Semai dinlere göre ilk insan Adem imiş…

Günlük yaşantısında ne yapmıştır Adem?

Tabii ki aklına geleni, ihtiyacı olanı değil mi?

Ya Havva Anamız Adem babamızın sol kaburga kemiğinden yaratılınca durum nasıl olmuştur acaba? 

Tabii herkes aklına eseni değil; birbirleriyle uyumlu, karşılıklı hak sınırını koruyacak tarzda, günlük bir ya-şam dizgesi içerisinde, zamanı değerlendirme yoluna gitmiş olabilirler herhalde…

İlerleyen zaman içerisinde, bireyler çoğalarak aile-ye, oymaklara, boylara, ulaşınca, kişilerin kendi aralarında ve dolayısıyla sahip oldukları topluma karşı ahenkli ve uyumlu bir davranış içinde olma zorunlulu-ğu doğmuş, artık bireyler keyfilikten kendilerini arındır-ma yoluna giderek disipline olmuşlardır…

Böylece insanlar toplumlaşınca kendi aralarındaki ilişkileri düzenlemişler, herhangi bir kayıt ve kuyuda ge-rek duymadan uygulama zamanımıza kadar ulaşmıştır…

Bu oluşumu “TOPLUM KURALLARI” olarak değer-lendiriyoruz.

Bu kuralların birçoğu o kadar güçlü ki, insanoğlunun toplumsal organize döneminden günümüze kadar devam edip gelmekte; bazı hallerde diğer önemli bildiğimiz kurallara rağmen önceliğini sürdürmektedir…

Başlık parası, kan davaları, aile içinde büyüklerin yanında küçüklerin davranış şekilleri vs vs. hepimizin bildiği sayabileceğimiz örneklerdir…

Ve hatta:

Günümüzde dahi, hiçbir zorlamaya meydan kalma-dan toplumun kendiliğinden oluşturduğu hiçbir kurala dayalı olmayan organize olayları görüyoruz.

Örneğin:

Stadyumlarda halkın, gönül verdiği takımı gayrete getirmesi gibi, mesela…

Gezi hareketini saymıyorum, yani…

İnsanoğlu sayıca artıp yeryüzüne yayılınca, korku denilen içgüdüsel olgunun karşısında gizemli güçlere sığınmıştır. Bu güçler, henüz sırları çözülememiş doğa olayları ve başka canlı yaratıkların yanı sıra, kendi yaptıkları şekiller, putlar gibi nesnelerden oluşmuş, insanlar güncel yaşam kurallarını onlara göre ayarlar hale gelmiştir.

Totemlere, yıldızlara, aya, güneşe yani o günler için güçlü gördükleri, sığınma ihtiyacı duydukları birçok gü-ce tapınırken geliştirdikleri yöntemler zamanın toplum- larına yön vermiştir.

Daha sonraları…

Aklı ve düşünceyi ön plana çıkaran felsefi dinler ve hayalleri süsleyen soyut bir gücün hakimiyetine kesin ve tartışmasız inanılan tek tanrıcı semai dinler toplumlara rehber olmuştur.

İnsanlar; inandıkları dinin istemlerine göre yaşamla-rını organize etmeye başlamış, gerek bireyler, gerekse de birey toplum arasındaki ilişkilerini, tanrı buyruğuna göre ayarlamışlardır.

Böylece insanların yaşam biçimlerini dinin koyduğu kurallar yönlendirmeye başlamıştır…

Buna da: “DİN KURALLARI” diyoruz.

Yaşadığımız bu çağda dahi, İslam’ı benimsemiş ba-zı toplumlar, Şeriat dediğimiz din kurallarına göre yönetilmektedir. Suudi Arabistan, İran, Afganistan da Tali- ban Yönetimi ve haldeki gidişata göre, geleceğe doğru Türkiye’yi (Maazallah) örnek gösterebiliriz…  

Tarihte:

Toplum kurallarının hakim olduğu dönemlerde, insanları yönetmek için bireysel otoritenin koyduğu kesin uyulması gereken prensipler de olmuştur.

Örneğin:

Sümerler, (MÖ 3200) döneminde, Lagaşa Kralı Urukagine; “Fidye ve Bedeli” ayarlayan yazılı bir yasa çıkarmıştır. (İlk yazıyı Sümerlerin bulduğu söylenir.) Daha sonraları Babil Kralı Hamburabi,( Ki: MÖ. 1795-1750 Arası yaşamıştır.) “kısasa kısası” içeren bir kanun ile insanları yönetmeye başlamış, daha sonraları Romalılar bu kervana katılmışlardır.

Osmanlılarda Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın devletin devamı ve o dönemdeki durumunu sürdürmesi için önemli kanunlar çıkardığı bilinmektedir.

Görüleceği gibi bu kanunlar: Bireysel gücün kendi istemini içeren ya da, yine aynı otoriterin talimatıyla bir konseye hazırlatılan metinler olarak bilinir.

Elbette bu durum süreç içerisinde değişikliğe uğramıştır.

Özellikle Avrupa da, kilise ve kralların toplum üzerindeki hakimiyetine son veren aydınlanma bilinci geli-şince feodelizm gücünü kaybetmiş, yerini halkın iradesi doldurmaya başlamıştır…

Halk yaşam sürecini: Monarşinin, ( tek adam yöne-timi) Oligarşinin (soylu seçkinler ) koyduğu kurallara değil, kendi yaptığı ve geliştirdiği yazılı ilkelere göre devam ettirme özgürlüğünü eline alınca bu kez de; karşımıza başka bir yönetim şekli çıkıyor…

Bizler de bunu “HUKUK KURALLARI” diye adlandı-rıyoruz…

Bilindiği üzere “Laikliği ve Demokrasiyi” ilke edinmiş çağdaş ve gelişmiş toplumlarda “Hukuk” Kuralları evrenseldir; şaşmaz bir saat gibi mükemmel bir şekilde kendini devamlı yenileyerek işler ve çalışır…

Anlatabildiğim kadarıyla, insanoğlu oluşumundan günümüze kadar Üç ana konuda kendisini disipline ederek yaşamını sürdürmüştür.

Bunlar: Tolum Kuralları, Din Kuralları ve Hukuk Kurallarıdır.

Ama:

Bunlar yeterli görülmemiş olmalı ki:

Son yıllarda ülkemizde yeni, hem de yepyeni bir toplum yönetim kuralı geliştirilip uygulanmaya konulmuştur.

Özü: Kindarlığa, dindarlığa, intikamcılığa ve rövan-şa dayalı bir kurallar topluluğu olan bu yöntemde ha-kim olan tema; Mono Beyin, Adalet ile valsidir…    

Buna da: İleri Demokrasinin kanatları altında ısıtılıp sunulan, dikta kuralları diyoruz!

Hayırlara vesile olur İnşallah!