Kusuru nasıl tanımlarız? Bir eksiklik olarak, hata olarak ya da hepsi. Kusura karşı bir gardımız vardır. O kelimeyi bile kullanmak istemeyiz çoğu zaman. Ön yargılarımız başkalarının kusurlarını görmeye başladığımızda oluşmaz mı zaten? Peki kusura baktığınız pencereyi değiştirmeyi denediniz mi hiç?
Robotları düşünelim ilk önce. Kulağa her şeyi yapabilen kusursuz bir varlık gibi geliyor. Ancak bilinç altınızın ona karşı oluşturduğu bir sempati hissiyatı var mı? Kusursuz diyerek robotları çok mu seviyoruz? Aksine, robotları tehdit olarak algılarız çoğu zaman. Kusurlular olarak kusursuza olan zaafımız onu tehlikeye dönüştürmeye başlar. Kendi yaptığımız işler bize daha ılımlı hissettirir. Çünkü onlarda bir kusur vardır. Şimdi de müzisyenleri düşünelim. Tüm notaları tam zamanında çaldıklarını kim iddia edebilir? Yaptıkları müzik kusurlu diye ne zaman onları dinlemeyi bıraktınız? Onlar insani bir güç harcarlar yaptıkları işlerde. Bize bizim gibi bir işitsel şölen sunarlar. Tüm kusurlarıyla yaptıkları iş bizi tatmin eder. Kendinizi düşünün. Kusurlu bir varlık olan sizler gerçekten kusursuz yapılar oluşturabilir misiniz? Çevremiz bizim gibi olan varlıklarla dolu. Bu yüzdendir ki evimizde hissettiğimiz yer bizim kusurlarımızı taşır. Dinlemekten bıkmadığımız şarkı bizim kusurlarımızdan oluşur. Okumaktan bıkmadığımız kitap kusurlarımızı dile getirir. Ama biz en çok, bunları kusurlarıyla kabul edince kusursuz hissederiz. Hayatınız bir kusurdur. Tanımlayamayacağınız kadar büyük bir yer taşır sizde. Ben satrancı bu yüzden hayata benzetirim. Bir şeyler kazanabilmek için kaybetmeniz gerekir. Her zaman ‘’kusursuz’’ bir yolda ‘’kusurlu’’ ilerleyemezsiniz.
Tüm kusurlarımızla kusursuzu oluşturuyoruz. Evrende düzeni bozan, yasalara karşı gelen bir cisim gördünüz mü? Onlarla beraber vâr olabildiğimiz ve hissedebildiğimiz için tüm kusurlarımızla kusursuzuz. Ne kadar bunu örtbas etmeye çalışsanız da siz ancak yalanlarınızda kusursuz bir kusurlusunuz.