kurulmuş bulunan honta köprüleri aracılığı ile gerçekleştirilmiştir. 4) Sosyal ve Ekonomik Açıdan İnegöl Coğrafyasında Hassâsiyet Arzeden Noktalar: Bir önceki parağrafta işaret edildiği üzere ; hem güvenlik ve hem de ekonomik açıdan İnegöl coğrafyasındaki en hassas noktalar, Kolcahisar, Akhisar,Kozulca köyleri ile İnegöl merkezindeki Nakkâre- zen -Çiftliği’ dir . Bu üç noktanın dışında kalan diğer üç hassas noktanın başında ; “Oylat Ilıcası”, gelmektedir . Diğer ikisi ise maden ocaklarının yer aldığı “Cevher Lala Karyesi” dir ; bir diğer ifade ile , günümüzdeki Maden Köyü ile İnegöl tekfurlarının yazlık saray olarak kullandıkları Çiftlik Köyü civarındaki “ Kızıl -Saray” veya “Kızlar-Sarayı ” dır ki tarihî belge- lerde sarayın bulunduğu bu yöre, “ Lipetoma = ke-nar ve kıyıda oturan Toma “ adıyla anılmaktadır. 5) İnegöl Coğrafyasında Ulaşım ve Yerleşim: Antik çağda Roma ve Bizans devirlerinde İnegöl coğrafyasında görülen ulaşım yollarının en önemlisi, hiç şüphesiz, tarihi ipek yolunun Bursa ayağını oluşturan ulaşım yoludur. Bu yolun güzergahı da günümüzdeki yerleşim yerleri dikkate alındığında şöyle sıralanabilir : Pazaryeri İlçesi- Ahi Dağı üzerinde Nazifpaşa =Yukarı Derbent –Kurşunlu- Eymür-Supürtü-Kulaca- Kozulca- ( buradan ayrılan bir kol, Hamzabey ve Boğazköy üzerinden Yenişehir’e gitmektedir.) Adabînî - Akhisar – Domaköy – Aksu - Kızıklar ve Yıldırım üzerinden Bursa’ ya ulaşır. Görüldüğü üzere; tarihi ipek yolu, İnegöl Ovası’nın kuzey kenarını, doğu-batı istikametinde yalayarak geçmektedir . İnegöl Ovası’nin güney kıyısında yer alan ve günümüzdeki durumu itibariyle;Akıncılar- yenice- edebey- Cer- rah- Çeltikçi-Hocaköy-İsaören -Deydinler – Ortaköy – Alibey - Çandır köprüsü - Çitli maden suyu-Kınık-Özlüce güzergâhından Kurşunlu Beldesi’ne ulaşan bir “ su-kesim çizgi yolu” vardır ki Uludağ ve Doma-niç dağlarından gelen bütün derbent ve yayla yolları ile buluşur. Bir diğer ifadeyle bu çevre yolu, Uludağ ve Domaniç dağlarından inen yayla yollarını ve derbentleri İnegöl kasabansa bağlar . Günümüzde İnegöl Ovası’nda görülen köylerin hiç biri , o devirde henüz kurulmamıştır . Yukarıda sözü edilen “sırt yollar” ve bu yolların üzerinde kurulu bulunan “honta köprüleri ” dışında İnegöl coğrafyasında her hangi bir ulaşım tesisi yoktur. İnegöl coğrafyasındaki yerleşime gelince ; isimleri yukarıda zikredilen ve İnegöl Ovası’nın çevresini kuşatan sıra dağların eteklerinde kurulmuş olan köylerin dışında antik çağda Roma ve Bizans devir- lerinde İnegöl Kasaba merkezi hariç- hiç bir yerleşim alanı yoktur . 6) Antik Çağda ve Romalı ’lar Devrinde İnegöl: Mîlattan önce 2000 yıllarında tarihî ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde yer alan Akhisar Kalesi’nin interlandı = arka planı olarak tesis olunan İnegöl Höyüğü üzerinde çok küçük bir yerleşim alanı olarak kurulmuş olan İnegöl Kasabası, bir anlamda küçük bir korsan yatağı niteliği taşımakta ve tarihî ipek yolunu kullanan ticaret kervanlarından aldıkları haraç ve gümrük vergileri ile geçimlerini sağlamaktadırlar. Bir önceki bölümde Kulacahisar, Kozluca ve Akhisar bağlantılarının, İnegöl ile nasıl gerçekleştirildiği aktarılmıştır. Oylat Ilıcası o devirde de ele alınmış ; o günün şartlarına ve imkânlarına göre imar edilerek halkın hizmetine sunulmuş ve bir sağlık merkezi olarak değerlendirilmiştir. Ancak kaplıca tedavisi sonuç vermeyen ve burada hayatını kaybeden kişiler, ılıcanın yakın çevresine açılan çukurlara,derin vadilere veya tabiî mağaralara gelişigüzel gömüldüğü için bu ılıca, ölüler yatağı anlamına gelmek üzere ; “ Öl-yât” adıyla anılmaya başlamış ise de daha sonraki yıllarda bu sözcük, halkın ağzında evrilerek “Oylat” şeklini almıştır. Deydinler Köyü’nün interlandında =arka planında yer alan maden ocakları da bu dönemde keşfedilmiş ve işletilmeye başlanmıştır. İnegöl kasaba merkezinde devleti temsil eden tekfurlar = yöneticiler, günümüzde İnegöl Belediye Başkanlık binası olarak kullanılan eski hükümet konağının yerinde ve İnegöl Hüyüğü’nün güneye bakan cephesinde kışlık saraylarını yaptırmışlar ve buradan Mizya Olimpos Dağı’nın, İnegöl Ovası’na bakan cephesinde inşa ettir- miş oldukları yazlık Kızıl saraylarını gözlemişlerdir . Bir sonraki bölümde açıklanacağı üzere ; bu çağlarda Mizya Olimpos Dağı diye isimlendirilen Uludağ’ın, Romalıların ve de Bizanslıların sosyal hayatında ve dinî yaşantılarında son derece önemli bir yeri vardır. 7) Bizans Döneminde İnegöl ve Uludağ: Bir önceki sohbetimde açıkladığım üzere ; Bizans devrinde bu yörede Hıristiyanlığı ilk yayan Aziz To-mas olduğu için İnegöl’ün adı, Aziz Tomas’a nisbet edilerek “ Antiktoma” adını almıştır . Daha önce antik çağda kullanılan “ Modra” adı terk edilmiştir. Ancak ilk Hıristiyan azizlerinden olan Tomas, Hz. îsa’nın , Allah’ın oğlu olmadığı inancına sahip olan Aryenizm Mezhebine mensup olduğu için Milattan sonra 325 yılında İznik’te toplanan ilk rûhânî konsil tarafından aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Bizans imparatoru Kostantin de Aziz Tomas ve arkadaşlarını idam ettirmiştir. İnegöl’ün adı da bundan sonra değiştirilmiş ve “derin uykuya dalan melek” anlamına gelmek üzere ; İnegöl’e “Anjelokoma” adı verilmiştir . Hatırlanacağı üzere; tarihsel süreç içinde Hıristiyanlığın mezhebî yorumu ile ilgili olarak iki mezhebî görüş ortaya çıkmıştır . Bunlardan birincisi , Katolik mezhebidir . İkincisi de Ortadoks mezhebidir . Katolik Mezhebinde rûhânî lider, “Papa” dır . Papa, Allah’ın oğlu olan Hz. İsa’nın yer yüzünde mutlak vekilidir. Bu nedenle bütün imparatorlar,krallar ve devlet reisleri onun emrine tabî olma durumundadır. Başta İtalyanlar olmak üzere bir çok Avrupa ülkesi, Katolik mezhebini benimsemiştir. Ortadoks Mezhebî anlayışında ise dînî ve rûhânî lider, “Patrik” tir. Patrik, siyâsî otoritenin üstünde değildir. Bir anlamda impartorların, kralların ve de devlet reislerinin en yakınında bulunan danışmanlarıdır. Başta Bizans olmak üzere Rusya ,Yunanistan, Bulgaristan ve de Sırbistan , Ortadoks mezhebine bağlıdırlar . Ortadoks mezhebine göre dinî lider olan pat- rik ve onun temsilcisi olan diğer Hıristiyan din adamları, zaman zaman siyâsî otorite ile ters düştüklerinde İstanbul’ dan kovulmuşlar ve Bursa –Uludağ’ a sürgün edilmişlerdir. Bu sebepten Evliya Çelebi, başta olmak üzere, Osmanlı müellifleri Ulu Dağ’a, “ Ruhbân Dağı, Keşiş Dağı ve Papaz Dağı” gibi isimler vermişlerdir. Uludağ’ın İnegöl Ovası’na bakan cephesinde inşa edilen kırmızı mermer saraya da İstanbul’ da siyâsî otoriteye karşı gelen “Rahibe” ler, sürgün edildiği için bu saray, “Kızlar-Sarayı” adıyla anılmıştır. Şüphesiz İnegöl tekfurunun yazlık sarayı da bu civarda yer almıştır. Unutulmamalıdır ki antik çağda yaşanan mitolojik düşünce ve inanışa göre “Mizya Olimposu” diye anılmakta olan Uludağ’ da baba tanrı Zevs ile ana tanrıça Kıbelâ’nın, yılın belirli günlerinde bir araya geldiklerine inanılmıştır. Bu demektir ki târihî süreç içinde her devirde Uludağ’da mistik bir hava yaşanmıştır. Bu durum, Osmanlı‘lara bile tesir etmiş ki İstanbul’da siyâsî otorite ile anlaşamayan üst seviyede- ki devlet adamları, Gelibolu’ya sürgün edilirken , dersiâm ve müderris gibi üst seviyedeki din bilginleri de Bursa’ ya sürgün edilmişlerdir. İnegöl coğrafyasını kanatları altına almış olan Bursa-Uludağ’ın gölgesinde yaşayan İnegöl’lü hemşehrilerim, bu tarihî gerçekleri hatırdan çıkarmamalıdırlar.