Kadınlara önem verilmeyen bir dönem idi. Doğan kız çocukları diri diri toprağa gömülen bir dönem. Hayvanlar çatlarcasına yüklenilip onlara acınmayan bir zaman. Tokluğunda hamurdan yaptıkları putlara tapınılan, acıktıklarında kendi elleriyle yaptıkları putların yenildiği bir devir. Her mevsime ve her etkinliğe bir put uydurmuş, cahilce tapınılan bir zaman penceresi görülüyor. Hacer-ül Esved diye bilinen Cennetten gelen Taş, parlak durumunu, bu cahillerin günahkâr elleriyle simsiyah haline dönüştüğü karanlık bir asır. Bütün bu insan dışı olayların tepesine bir güneş doğdu. O güneş ki sadece o beldeyi aydınlatmamış, bugün tüm dünyaya yayılmış bir güneş. Bu Güneş, İslam dininden başka bir şey değildi. Böylece Mekke´de iman doğmuştur. Artık Mekke çok değerlenmişti. Daima değerliydi, lakin tüm karanlık olaylar Hacer-ül Evsedi nasıl kararttıysa, tüm bu çirkinlikler Mekke´nin değerini de bir gölge ile kaplamıştı. Allah (c.c.) lütfü ile iman Mekke´de tekrar doğmuştur. Şimdiden sonra, olaylar olayları, işkenceler işkenceleri takip edecekti. Ondan önce son bir hamleye girişti müşrikler. Tüm Mekke´yi ayakların altına serdiler ki, Peygamberimiz davasından vaz geçsin. Mal ve mülk ile Resulullah´ı durduramayacaklarını anlayan müşrikler asıl maharetlerini yapmaya başladılar. Vahşet! Peygamberden ruhsat gelmesine rağmen Peygamberimizin, çekilen işkenceler karşısında, yalandan “imandan döndüm” deyip “sonra tekrar imana kavuşursun”, demesine rağmen, bir kişi bile Allah´ı yalanlamadı. İşkenceler içersinde can vermeyi ve sakat kalmayı tercih ettiler. Ey müslüman evladı! Sen Allah için bir tokat yedin mi ömrü hayatında? Küffar eskiden işkenceler yaparak imandan etmek istiyorlardı ve başaramamışken, bugün, çeşitli yollar ile imanını almak istiyorlar, görmüyor musun? Yıllar yılları kovaladı, Bedr ve Uhud gibi savaşlar yaşandı. Acı ve tatlı günler yaşandı. Yaşandı ama bir hasret vardı ki yüreklerde dinmek bilmiyordu. O da Mekke idi. Müşriklerin bozduğu Hudeybiye anlaşması neticesinde artık Mekke´nin şirkten kurtulması, Kâbe´nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu. Yürekleri dağlayan o hasretin dinmesinin vakti gelmişti. Mekke fethediliyor Resulullah efendimiz 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Mekke´ye doğru yürümeye başladı. Yolda orduya katılan müslümanlar ile bu sayı 12 bine kadar yükselmişti. Artık Mekke´nin fetih günü gelmiştir. Bu gün bir dönüş günü idi. İman´ın doğduğu beldeye dönüş. Allah´ın (c.c.) insanlara ilk kez seslendiği beldeye dönüş günü. Vuslat´a erme günü idi. Fetih ordusunun karşısına Mekke yolunda, yeni doğurduğu yavrularını emziren bir dişi köpek çıkar. Hz. Muhammed (S.A.Ş.) arkadaşlarından Cuayl b. Suraka´yı görevlendirir; ordu geçinceye kadar, o, dişi köpekle yavrularının başında bekler, rahatsız edilmemelerini sağlar. Mekke´nin fethini sağlayan da işte bu ruhtur. Mekke´ye girişlerinde Resulullah efendimiz (s.a.v) şu 3 kuralı Müslümanlara tembih etmiştir. 1) Her kim Ebû Sufyan´ın evine gelirse, emniyettedir. Kâbe etrafında 360 put vardı. Bunların en büyüğü olan “Hubel” Kâbe´nin üstüne konulmuştu. Diğerleri Kâbe´nin etrafına ve içine yerleştirilmişlerdi. Rasûlullah (s.a.ş.) değnekle bunları itiyor, her birini bizzat deviriyordu. Putlar yıkılırken: İşte bu kararıyla Peygamberimiz (s.a.v) İslam´da nefs için kin ve intikama yer olmadığını açıkça ortaya koymuş, Müslümanların amacı Allah´ın rızasını kazanmaktan ibaret olduğunu göstermiş oluyordu. |