Osmanlı Devlet Yönetiminde Orhan Gazi Devri (1326-1361) Önceki sohbetlerimde açıklandığı üzere; Osman Gazi’nin -isimleri kaynaklara aksetmiş olan– çocukları, Şeyh Edebâlî’nin kızı Bâlâ Hâtun’dan dünyaya gelmiş olan Erden Alâadin Ali Bey ile Ahî Hacı Ömer kızı Malhûn Hatun’dan dünyaya gelmiş olan Orhan Bey, Osman Gazi’nin vefatı sonrasında iktidar paylaşımında öne çıkmışlardır. Osman Gazi’nin oğullarından Pazarlu Bey ile Çoban Bey ise iktidar mücadelesine katılmamış iseler de fetih sonrasında İnegöl coğrafyasında dirlik sahibi olmuşlardır. Dikkati çeken bir husus, Osman Gazi’nin, vezaret görevi verdiği ilmiye sınıfına mensup vezîr Alâaddin Ali Paşa ile oğlu Erden Alâaddin Ali Bey’e ilişkin olarak kaynaklarda, çelişkili bilgilerin yer almış olmasıdır. Gerçek olan hsus ise bu dönemde Osman Gazi’nin yakı- nında aynı ismi taşıyan iki kişinin bulunmuş olmasıdır. Bunlardan ilki, oğlu Erden Alaaddin Ali Bey’dir. Diğeri ise Osman Gazi’nin ilk vaziri, ilmiye sınıfına mensup Alâad- din Ali Paşa’dır. Osman Gazi’nin oğlu olan Erden Alâad-din Ali’ye “bey” diğerine ise “paşa” ünvanı verilmek suretiyle aynı ismi taşıyan bu iki zât, yek diğerinden ayırıl- maya çalışılmıştır. Bu arada; Orhan Gazi’nin hanımlarından İsporça Ha-tun adına Osman Gazi tarafından 1323 yılında düzenlettirilmiş ve de Bursa Kadısı tarafından onaylanmış olan “İsporçe Hatun Vakfiyesi”nin şahitleri arasında –vezir sıfatıyla- Alâaddin Ali Paşa’nın adı yer almıştır. “Amasya Tarihi”nin yazarı Âbidzâde Hüseyin Hüsameddin Efendi de (H.1340 / M.1921 tarihli) “Türk Ta-rih Encümeni Mecmuası”nda “Alâaddin Bey” başlığı altında kaleme almış olduğ serî ilmî makalelerinde Os-man Gazi’nin Bilecik’i fetih ettikten ve de burasını yönetim merkezi yaptıktan sonra oğullarından Erden Alâaddin Ali Bey’i ,Bilecik’te merkezde yanında müşavir olarak bırakırken diğer oğlu Orhan Bey’i Karaca Hisar sancak beyliğine atadığını söylemektedir . 1301 yılında Yenişehir’i fetih edip burasını yönetim merkezi yapınca da Osman Gazi, ilmiye sınıfına mensup Alâaddin Ali Paşa’yı, vezir olarak görevlendiriken oğlu Erden Alâaddin Ali Beyi de kendine müsteşâr edinmiştir. Açıkça görülüyor ki Osman Gazi’nin hükümdar olduğu dönemde yakınında; biri, oğlu ve de müsteşarı olan Erden Alâaddin Ali Bey, yer alırken diğeri de ilmiye sınıfına mensup olup kendisine vezâret görevi verilmiş olan Alaaddin Ali Paşa, yer almış bulunmaktadır. “Amasya Tarihi” yazarı Merhûm Âbidzâde Hüsyin Hüsameddin Efendi’nin görüşüne göre; Osman Gazi’nin vefatından sonra iktidara geçme konusunda Orhan Bey ile ağabeysi Erden Alâaddin Ali Bey arasında -kısa sürmüş olsa da-bir iktidar mücadelesi yaşanmıştır. Bursa-Gemlik yolu üzerinde yer alan “Kurtul Köyü”ne verilen bu isim, iki kardeş arasında vuku bulmuş olan bu iktidar mücadelesinin bir hatırasıdır. Osman Gazi’nin vefatı sonrasında Şeyh Edebâl’inin oğlu Şeyh Ahî Mahmud’un başkanlığında bu yörede yapılan istişârî toplantılar sonunda iki kardeş arasında iktidar paylaşımı konusunda bir antlaşma, gerçekleşmiş ve Orhan Gazi, babasının sağlığında olduğu gibi ağabeysi Erden Alâaddin Ali Beyi,kendisine müşavir edinerek taraflara hükümdarlığını onaylatarak iktidara sahip olmuştur Bursa’nın fethinden sonra Bursa kale içine yerleşen Müsteşâr Erden Alâaddin Ali Bey, kendisine dirlik olarak tahsis olunan “Kite-Futra” yöresinin geliriyle hayatını sürdürmüş ve kendisini hayrî hizmetlere vermiştir. Bursa kale içinde kendi namına bir cami ve bir de tekke inşa ettirerek halkın hizmetine sunmuştur. Bu arada Bizans adına Osmanlılarla savaşmak üzere özel olarak, Avrupa’dan İstanbul’a getirtilen Katalanlar, Çanakkale–Biğa çevresine sevk edilince bu yörede Katalanlar ile Osman-lılar arasında vuku bulan savaşa Erden Alâaddin Ali Bey iştirak etmiş ve de şehit düşmüştür. Nâşı, Bursa’ ya nakledilerek bababsı Osman Gazinin türbesine defnedilmiştir. O’nun, Bursa kale içinde yaptırmış olduğu tekke ve zaviye günümüze ulaşmamış ise de inşa ettirdiği mescit, günümüze kadar intikal eylemiştir. Bu arada Orhan Gazi, babası Osman Gazi’nin vasıy- yetini dikakate alarak Bursa Kalesi içinde yer alan ve “Gümüşlü Kümbet” diye anılan şapeli=küçük kiliseyi, türbe haline getirmiş ve -geçici olarak -Söğüt’de defnedilmiş olan Osman Gazi’nin nâşını da Bursa Kale içinde yer alan bu şapele yani: “gümüşlü kümbet”e defnetmiştir. Bursa-Kale içinde gününmüzdeki mîmârî yapılan-ma göz önüne alındığında; Bursa Kale içini’nin tasarru- funun Orhan Gazi’nin değil ağabeysi Erden Alâaddin Ali Bey’inmîmârî yapılarına şahit olunmaktadır. Hatırlanacağı üzere; Osman Gazin’inin, uzun süren hastalık döneminde kendisine hizmet eden büyük oğlu Erden Alâaddin Ali Bey olmuştur. Ölümünden sonra da Osman Gazi’nin defnedildiği Bursa Kalesi’nin içinde yer alan “gümüşlü kümbeti” ve yakın çevresini yine o,şenlendirmiştir. Buna karşın kardeşi Orhan Gazi ise, İnebey =Ana Bey olarak, fetih sonrasında Bursay’ı yeni baştan kurup îmar ederken kale dışına çıkmış ve günümüzde “Orhan Camii”nin bulunduğu mahalli, şehir merkezi olarak planlamış ve Bursa’yı bu ana merkez etrafında yeni baştan kurmuştur. İnegöl coğrafyasına gelince; Osman Gazi (1301-1326) devrinde İnegöl, Yenişehir’in arka bahçesi olarak değerlendirildiği gibi Orhan Gazi (1326-1361) devrinde de-bu kerre- İnegöl coğrafyası, bundan sonraki sohbetlerimizde görüleceği üzere-Bursa’nın arka bahçesi olarak değerlendirilmiştir. Orhan Gazi’nin âile hayatına gelince; onun, 1299 yılında Yarhisar Tekfuru’nun kızı Holofira ile evlendiğini ve Holafira’nın da Müslüman olarak “Nilüfer” adıyla şöhret bulduğunu bilmekteyiz. Orhan Gazi’nin Nilüfer Hatun’dan Süleyman ve Murad adını taşıyan iki oğlu dün- yaya gelmiştir. Orhan Gazi’nin diğer iki hanımı da yine Bizans prenseslerinden Asporçe Hatun ile Teodora’dır. Bu iki hatun da Mülüman olmakla birlikte kızlık isimleri-ni değiştirmemişlerdir. Orhan Gazi’nin bu iki eşinden Ka-sım, Halil, İbrahim ve Fatma adını taşıyan çocukları dünyaya gelmiştir. Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa, Çanakkale Boğazı’nı aşarak Geliblu Yarım Adasına geçen ilk Osmanlı paşası’ dır. Bu nedenle Edirne’yi de içine alan gelibolu yarım adasına, Osmanlı tarihi kaynaklarında “Paşa-Eli ” diye isim verilmiştir. İzmit ve yöresinin fethinden sonra bu yörenin sancak beyliğine Süleyman Paşa getirilmiştir. Kızını da Candar oğullarından Kötürüm Beyazıt’a vererek bu beylik ile akrabalık bağı tesis eylemiştir. Süleyman Paşa, İzmit yöresinde sancak beyi olduğu bu dönemde validesi Nilüfer Hatun adına İznik’ te ilk de-fa bir medrese kurmuş ve Dâvûd-u Kayserî ’yi bu medresede görevlendirmiştir. Babası Orhan Gazi tarafından çok sevilen Süleyman Paşa, Geliblu coğrafyasında katıldığı bir av partisinde, beklenmedik bir anda, atından düşerek vefat eylemiş ve naşı, ölen atıyla birlikte Gelibolu-Bolayır’da defnedilmiştir. Böylece; tahta giden yol- da kardeşi şehzade Murad’ın da önü açılmıştır. Orhan Gazi Devrinin Başlıca Sosyal ve Siyâsî Olayları: İsmail Hamî Danişment tarafından kaleme alınmış olan “Osmanlı Tarihi Kronolijisi” isimli kaynak eserde Orhan Gazi Devrindeki siyâsî olaylar kısaca şöyle sıralanmıştır : 1) Orhan Gazi’nin hükümdar oluşu; Aydos ve Samandra’nın fethi (1326) 2) Yönetim merkezinin Yenişehir’den Bursa’ ya nakledilmesi ve ilk para basımı (1327) 3) Vezir Alâaddin Ali Paşa’nın, yönetime ilişkin, ilk yasal düzenlemeler yapması (1328) 4) Bizans’a karşı kazanılan Maltepe zaferi ve İznik’in ilk fethi (1229) 5) Bizans-Osmanlı arasında imzalanan ilk sulh ve barış antlaşması (1330) 6) İznk’in kesin fethi ve buradaki Ayasofya Kilisesi’nin camiye çevrilmesi ( 1331) 7) Bursa’da Orha Gazi camii ve külliyesinin inşası (1335) 8) Mihaliç= Karacabey,Kirmastî =M. Kemalpaşa ve Ulubat’ı fethi ( 1336) 9) Karasi Beyliği’nin işgali, koyunhisar, Yalova, Armutlu, İzmit ve Hereke’nin fethi (1337) 10) Üsküdar, Kadıköy ve Marmara adalarının fethi (1352) 11) Ankara’nın ilk işğali ve Ahîlerin Osmanlı himayesine girmeleri (1354) 12) Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın Trakya fütühatı (1358) 13) Süleyman Paşa’nın bir av partisinde attan düşe-rek ölmesi (1359) 14) Orhan Gazi’nin vefatı, Sultan Birinci Murad’ın hükümdâr olması (1361) Orhan Gazi’nin Bursa’da ve Taşrada Başlattığı Îmâr Faâliyetleri: Orhan Gazi, İznik’i fetih etmeden önce İznik’in Yenişehir kapısı karşısında ve sur dışında cami merkezli geniş bir imaet inşa ettirmiştir. Bu imaretten ve camiden – o yörede yıllardır- İznik kuşatmasında görevli bulunan Osmanlı askerleri yararlandığı gibi İznik’te ve yakın çevresinde oturan Gayri Müslimler de yararlanmıştır . Söz konusu imaretten yararlan- ma konusunda Müslim ve gayr-i müslim ayırımı yapılmaksızın imarete gelen kadın-erkek her kes , buradan yararlanmıştır. Diğer yandan yıllardır süren muhasaraya dayanamayan İznik’li Rum yöneticiler Orhan Gazi ile bir ant-laşma yaparak İznik’i 133 yılında teslim ederek İstan- bul’a gitmişlerdir. Şu kadar var ki Âşıkpaşazâd’enin kaleme aldığı “Tevârih-i Âl-i Osman” isimli kaynak eser- de nakledildiğine göre; İznik’te yaşamakta olan bir çok Rum kökenli kadın, yöneticiler ile birlikte İstanbul’a gitmemişler ve Orhan Gazi’ye baş vurarak -muhtemelen eşlerinin Bizans prensesi olmasından cesaret almışlar ve kendilerini , Müslüman bir Türk erkeği ile evlendir- mesini Orhan Gazi’den istemişlerdir. Orhan Gazi, Bursa’daki cami merkezli imaretini yaptırırken bir taraftan da Bilecik’te-o günün şartlarına göre - görkemli bir cuma camii yaptırmıştır. Bu arada Bilecik’ te Şeyh Edebalî tekke ve zaviyesinin doğu cihetinde yer alan bir teras üzerine de validesi Malhûn Hatun için ayrı bir türbe inşa ettirmiştir. İnegöl coğrafyasındaki îmar faâliyetlerine gelince; Orhan Gazi, İnegöl coğrafyasında ilk hayrî tesislerini, kendisine karşı derin hayranlık beslediği “Geyikli Baba”nın oturduğu “Baba Sultan” Köyü’nde inşa ettirmiştir. Sözü edilen bu köyde Orhan gazi, Geyikli Baba adına bir cuma mescidi, bir türbe ve bir de tekke-zaviye inşa ettirmiştir. Daha sonraki yıllarda ise yine Geyikli Ba- ba adına burada Yıldırım Beyazıt tarafından bir hamam inşa ettirilirken Kara Timutaş Paşa’nın oğlu Umur Bey tarafından da Geyikli Baba adına bir kısım vakıflar yapılmıştır. Porf. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanan ve Türk tarih Kurumu’nca yayınlanan “Hüdâvendiğâr Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserde yer aldığı üzere; Yıldırım Beyazıt tarafından Baba Sultan Köyü’nün yakın civarında “Kulyâr” veya “Kulbâr” adıyl anılan bir köy kurulmuş ve bu köye, İs-hak-ı Kâzerûn dervişleri iskân edilmiştir. İnegöl Kasaba merkeziyle ilgili olarak da; Orhan Gazi, günümüzde Sinan Bey Camii karşısında yer alan ada üzerinde kurulmuş olan tekke ve zaviye’nin işletme giderlerini karşılamak üzere; Diğrihî Çayırı’nda yer alan İldenizoğlu Çitliği’ni, “hizmet dirliği” olarak bu tekke ve zaviyeye tahsis eylemiştir. Orhan Gazi Devri’nin İnegöl Coğrafyasına Yansımaları: 1299 yılında Turgut Alp eliyle İnegöl fetih edildikten sonra-oğuz töresine göre –Turgut Alp ve aşiretine Uludağ ve Domaniç dağlarının İnegöl Ovası’na bakan engebeli ve de zengin bitki örtüsü ile kaplı olan etek ve de yamaç bölümü , dirlik olarak , tahsis olunmuştur. Güncel ifadesiyle Maden Köyü arazisinden başlamak suretiyle; Kozören Köyü arazisine kadar devam eden ve tüm yöreyi içine alan bu geniş bölge, tarihî kaynaklarda “Turgut-Eli” adıyla tescil olunmuştur. Bu yörenin doğu bölümü, Osman Gazi’nin oğullarından Pazarlu Bey tarafından kontrol altına alınırken batı bölümü de diğer oğlu Çoban Bey tarafından kontrol altına alınmıştır. Günümüzdeki duruma göre: Oylat Kaplıcası-Demircüpazarlu = Saadet Köyü – Bahariye - Hayriye ve Hamidiye=Gazelli Köyü ile yakın civarı, Pazarlu Bey ve kızı “Bula Melek Hatun” tarafından tasarruf edilirken Yenice Beldesi – Akıncılar – Doma Köy= Şehitler-Karalar-Halalca ve Karagölet köylerini içine alan geri kalan geniş arazi de Osman Gazi’nin oğullarından Ço- ban Bey tarafından kullanılmıştır. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından kaleme alınmış olan “Osmanlı Tarihi” adlı kaynak eserde (C. I,s.639, ek:12) yer alan bir belgeye göre; Orhan Gazi tarafından ( H. 749 M.1348 ) yılında bir “temlik-nâme” tanzîm edilmiştir. Söz konusu “temlik-nâme” ile günümüzdeki durumu itibariyle; Hilmiye=Oyladdere –Muzal= Gündüzlü -Muratbey=Dereçatrı ve Konurlar köylerini içine alan geniş bir arazi parçası, ordu komutanlarından “zaîmü’l-cüyûşi’l-asâkir” olan Ferzende’ ye mülk olarak tahsis olunmuştur. Temlik olunan bu arazinin sınırlarını belirlemek üzere “temliknâme” de şu belirli “nirengi” noktalarına işaret olunmuştur: Ulular Kayası=Karacakaya-Pamukça Karyesi= Moy-zâl Karyesi ve bir diğer ifadeyle: Atîk su Karyesi-Üsrurluk=Sincaplık-Koz Deresi=Kazmıt Deresi ve Pazarlubey kızı “Bula Melek-Yeri”….. gibi “temliknâme” de geçen bu “nirengi noktaları”na ilişkin isimler, güncelleştirildi- ğinde yukarıda isimleri verilen köy arazileri ortaya çıkmaktadır. İnegöl Coğrafyasında Kızıl Murad ve Oğlu Ak Sungur: Şeyh Edebâlî, Osman Gaziye yaptığı uzun vasiyetinin son bölümünde: “Ey oğul! Atın iyisine “duru”; yiğitin iyisine de “deli” derler diyerek -bir anlamda- lider olarak ey oğul! Sana cesur olmak ve de gözü pek olmak yaraşır demek istemiştir. Muhtemelen bu söylem biçiminden dolayı; Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan ve Enver Meriçli tarafından hazırlanan ve Türk Tarih Kurumu’nca yayınlanan “Hüdâvendiğâr Livası Tahrîr Defterleri” isimli kaynak eserde görüldüğü üzere; İnegöl Kasabası’nın kuzeyba- tısında yer alan ve günümüzde “Çavuş Köyü” ismiyle anılan köy aslında sözü edilen bu tahrîr defterinde “Kızıl Karyesi ” diye tescil olunmuştur. Zira bu köy ve yakın çevresi Bursa-Bey Sarayı’nda genel sekreterlik görevi üstlenmiş olan Ak Sungur Ağa’nın babası, Kızıl Deli Murad’a dirlik olarak tahsis olunmuştur. Daha sonraki yıllarda ise “Kızıl Karyesi”, Bursa-Bey Sarayı’nda görevli çavuşlara dirlik olarak tahsis edilmeye başlayınca –halk arasında- bu köy, “Ça- vuş Köyü” diye anılmaya başlamıştır. Bursa –Bey Sarayı çavuşlarından sırasıyla: Dura Çavuş, Mustafa Ça- vuş ve Ahmet Çavuş, bu köyde dirlik sahibi olarak yaşamışlardır. Kızıl Karyesi’nin dirlik olarak, Bursa-Bey Sarayı çavuşlarına tahsis edilmesi üzerine Kızıl Murad oğlu Ak Sungur Ağa’ya da günümüzdeki Yeni Bursa-Otoğarı’nın yakınında yer alan “Aksungur Karyesi”, dirlik olarak tahsis olunmuştur. Daha sonraki sohbetlerimizde görüleceği üzere; “paşa” ünvanı ile de anılmaya başlayan Ak Sungur Ağa’ya, İnegöl coğrafyasında yer alan Koçi = Sungurpaşa Köyü, temlik olunacak; o da bu köyü, eşkinclü vakıf statüsünde ve de “evlâdiyyet prensibi” ne göre vakfedecektir. Sungur Paşa hem Orhan Gazi (1326-1361) devrinde hem oğlu Hüdâvendiğar Sultan Birinci Murad (1361-1389) devrinde Bursa-Bey Saray Nâzırı olarak uzun yıllar devlete üst seviyede çok önemli hizmetler yapmıştır. 1354 yılında Ankara-Ahîleri’nin Osmanlı himayesine girmesini sağladığı için Sungur Paşa, yaşadığı dönemde Ankara fatihi olarak da anılmıştır. Cami, han, hamam ve türbeden oluşan hayrî eserle- rini Sungur Paşa, kendi ismiyle anılan İnegöl-Koçi=Sungurpaşa Köyü’nde inşa ettirmiştir. İnşa ettirdiği han ve hamam günümüze intikal etmemiş ise de cami ve türbe, günümüze ulaşmıştır. Günümüzde İnegöl coğrafya- sın-da yer alan Çavuş Köyü ile Sungurpaşa Köyü ve bir de Kestel İlçesi, “Ahîlik Geleneği”nin İnegöl coğrafyasına intikal ettirilmesi ve de yerleştirilmesi açısından tarihsel bir arka plana sahiptirler. Ankara’nın Fethi ve Ahîlik Geleneği’nin İnegöl Coğrafyasına İntikali: Bilindiği üzere; Anadolu’da “Ahîlik Geleneği”nin merkezi Kırşehir’dir. Önde gelen temsilcisi de Ahî Evran’dır. Osmanlı’nın kurucusu Ertuğrul Gazi ve oğlu Os- man Gazi’nin mürşitleri arasında yer alan Şeyh Edebâlî de “Ahî Geleneği”nin temsilcileri arasında yer almıştır. Diğer yandan Anadolu coğrafyasında “ Bâbî Geleneği”nin de merkezi de yine Kırşehir coğrafyasıdır. Bu geleneğin ilk temsilcileri olan Baba İlyas ve Baba İshak, 13’ncü asrın ilk yarısında Kırşehir coğrafyasında yaşamışlar ve 1242 yılında Selçuk Sultanı olan İkinci Gıyasedin Keyhüsrev’e karşı isyan etmişlerdir. Kırşehir-Malay Ovası’nda yapılan savaşta Selçuklu hükümdarı İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans’tan aldığı destek sayesinde,ancak, Baba İshak tarafından yönlendirilen isyanı bastırabilmiştir. Daha sonraki yıllarda Mevlana Celâleddin-i Rûmî’nin oğlu Veled Çelebi’in Germiyan Beyliği ile bu beyliğin uzantısı durumunda olan Saruhan ve Menteşe beyliklerinin hâkim olduğı coğrafyalarda yaptığı etkili irşad çalışmaları sonrasında; “Bâbî Geleneği”ne mensup olan oğuz boyları, kısmî bir huzur ve sükûnete kavuşmuştur. Şu kadar var ki “Bâbî Geleneği”ne bağlılığını sürdürmekte israr eden Oğuz boyuna mensup aşiret ve oymaklar, dağlık yörelere çekilmişler ve kırsal hayatı tercih ederek şehirlerden uzak alanlarda yaşamayı benimsemişlerdir. İnegöl fatihi Turgut Alp de bu geleneğe bağlı bir Alperendir. Bu nedenle fetih sonrasında İnegöl Kasa-ba merkezinde değil de -günümüzde kendi adıyla anılan -Turgut Alp =Gence Köyü’nde ikamet etmeyi tercih eyle- miştir. Aşireti de kendisine tahsis olunan ve “Turgut-Eli” diye anılan bu yöreye yerleşmiştir ki ilk yerleşik düzene geçtikleri için bunlara, ev sahibi olan kişi anlamına gelmek üzere; “Men -Ev” yani: “Manav” denmiştir. Devamı haftaya