İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en bü-yük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav); 571 yılında kameri aylardan Rebi’ül- evvel ayının 12. gecesi pazartesi günü sabaha karşı Mekke’de doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlid Kandili” denir. Babası Abdullah, annesi Aminedir. Babası onun doğumundan iki ay kadar önce vefat ettiğinden biricik oğlunu görememiştir. Peygamberimiz altı yaşında iken de annesi vefat etmiştir. Sekiz yaşında da dedesi Abdülmuttalip Hazretleri de vefat etmiştir. Da-ha sonra ona amcası Ebu Talip sahip çıkmış ve büyütmüştür. Bu gece hepimiz için bayram gecesidir. Çünkü ortaçağın insanlık üzerine çökmüş kâbusu, içleri karartan bulutları bu gece dağılıp yok olmuş, karanlıklar parçalanarak yerlerini bu gece aydınlığa bırakmıştır. Bu gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun baş aşağı devrildiği görüldü. Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi. Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü. Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi. Bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresinin sularının taştığı görülmüştür. Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır. Gerçekten de O’nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehalet ve kü-für ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulüm baskısı sona ermiştir. Vahşet için, cehalet için, insanlık dışı davranışlar için, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen anlayışlar ve vahşi gelenekler için, haklarından ve haysiyetlerinden uzaklaştırılan kadınlar için, hak ve adalet mefhumları için bu gece bir dönüm noktası olmuştur. Bu gece kadınların esaret zincirleri parça parça olmuş, kişiliklerine, hak, hürriyet ve haysiyetlerine yeniden kavuşmuşlardır. Bâtılın, maddi ve manevi her çeşit putların ve taassubun yıkılışı bu geceye rastlar. Mevlid-i Şerifin yazarı Süleyman Çelebi’nin; “Yaradılmış cümle alem şâduman / Gam gidup âlem yeniden buldu can” diye anlattığı, alemin yeniden can bulduğu ve alemlerin Muhammed Mustafa(sav)’e kavuştuğu gecedir. Mevlid kandilleri, Hz. Peygambere olan sevgimizin pekiştirileceği, bu anlayış ve inançla birbirimize karşı olan kardeşlik duygularının güç kazanacağı geceler ve zaman dilimleridir. Sevgili Peygamberimiz bir Hadisi Şerifte şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, beni ana- babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz” (Tecrid-i sarih terc.1/31, Hadis no:14). Allah Resulü’nün bu uyarısı üzerinde biraz durma-mız gerekir. Bundan, O’nu çok sevmemize ihtiyacı olduğu sonucunu çıkarmak yanlış olur. Hayatını incele- diğimiz zaman görürüz ki, O’nun bu uyarısı, bizim mutluluğumuzun, kendisini çok sevmemize bağlı olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. O sevilecek ki sevgilerin en yücesi olan Allah sevgisine ulaşılabilsin. O sevilmedikçe örnek kişiliğinden yararlanmak mümkün olmayacak, dolayısıyla en yüce sevgiye ulaşmak-ta imkansızlaşacaktır. Nitekim yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Rasülüm de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” ( Al-i İmran,31) buyurmuştur. Bu ayet ve Hadisi Şeriften anlaşıldığı gibi Allah sevgisine giden yol, Allah Resulü’nün sevgisinden geçmektedir. Bu sevgi sözde kalmayacak, O’nun gü-zel ahlakı benimsenecek, bu sevgiye aykırı olan davranışlardan sakınılacaktır. Yalan söylenmeyecek, hile yapılmayacak, kimsenin ırzına, namusuna, malına ve canına göz dikilmeyecektir. İhtikar ve karaborsacılık yapılmayacaktır. Piyasaya hileli mal sürülmeyecektir. Özellikle ihracat yapanlarımız, yabancılara karşı milli itibarımıza gölge düşürecek hilelerden ve hatta dikkatsizliklerden sakınacaklardır. Boğazımızdan geçen her lokmanın helâli ve ve haramı mutlaka ayıklanacaktır. İsraftan sakınılacak, milletin malı kullanılırken ona zarar verilmeyecektir. Birbirimizin kusurları araştırılmayacak, dedikodu yapılmayacak, gıybet edilmeyecektir. İftira yoluna hiçbir zaman başvurulmayacak- tır. Düşünce ve kanatlarından dolayı hiçbir kimse kınanmayacak, bütün davranışlarımıza İslâm’ın telkin ettiği hoşgörü anlayışı hakim olacaktır. Devletimize, vatanımıza, milletimize, komşularımıza, aile fertlerine ve kendi kişiliğimize karşı olan görevlerimiz kusursuz bir şekilde yerine getirilecektir. Unutulmamalıdır ki; namazımız, orucumuz, haccımız gibi, Yüce Allah’a ve O’nun Resulü’ne olan sevgimiz; “Müslümanlık gü-zel ahlaktır” prensibinin gereğidir. Seven, sevgisinin gereklerini yerine getirmek durumundadır. Yüce Allah, onu en güzel bir şekilde terbiye ederek ahlâk ve faziletle donattı. Kırk yaşına geldiğinde ise onu son peygamber olarak görevlendirdi. Bir saadet güneşi olarak doğan Allah’ın en sevgili kulu, son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (sav)’in kalplere yerleştirdiği iman sayesinde; yanlış inançlar silindi, cehaletin yerine ilim, zulmün yerine hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerine insan sevgi-si geldi. Gerçek anlamda islâm kardeşliği kuruldu. Ka-dın, ailede ve toplumda layık olduğu değere kavuştu. Sevgili peygamberimiz son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim’i tebliğ ederek insanlara, dünyada ve ahrette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Öğrettiği ve gösterdi-ği ahlak ilkelerini önce kendisi yaparak bizler için en güzel ahlak örneği oldu. Peygamberimizin kalbi şefkat, merhamet ve insan sevgisi ile dolu idi. Sosyal adaleti sadece sözle değil, davranışları ile de göstermiş ve insanlığa örnek olmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bütün hayatı boyunca, bizlere Yüce Allah’a iman edip O’nu içtenlikle sevmeyi, O’na bağlanarak ibadetlerle hayatımızı anlamlı kılmayı tavsiye etmiştir. O, dürüstlüğü, emaneti korumayı, zayıf ve muhtaçlara yardım etmeyi, yetim ve kimsesiz çocuklara kol kanat germeyi, komşuluk ve akrabalık bağlarına riayet etmeyi, kimseyi kırmamayı, iyilikte yarışmayı, yararlı insan olmayı birçok güzellikleri bizlere öğütlemiştir. O’nun hayatını inceleyen kimse, hayatının baştan sona bu örneklerle dolu oldu- ğunu görecektir. Şefkat ve merhamet peygamberi olan Efendimiz (s.a.v)’in kendisinden söz ederken: “Ben lanet edici olarak gönderilmedim, sadece rahmet olarak gönderildim” (Müslim, Birr,87) buyurması bunu en güzel şekilde ifade etmektedir. Za-ten yüce Rabbimiz de bir ayeti kerimesinde: “Ey Mu- hammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya,107) buyurmaktadır. Bu nedenle sevgili peygamberimiz düşmanları da dahil olmak üzere hiç kimseye beddua etmemiş, onların hidayet bulmalarını ve kurtuluşlarını istemiştir. O, insanlığın yaratılış gayesini unuttuğu, insani değerlerden uzaklaştığı, cehalet ve zulüm karanlığının ortalığı kapladı-ğı bir dönemde Mekke ufkundan kâinata bir ışık gibi doğmuştur. Yüce Rabbimiz onun için başka bir ayeti Kerimede; “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik” (Ahzâb, 45-46) buyurmaktadır. O, yirmi üç yıllık Peygamberlik hayatının on üç yılı-nı Mekke’de, on yılını da Medine’de geçirdi. İnsanlığın mutluluğu için çok çalıştı ve tüm engelleri aşarak başarıya ulaştı. Son peygamber olarak görevini hakkıyla yerine getirdi. Hz. Peygamberimiz (s.a.v) yirmi üç yıllık bir çalışmadan sonra, şartların ağırlığına rağmen “Şefkatli, adaletli, çalışkan ve hür düşünceli bir toplum” meydana getirdi. Dehşetli bir anarşi ortamından, kan davalarından insanları uzaklaştırıp, kısa zamanda kalplere yerleşerek, gönülleri coşturdu. O vefat ettiği zaman, Arabistan yarımadasının bir ucundan diğer ucuna seyyahlar, ticaret kervanları, kadın-erkek herkes emniyet içerisinde gidip geliyor, yollarda Allah korkusundan başka bir korku hissedilmiyordu. Çünkü Resulü Ekrem (sav) yeni bir nesil oluşturmuş-tu. “Ashab” denilen bu kişiler, aralarında ideal birliği olan mürşid bir toplum idi. Onlar, terbiye metoduyla donatılmış, peygamberin eğitiminden geçmişlerdi. Hayatını ümmetine adayan, Mirac’da Rabbinden sadece af ve mağfiretimizi dileyen, kıyamet gününde de bize şefaatçi olacağını müjdeleyen sevgili peygamberimize bol bol salat-ü selâm getirmek, ve onun yolundan ayrılmamak, onun sevgisine kavuşmamıza yol açacaktır. Binlerce salat ve selâm, doğuşu ile kandiller gibi dünyamızı aydınlatan sevgili peygamberimize olsun. Ayrıca Resulüllah’ı sevmek suretiyle yüce Rabbimizin razı olduğu kul olma şansını da yakalamış oluruz. Tüm kandil gecelerinde olduğu gibi Mevlid Kandilinde de gecenin ihyası için mutlaka Kur’an okunmalı, memleketin, milletin ve bütün Müslümanları huzuru ve selameti için dualar edilmelidir. Günah-ların affı için dualar edilmeli, tevbe ve istiğfarda bulu- nulmalıdır. Kaza ve nafile namazları kılınmalı, hayır ve hasenat yapılmalı, ana-baba, akraba ve komşular aranmalı, onların gönülleri yapılarak hayır duaları alınmalıdır. Hastalar ziyaret edilmeli ve Allah’tan şifa-lar dilenmelidir. Bu Pazar günü kavuşacağımız bu geceye Mevlid Kandili diyor ve onu bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Ge- tirdiği ebedi nura ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek, ne yüce bir şeref ve ne büyük bir bahtiyarlıktır. Bu mübarek kandilin, bütün insanlığa , rah- met ve huzur getirmesini, insanlığın peygamberi-miz (s.a.v)’ i tanımasına ve vesile olmasını Cenab-ı Haktan diler, kandilinizi tebrik ederim