Hayatın bazı kesitleri dışarıdan bakıldığında öylesine kusursuz, öylesine kolay ulaşılabilir görünür ki, insan ister istemez sorgulamaya başlar: “Ben neden bu kadar çabalıyorum?” Özellikle sosyal medya, bu illüzyonu genç zihinlere büyük bir hızla ve kolaylıkla empoze ediyor. Filtrelenmiş kareler, kusursuz görünen anlar, sanki hiçbir emek harcanmadan elde edilmiş gibi servis ediliyor

Oysa ben, o gösterişli fragmanlardan çok; tırnaklarıyla bir yerlere gelen, sabırla ve alın teriyle yol alan insanların hikâyelerine meyilliyim. Çünkü göz boyayan başarılar değil, iz bırakan başarılar bana daima daha gerçek, daha değerli gelmiştir.

Zira dışarıdan ışıl ışıl görünen her hayatın ardında görünmeyen bir gerçek saklı olabilir: Tıpkı Demokles’in başının üzerinde asılı duran kılıç gibi… Birçok kişi yalnızca tahtı görür; şatafatı, konforu ve gücü. Ancak o tahtta oturanın, ince bir at kılına bağlı keskin bir kılıçla her an yüzleşmek zorunda kaldığını bilmez. Bu kılıç, sorumlulukların, yargıların, beklentilerin ve her an her şeyin altüst olabileceği gerçeğinin sembolüdür.

Bugün sosyal medyada gördüğümüz “çabasız başarı”ların çoğu, ya gerçeği yansıtmayan illüzyonlardır ya da o kılıcı boynunun dibinde hisseden ama bunu belli etmeyen insanların sessiz çığlıklarıdır. Ben, o kılıcı göze alarak yürüyen; korksa da durmayan, düşse de yeniden ayağa kalkan insanlara hayranım. Çünkü gerçek derinlik, emekle örülen yollarda gizlidir. Kolay erişilen zirveler değil, sabırla çıkılan yokuşlar insanı şekillendirir.

Bugün sosyal medyada gördüğümüz hayatlar, o tahtın yalnızca dışarıdan görünen kısmı. Marka kıyafetler, seyahatler, kusursuz sofralar… Ancak görünmeyen arka planlarda ya büyük bir emek, ya büyük bir baskı ya da sadece yüzeyde kalmak adına kurulmuş bir sahne olabilir.

Ve bütün bu sahne, genç zihinlerde yanıltıcı bir beklenti yaratıyor: Çabasızca gelen ün, emeksizce gelen para ve plansızca gelen başarı… Oysa gerçek hayat; istikrar, sorumluluk ve direnç gerektirir. Başarıya giden yol, çoğu zaman sessizdir, görünmezdir ve yalnızca sabredenlere açılır.

Benim için daima ilham verici olanlar; başarıya algoritmalarla değil, alın teriyle ulaşanlardır. Zorluklarla mücadele eden, düşüp kalkmaktan yılmayan, yükünün farkında olan insanlar… Onların hikâyeleri yalnızca bireysel değil, toplumsal hafızayı da besleyen hikâyelerdir.

Çünkü hayat bir fragman değil; uzun, meşakkatli ve anlamlı bir filmdir. Ve bu filmi değerli kılan şey; süslenmiş sahneler değil, perde arkasında verilen mücadeledir.

“Gösterişli anlara değil, görünmeyen emeğe hayranım.”