“Gittikçe artan araç yoğunluğuna cadde ve sokaklar yetmez oldu. Oto park yerlerinin neredeyse yok denecek kadar az olması nedeni ile araçlar cadde ve sokak aralarında yol kenarına park etmek zorunda kalıyor. Bu da yetmiyor, aracını kaldırıma çıkarıp park yapıyor. Zaten daracık kaldırımı tamamen tıkayarak yayalara geçecek yer bırakmıyorlar.
Haydi, bundan da geçtik, geçen bir motor bisikletli biri az kalsın arkadan bana çarpacaktı. Bir de utanmadan amca arkana baksana demez mi? Saygı ve terbiyenin rafa kalktığı bu zamanda böylesine bilmem ne demeli?”
Yukarıda ki yazım birkaç ay önce yazdığım bir makalemden aldığım paragraf. Aradan geçen kısa süre içinde bırakın araçların kaldırıma park etmelerini, artık kaldırımlar şimdilerde motosiklet ve bisiklet yolu haline geldi. Geçtiğimiz günlerde kaldırıma motoruyla çıkan bir motosikletli biri kaldırımda hiçbir şeyden haberi olmayan bir kadına arkadan çarptı. Neye uğradığını şaşıran kadın arkasını dönüp çarpan gence çıkışınca motordan inen genç hem suçlu hem güçlü misali kadına kafa tutmaya başladı. Etraftan duruma müdahale eden esnaf gence yaptığının yanlış olduğunu, suçlunun kendisi olduğunu söylemeye kalkınca da genç haklıymış gibi bir de insanlara tehditler savurup oradan uzaklaştı.
Hani geçen yazımda da üstüne basa, basa söylediğim gibi:
“Yakın bir tarihte bırakın kaldırımda yürümeyi, sanırım kimse evinden dışarı çıkamayacak. Yâda araç yolunda yürüyüp araçlara kurban olacaklar! Allah sonumuzu hayır etsin!”
İşte o yazımda belirttiğim gibi kaldırımda yürümenin bile hayal olacağı bir zamana doğru geliyoruz. Geçenlerde yazdığım o yazıdan sonra hiç kimsenin kılının bile kıpırdamadığını gördükçe bu işin nereye varacağını merak etmemek elde değil!
Toplum olarak nereye gidiyoruz? Bu soruya kem cevap verecek? Bu düzensizliğin önüne kimin geçeceği de bir başka merak konusu! Kuralların rafa kaldırıldığı, araç sürücülerinin birçoğu kendi kurallarını koyduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Yine o yukarıda yazdığım makalemin başlığından sonra yazımın bitiminde belirttiğim:
“Peki şimdi ne olacak?
Bu duruma nasıl ve kim müdahale edecek?
Bu konuya kim çözüm getirecek?
Bütün bu sorulara kim ve nasıl cevap verecek?
Merakla bekliyoruz!”
Evet, gerçekten bu trafik keşmekeşliğine kim ve ne zaman çözüm getirilecek?
Yine tekrar ediyorum:
“Araç sahipleri ne yayalara yol veriyor, ne de yavaş araç kullanıyor. Üstelik öylesine tehlikeli bir şekilde araba kullanıyorlar ki, Allah’a emanet yaşıyoruz!”
Şöyle iyice bir gözlemleyin; bakın işi olan da, olmayan da herkes trafikte araçlarıyla oradan oraya arı kovanı gibi Maşallah! Dersin bunlar araba ile dünyaya gelmiş!
Sonra mı? Sonrasını düşünmek bile istemezsiniz! Nedeni apaçık ortada: ASD çığ gibi büyüyen obezite ye davetiye çıkarır gibi bir yarış içindeyiz. Aşırı kilo, kalp ve damar hastalıkları sonucunda hastane kapılarında ömrümüzü tüketiyoruz.
İnsanlarımız, Avrupa da ki gibi, Aracını uzak bir yere giderken veya hafta sonu pikniğe v.s. giderken kullansa ne olur?
Dersin ülkemizde petrol çeşmeden akıyor! Ya da etrafımızı çeviren deni bir petrol yatağı misali hiç tükenmeyecek bir kaynakmış gibi her yer araba. Giden paraya mı yoksa gelen hastalıklara mı yanacağımızı bile şaşırdık. Bu araba kullanma merakı yüzünden insanlar hem sağlığından, hem parasından ve hem de çevreye verdiği türlü zararlardan dolayı insan haklarını hiçe saymış oluyorlar.
Haydi, bakalım şimdilik bir yol bulup gidiyorlar, ancak birkaç yıl sonra yollar tıkanacak, Tıpkı İstanbul trafiği gibi adım, adım gidecekler.
Zaten park sorunu yüzünden daralan ana Cadde ve sokaklar, geçit vermeyen bir dağ misali haline gelecek! Dilimizde tüy biti misali hep söylüyorum. Bırakın şu araçlarınızı biraz yürüyün! Son bir kez daha sizlere sesleniyorum: “Gelin bu uyarımı dikkate alıp araçlarınızı bırakıp sağlıklı yaşam için işinize ve alışverişinize yürüyerek gidin.”
İnşallah bu ağabeyinizin lafını dinler yürümeyi tercih edersiniz! Ve yetkililerde kurallara uymayanları ikaz ve cezalarıyla gelerek kaldırımlara araçların çıkışını engeller. Yaya geçitlerinde denetimlerini artırarak yayaların güvenliğini sağlarlar.